Işıkla Gölgenin İlişkisi
Gürcan Banger
Bir an gelir; yaşamımızın ve çevremizin riskler, tehditler ve tehlikelerle dolu olduğunu fark ederiz. Belki de günün hay huyu içinde geçmişte bunları fark etmemiş olabiliriz. Ama güven içinde olmak duygusu ağır basar. Korunmak için etrafımıza dört duvar çevirmek ve üstümüze bir çatı örtme fikri cazip gelmeye başlar. Işıksızlığı, karanlığı hissetmeye başlamamız, üstümüzü kapatan çatının tamamlanması ile başlar. Karanlığı fark etmemize ise yalnızlık duygusu eşlik eder. Yalnızlık duygusuyla bu kez tekrar ışığı aramaya başlarız. Duvarda ışığı içeri getirecek küçük bir delik mi açmalıyız şimdi? Işıkla birlikte riskler, tehditler ve tehlikeler geri gelir mi acaba? Duvarda ışık için bir delik açtığımızda anlıyoruz ki, gelen ışıkla birlikte gölge de geliyor. O zaman kavrıyoruz; ışık aydınlanma ile beraber gölgeyi de yaratıyor. Bir başka deyişle, gölgeyi ‘iade etmek’ için ışığı da vermek gerekiyor.
Yaşamımızda karşıtlıkları bir arada yaşıyoruz: Siyahla beyazı, ışıkla gölgeyi, başarı ile başarısızlığı… Yaşamımızda yaptığımız her işin başarılı olacağına dair kim garanti verebilir? Böyle güvence verilmeyişinin arkasında yaşamın kendisinin son derece karmaşık olması kadar insanın karar ve eylemlerini etkileyen pek çok içsel unsurun bulunması etkili oluyor. Bu nedenle yaşamda sağlam garantiler ve güvenceler yerine fırsatların varlığından söz etmek daha doğru olur. Ama fırsatların tehditlerle birlikte var olduğunu da unutmamamız gerekiyor.
İlişki adını verdiğimiz zincir, en zayıf halkası kadar sağlamdır.
Bir kazanın içsel olarak bağlantılı olduğu unsurların başında korkular ve alışkanlıklar gelir. Çoğu zaman tembellik duygusu ve kolaycılık buna eşlik eder. Kendini doğru biçimde geliştirememiş olan kişinin, dışarıdaki zor şartlarla mücadele etmesi ve başarılı olması da zordur. Bu nedenle insanın çocukluğundan beri biriktirdiği ve aslında kendi dünyasına olumsuz etkiler yapan korku zehrinden kurtulması gerekir. Bu süreçte tembellikten, kolaycılıktan ve sorgulamadan davranmayı getiren alışkanlıklardan da arınmak zorunludur.
Pek çok insan çocukluğundan başlayarak bir yalnızlık ortamında büyür. Çevresinde insanlar olabilir ama zihnen ve ruhen yalnızdır. Zamanla bu durum, bir yalnız yaşam modeli yaratır. Kişi, kararlarını kendi başına alır; ‘kafasına göre’ bir yaşam biçimi geliştirir; yalnız kendi sorumluluğunu hissetmeye başlar. Hâlbuki arkadaşlık, duygusal ilişki veya evlilik en az iki kişilik bir yaşam biçimidir. Böyle bir ilişkide herkes kendi alışkanlıkları ile yaşamaya devam edemez.
… gölgeyi ‘iade etmek’ için ışığı da vermek gerekiyor.