Gerginlikler Üzerine Siyaset
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Uzlaşma kültürü gelişmemiş bir toplumda yaşadığımızı söylemek yanlış olmaz. Eğer uzlaşmayı biliyor idiysek de sanırım artık toplumsal belleğimizden silineli hayli zaman olmuş. Bu tarzımız, problem çözme modelimize de yansıyor. Sorunlarımızı uzlaşma arayarak çözmek yerine gerginlikleri artırıp bundan elde edeceğimiz kazanımlarla yol almaya çalışıyoruz.
Ülkenin ve toplumun ciddi sorunları var. Enflasyon düşmesine rağmen ekonomik faaliyetlerde yeterli hareketlilik henüz yok. İstihdam sorununu çözmenin uzağındayız. Dış borç yükü, ülke ekonomisini zorlamaya devam ediyor. Etnik kimlik üzerine kurgulanmış, ülkeyi bölmeye yönelmiş, dış güçlerce değişik biçimlerde desteklenen problem, acil çözüm bekliyor. Ve bunlara benzer daha pek çok sorunla boğuşuyoruz.
Siyaset, bu veya benzeri sorunları çözmeye talip. Ama bugün izlediğimiz biçimiyle çözebilir mi? Bu soruya “evet” cevabını vermem zor.
“İktidar gitse, muhalefet gelse” yukarıda anlattığım sorunlar çözülür mü? Bugüne kadar “iktidarın gidip muhalefetin geldiği” örneklerde problemlerin çözümü yolunda ciddi adımlar atıldı mı? Sözlerim bir siyasi yandaşlık ya da karşı duruş olarak algılanmamalı; ama gerekli doğru adımlar atılsaydı bugünkü sorun yüküyle karşı karşıya olmazdık.
Ülkenin problemlerinin çözümünde farklı bakış açıları olması son derece olağandır. Bu, sosyal yaşamın gereğidir. Ama genel anlamda tarz-ı siyasette (siyaset yapma modelinde) sorunlar varsa “kim gitse kim gelse” durumda fazla bir değişiklik olmaz. Çünkü siyaset yapma modeli, sorunları çömek için kullanılan bir araçtır. Yanlış aracı kullanarak düzelmesi gerekeni onarıp işler hale getiremezsiniz. Abartmak gibi oalcak ama; bugünkü tarz-ı siyaset, telefon makinası ile ütü yapmaya kalkmaktan daha beter bir “şeydir”.
İlk dikkatimi çeken, farklı siyasi görüşlerde olmanın, adeta bir sosyal düşmanlık olarak algılanmasıdır. Toplumda çok farklı siyasi görüşler bulunabilir; ama bunların birbirlerine düşmanca yaklaşmalarını anlamak mümkün değildir. Dış odakların denetimindeki bazı tekil örnekler dışında toplumda var olan tüm siyasi görüşler, ülkedeki sosyal kesimlerin hayal, beklenti ve amaçlarından oluşmaktadır. Bu görüşlerin oluşmasına neden olan insan toplulukları vardır ve buradadırlar. Başarılması gereken, bu kadar farklı kesim ve katmanın bir arada batış içinde birlikte yaşayabilmeleridir. Bu mümkündür ve bunu başarmanın yolları vardır.
Farklı sosyal kimlikteki kesim ve katmanların birbirlerini yok etme anlayışı üzerine kurulmuş bir siyaset anlayışının ülkeye getirebileceği, gerginlikten ve çözümsüzlükten başka bir seçenek olamaz. Zaten siyaset ve yasaşm alanında gözlediklerimiz de bunlardır.
Siyaset yapmayı kendilerine bir misyon olarak belirleyen kişi ve örgütlerin öncelikle toplumdaki farklı beklenti ve çıkarları içlerine sindirmeleri gerekir. Toplumu var eden farklılıklar, yok edilerek sağlıklı bir sosyal yaşam ve gelecek noktasına varılamaz. Bu ülkede de inancından kültürüne, günlük yaşamından ekonomik faaliyetlerine kadar farklı kişi ve kuruluşlar bulunmaktadır. Bu ülkenin binlerce yıldan bugüne miras kalmış pek çok özelliği vardır. Bunları yok sayarak başarıya ulaşmamız mümkün değildir. Öncelikle; var olanı doğru öğrenmek ve buna uygun davranmak zorundayız.
Türkiye, Batı ülkelerinden farklı özellikleri olan bir ülkedir. Siyaseti, ne ABD’de yaşıyor gibi ne de AB ülkelerinde mücadele veriyor gibi yapamayız, yapmamalıyız. Siyasetle uğraşacaksak öncelikle bu ülkeyi var eden kimlik ve sosyallik unsurlarını doğru kavramalı, politika ve faaliyetlerimizi buna göre düzenlemeliyiz.