Gürcan Banger
Toplumumuz –dolayısıyla siyaset anlayışımız– iki takıntısından kurtulamadı. Birincisi devleti ve toplumu koruyup kollama hevesi; diğeri ise toplum mühendisliği ve kendi fikriyatına uygun bir toplum inşa etme merakı… Siyasal erki ele geçirinceye kadar bu iki konu nedeniyle mağdur olduklarını iddia edenler şimdi bir yandan toplumu ve sosyal ahlakı koruyup kollama derdine düşerken diğer yandan da yeni bir toplum inşa etmenin gayreti içindeler. Bu sürecin sözcülüğünü siyasal iktidarın birinci kişisi yapıyor. Buna karşılık mevcut iktidara destek veren liberal veya reformcu kesimlerin saflardan geri çekilmesine bakıldığında koruyup kollayıcı toplum mühendisliği olgusu bir kez daha doğrulanıyor. İş sadece bununla kalmıyor; iktidar kendi ezberi çerçevesinde bir ‘yeni demokrasi’ tanımı yapmayı da ihmal etmiyor. Bazı kesimlerce demokrasinin ‘Batı icadı’ olarak algılandığını hatırlarsak; bundan sonraki muhtemel aşama kendi tanımlamaları da dâhil olmak üzere demokrasinin topyekun inkârı olabilir.
Evrensel Demokrasi
Demokrasi her söylemin yeniden tanımlayacağı bir kavram değil. Topluma ezberletilmesi gereken bir olgu da değil. Birlikte yaşanması gereken bir ruh… Kimi zaman kararlar, içinde yaşadığımız toplumun tamamını ilgilendiriyor. Herkes diyebileceğimiz bir topluluğu ilgilendiren kararların, hiç kuşkusuz kolektif bir anlayış içinde birlikte alınması gerekiyor. Demokrasi, bu türden bir kolektif alana ait bir kavramdır. Demokrasi, bir toplumdaki tek tek bireyleri ilgilendirdiği kadar toplumu bir bütün olarak da ilgilendirir. Demokrasi, böylesine bir idealdir.
Bazı seçimler ve kararlar, sadece kendimizle ilgilidir. Bireysel kararın yansıları, dikkate alınabilir bir ölçekte diğer bireyleri etkilemez. Bu nedenle kendimizle ilgili bir kararı kendi başımıza vermeyi tercih etmemizde bir sakınca olmayabilir. Ama bir topluluğu ve kurumu ilgilendiren kararlar için aynı iddiada bulunamayız. Bir topluluğu ilgilendiren kararların, tüm üyelerin katılımıyla gerçekleşmesi gerekir. Bu süreçte her birey, kendi tercihini belirlemede eşit hakka sahiptir. Bireylerin oy hakları; büyükten küçüğe, önemliden önemsize veya değerliden değersize bir sıralamaya tabi tutulamaz.
Demokrasiden söz edildiğinde; genellikle bunu bir siyasal kavram olarak algılama alışkanlığı vardır. Örneğin demokrasinin devletle ilgili bir konu olduğu düşünülür. Hâlbuki bir toplumda demokrasiden söz edilebilmesi için demokrasinin o toplumdaki tüm kurum, kuruluş ve yapılara ilişkin olduğu algılanmalıdır. Demokratik ilkeler ve süreç, başta devlet ve ‘iktidar’ olmak üzere bir toplumdaki her türden sosyal yapının kolektif karar alma modeli ile ilgilidir. Bir toplum veya toplulukta geçerliliğini kanıtlamış bu yönlü bir algı modeli yoksa orada demokrasiden söz etmek kolay olmaz. Sosyal algı ve tepki modelinin genel hatları itibarıyla demokratik işleyişin önünü açar nitelikte olması gerekir.
Buna rağmen toplumun bütününü ilgilendiren konularda siyah-beyaz gibi çok keskin ayırımlar yapmak zordur. Bir toplumda ya da kurumda demokrasinin varlığı veya yokluğundan daha çok, demokratikleşme düzeyinden söz etmek daha doğru olur. Bu çerçevede bir kurumun üyelerinin veya toplumdaki bireylerin karar süreçlerine ne ölçüde ve biçimde katılabildiği, denetim fonksiyonunu ne kapsamda gerçekleştirebildikleri önemlidir.
Temsili Demokrasi Despotizme Dönüşebiliyor
Günümüzün temsili demokrasi anlayışı, bireylerin temsilcilerini seçmek için oy kullanabilmelerini ‘demokrasi’ olarak tanımlama alışkanlığındadır. Bu bağlamda temsilcilerin performans değerlendirilmeleri, ancak seçim dönemlerinde yapılır. Örneğin temsil süreci içinde kolay ve adil katılımlı bir denetim sürecinin olup olmadığına fazlaca dikkat edilmez. Özetle; kendine mevcut seçim sistemi ile meşruiyet bulduğunu kabul eden ‘geleneksel temsili demokratik’ işleyişte hiç kuşkusuz yeni ‘açılımlara’ ihtiyaç var.
Bir toplumda demokrasinin bir bütünsel olgu olarak yerleşebilmesi için; toplumu oluşturan her kurum, kuruluş ve sosyal yapı içinde demokratik işleyişin bir sürdürülebilir fonksiyon haline dönüşmesi şart. Her yapı içinde demokratik kurumsallaşmayı sağlamak için çaba, zaman ve kaynak harcamak gerekir. Ne “Ben demokratım” demekle, ne de kendi söyleminin adına demokrasi sözcüğünü koyarak demokrasi bir yaşam modeli haline gelmiyor. Demokrasiyi; aileden devlete, sivil toplumdan kültürel kurumlara her ölçekte kurumsallaştırmak gerekiyor. Demokrasi sadece ‘bizden olanlar’ için değil; çoğulcu katılımı ve adil paylaşımı yönetmek üzere herkes içindir.