Aydın ile Okumuş

Aydın ile OkumuşAydın ile Okumuş

Gürcan Banger

Yaygın bilim ve sanat geleneği olmayan bir geçmişten geldiğimiz konusunda tartışmalar yapıldığını bilirsiniz. Özellikle son birkaç yüzyıldır bilim ve kültür konularında Batı’nın belirgin etkisinde kaldığımıza hiç kuşku yok. Küreselleşme ile birlikte de, Dünya’nın her köşesine yayılan “aynılaşma”, bu etkinin bitirici sonuçları halinde ortaya çıkıyor.

Batı kültürünün etkileri ve bizim bunu sindirip sentezleme konusunda gösterdiğimiz beceriksizliklerimizden birisi, aydın ile okumuş arasındaki farkı doğru kavrayamamamız sonucunu doğurmuştur. Bilimselliği, yaşamının bir parçası haline getirememiş toplumlarda, bu yanlışa düşülmesi son derece olağandır. Aydın ve okumuş arasındaki farka dikkat ederek çevremize baktığımızda; bugüne dek bu iki kavramı ne denli karıştırmış olduğumuzu hayretle göreceğiz.

Okumuş’un ne olduğunu kestirmek zor değil. Özet olarak; elinde, bir okul veya kurs bitirdiğine dair diploması veya sertifikası olana denir okumuş. Okumuşluk; devlet dairelerinin, kartvizite sahip olmayı kolaylaştıran özel veya kamusal makamların yolunu da açar. Ama aydın olmak farklı bir şeydir. Elbette aydına ilişkin bazı genel özellikler bulabiliriz. Ama tüm Dünya için genel bir aydın tiplemesi yapabileceğimiz kanaatinde değilim. Çünkü aydın ne sosyal ne de sınıfsal olarak (ya da tarihsel olarak) endekslenebilecek bir kavram değildir. Tıpkı ahlâkın tarihin değişik zamanlarına göre farklı tanımlanmasına rağmen, ahlâklı olmanın bir tarihsel çağa indirgenememesi gibi…

Okumuş, kitabın gelişmesinin ardından gelen hemen hemen her çağda bulunur. Batı’da insanlara işkence etmenin ve zulüm yapmanın, kilise tarafından bir “erdem” olarak algılandığı Engizisyon döneminde de okumuşlar vardı. Ama bugün anladığımız anlamda aydın, Rönesans ve devamının bir ürünüdür. Aydın, okumuş bir insandır. Ama bu iki kavramı iç içe geçirmek ve aynılaştırmak, büyük bir hata olur.

Bugünün Türk aydınının (deyim yerindeyse) temelleri, Osmanlı okumuşu ve aydını ile atılmıştır. Okumuş ile aydın arasındaki sorunların ortaya çıkışı da, Osmanlı aydınının oluşmaya başladığı 19’uncu yüzyıldır. O yılların entelektüel yaşamını ve o dönemin polemiklerini incelemek, ülkemizde okumuş ile aydın arasında oluşan gerginliklerin ilginç bir görünümünü verir. Eğitim sistemimizdeki giderek artan sorunların becerisiyle bu sıkıntıların günümüze de taşındığını gözleyebiliriz. Medya, dün olduğu gibi bugün de bu durumun aynasıdır.

Aydın olmak; çoğu zaman bir yanlış olarak, bir siyasi yönlenmeye (sağ ya da sol bir ideolojiye) veya sisteme karşı herhangi bir başkaldırıya bağlanır. Bir sorun karşısında başkaldırmak (veya bir sivil itaatsizlik örneği sergilemek), aydın olmayı gerektirmez. Bir aydın, sorunlar karşısında tepkilidir ama onun aydın oluşu; yakın ve uzak çevresini özgün ve farklılaşmış anlam, değer ve araçlarla gözleyip araştırması, sonuçlar çıkarması ve bunları iletmesinden kaynaklanır. Aydın, bilmiyorsa araştırır, öğrenir; biliyormuş gibi yapmaz. Aydın, çevresine karalama ihtiyacı ile bakmaz. Aydının eleştirisi ve başkaldırışı, bilginin yanında bilinç içerir. Aydın, çevresine eleştiri yöneltirken, kendi konumunu da yargılama ihtiyacı duyar. Aydın, eleştiriyi kendi eksikliklerini örtmek için kullanmaz. Aydın, kendini sınırsız olarak geliştirmek için eğitim alan ve bildiklerini başkalarıyla paylaşmak ve bilginin yaygınlaşmasını sağlamak üzere (türü ve biçimi ne olursa olsun) eğitim veren bireydir. Aydın, çevresine yaptığı eleştiriler karşısında “Sen ne yaptın ki, eleştiriyorsun?” sorusuna, (ahlâklılığın ve dürüstlüğün tüm güzelliğiyle) emeklerini, katma değer yaratmış hizmetlerini ve ürünlerini göstererek cevap verebilen okumuş’tur.

“Davacın kadı olursa, yardımcın Allah olsun” şeklinde bir Türk atasözü var. Bir benzetme ile, “Davacın ‘okumuş’ ise, yardımcın ‘aydın’ olsun” diye bitirelim.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

GÜRCAN BANGER, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Elektrik yüksek mühendisi. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Halen Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net danışmanlık ve eğitim firmasında proje koordinatörüdür. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak bloglarında (http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor.
Bu yazı Aydın, Cehalet, Kişisel gelişim kategorisine gönderilmiş ve , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir