Yaratıcılık ve Mekân
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Yaşanan mekânın özelliklerinin, insanı zihinsel ve duygusal yönlerden etkilediğine hiç kuşku yok. Yüksek niteliklere sahip bir mekân, kişinin verimliliğini de genel anlamda çok ciddi ölçülerde etkiliyor olmalı. Yaratıcı bireylerin katı kuralları olan düzenden hoşlanmadıkları zaman zaman söylenir; ama düzensiz bir yaşama ve çalışma ortamının da yaratıcılığa olumlu katkıları olduğunu iddia edemeyiz.
Yaratıcı düşüncelerin üretilebileceği bir mekânın, ön koşulunun o mekânın olumlu düşüncelere üretmeye (genel anlamda olumlu bir ruh ve akıl ortamı yaratmaya) uygun olması gerektiği kanaatindeyim. Bu nedenle insanın mekânlar ilişkilerine öncelikle olumlu düşünceler açısından bakmalı. İyi düzenlenmiş veya doğru seçilmiş bir mekân, ilk elde olumlu düşünceler üretebilmeye uygun olmalı. Belli bir asgari düzeni sağlanmamış, iç uyumluluğu olmayan ve insan ölçülerinin dışında bir mekânda düşünsel olarak olumluluğu yakalamak pek mümkün olmasa gerek.
Önceki yazılarımdan birisinde iki insan arasında sevgiye dayalı bir ilişkinin eğlendirici olması gereğinden söz etmiştim. Sanırım; bu yaklaşımı yaratıcı fikirlerin üretilebileceği mekânlar için de ifade etmeliyim. Fikir üretimi için kullanılacak bir ortamı, keyifli bir mekân haline getirmeli. İnsan, o mekânda bulunduğunda kendini “iyi” hissetmeli. Tabii ki, ‘iyi’ sözcüğünü ihtiyatla kullanıyorum. Eğer ‘iyi’ olmayı huzur ve rahatlık olarak algılarsak, fikir üreteceğimiz bir mekân yerine bizi gevşemeye ve uyku haline yönlendirecek bir ortam hazırlamış olabiliriz.
Bulunduğu mekândan keyif alan bir kişi, muhtemelen yaptığı işten de keyif alacaktır. Böylece daha yüksek verimlilik ve yaratıcılıkta fikir ve iş üretmek mümkün olacaktır.
Çalışma yaşamının sıklıkla unutulan ama en önemli ilkelerinden birisi, can sıkıcılığa ve bıktırıcılığa yer verilmemesidir. Can sıkıcılık ve monotonluk, verimi ve yaratıyı yok eden unsurların başında gelir. Bu olumsuz duyguların üretilmesinde, hiç kuşkusuz yaşanan mekânın özel bir önemi var.
Pek çoğumuzda düzensiz bir odada, karmakarışık bir masada çalışmak alışkanlık haline gelmiştir. Hatta bir başkasının odamızı, masamızı veya dolabımızı düzenlemesine tahammül bile edemeyiz. O karışıklıkta kolayca bulduğumuzu sandığımız şeyleri, düzenleme sonrasında bulmayacağımızı düşünürüz. Bence karışıklığın bu “faziletine” itibar etmek, o karışıklık nedeniyle neler kaybettiğimizin fakında olmamak demektir.
Mekânın insana olan yansılarını, yaşamın tamamında da görmek mümkün… Sıkıcı, boğucu bir ortamda yaşamdan tat almak zorlaşır. Bizi canlı tutan en önemli özelliklerimizden birisi olan çevremizi ve yaşamımızı anlamlandırmak zorlaşır. Eğer yaşamdan tat alamıyor ve dünyamızı anlamlandıramıyorsak, bu durumda yaşamımızı boşa harcıyoruz demektir. O yaşam ki, belki de yitirinceye kadar bize, kendimize ait olan varlığımız.
Bir öneri: Bugün odanızı, masanızı, dolabınızı düzenlemek için biraz zaman ayırın ve bu düzeni ve temizliği korumaya, sürekli kılmaya çalışın. Emeğinize ve zamanınıza değdiğini göreceksiniz.