Saygılı, Görgülü ve Saygıdeğer Olmak
Gürcan Banger
Saygılı, görgülü ve sonuçta saygıdeğer olmak sabahtan akşama gerçekleşecek –bir başka deyişle üstümüze bir elbise gibi bir anda giyilecek– bir şey değil. Bu özellikler aileden başlayarak okulla devam ederek uzun bir süreçte elde ediliyor. Saygılı ve görgülü olmanın ilk şartı dinlemeyi bilmek… Önceliğini konuşmaya veren bir kişinin öncelikle iyi bir dinleyici olmaya dönüşebilmesi gerekiyor.
İkinci adım; bir işe girişirken, yeni bir kişi ile tanışırken ya da yeni bir güne adım atarken olumlulukla başlayabilmektir. Olumlu bakış açısı, Pollyanna’nın “Mutluluk Oyunu” gibi göz bağlayan bir oyun değil. Olumlu bakarken, hiç kuşkusuz yaşamın tehditleri ve olumsuzlukları da dikkate alınmalı. Önemli olan, olumlu bakış açısı ile sinerji sağlayabilmek…
İletişim
Diğer insanlarla iletişim kurarken, onlara verdiğimiz beden dili işaretleri önemlidir. Konuşmaya başlamadan önce bedenimiz karşımızdaki insana işaretler vermeye başlar. Bu nedenle insanın yüzündeki gülümsemenin, kendine güveni simgeleyen bedensel duruşun ve devamla uygun ses tonu ile ‘tatlı dil’ olarak isimlendirilen konuşma tarzının iletişimdeki yeri çok değerlidir. Saygılı, görgülü ve nazik bir insan bunları uygun biçimde yapılandırmak için emek verir, zaman harcar.
Gelişen olaylar karşısında farklı tepkiler veririz. Bir hata karşısında utanır, bir komik olay karşısında güler, hoşumuza giden bir duruma gülümseriz. Utanılacak bir durum karşısında yüzünü eğmek veya özür dilemek yerine ‘yavuz hırsız’ gibi üste çıkmaya çalışmak görgülü ve nazik bir insana yakışmaz. Yine bu niteliklere sahip bir insan nerede gülüneceği ve hangi durumlarda suskun kalınması gerektiğini algılar, bilir. Bu konularda yaptığı hatalardan dersler çıkarır.
Yaşama Tepki Vermek
Yaşama olumlu yaklaşmanın şartlarında bir diğeri, insanları kırmamaya özen göstermektir. Bunu bilenlerimiz vardır; ama çoğu kez bize yönelmiş isteklere kırmamak adına “Hayır” demeyi başaramayız. Bazı durumlarda gerçekten “Hayır” demek gerekir; aksi durumda kaldıramayacağımız bir yükün altında kalmamız kaçınılmazdır. Karşımızdaki insanın durumuna göre “Hayır” demenin değişik seçeneklerini geliştirmemiz gerekebilir. Uygun durumlarda da neden “Hayır” dediğimizi uygun bir dille, genelde kısaca ama mutlaka anlaşılır biçimde ifade etmeliyiz.
İnsanlar makamla yükselmez. Eğer kişi, bir makamın kendisini yücelttiği fikrinde ise onda bir olumsuzluk, eksiklik ve zafiyet var demektir. İnsanlar makamlara hizmet etmek için gelirler. Kişiler makamlarla yücelmez; makamlar kişilerin birikim, deneyim ve uygulamalarıyla değer kazanır. İşte; bu bilince sahip bir insan, yaşamı süresince elde ettiği başarılar ve eriştiği makamlar nedeniyle şımarmaz. Elde ettikleri, onun yaşam karşısındaki ağırbaşlılığını da geliştirir. Aynı şekilde sosyal olarak kaybedilenler karşısında haksız ve adaletsiz biçimde başkalarını suçlamaya ve karalamaya; hatta gereksiz başkaldırmalara yönelmez.
Saygı ve nezaket, toplum içinde gerginliği düşürücü etki yapar. Bireysel kabalığın artması, toplumu oluşturan bireyler arasındaki iletişimin daha sert ve uzlaşmaz hale gelmesine neden olur. Gözlenen odur ki; görgülü ve nazik insanlar aynı zamanda adalet, demokratlık, hoşgörü, saygı ve paylaşımcılık özelliklerine de sahiptir. Toplumun geleneksel değerleri erozyona uğrarken tüketim toplumunun arazlarının baş göstermeye başladığı bir ortamda böyle bireylere ne denli ihtiyaç olduğu ortada…
Toplum içinde saygı görmek isteyen kişi, öncelikle insana, topluma ve yaşam çevresine saygılı olmayı başarmalı. Edindiği deneyimi birlikte barış içinde yaşam için görgüye dönüştürebilmeli. Saygıdeğer olmanın yolu, saygılı olmaktan geçiyor.