Anlam Üzerine Aforizmalar
Gürcan Banger
BİR: Sözcükler, anlamların hamalıdır. Ne taşıdığını anlamak, kimin tarafından baktığınıza göre değişir. Eğer sözcükleri kendi hayalleriniz açısından okur veya dinlerseniz, ne anlamayı özlüyorsanız onları duyarsınız. Sözcüklerin gerçek yükü, onları söyleyenin penceresinden bakıldığında görünendir.
İKİ: Sözcükler gerçek yaşamın yansılarıdır. Kimi zaman bu yansılar, bir aynanın abartıları veya kusurlarıdır. Ama biz, gerçeği gördüğümüzü düşünerek yanılgılar içine düşeriz. İnsanın beyninde ve ruhunda yaşama karşı sürekli sorular taşıması zordur. Ama gerçek olan da, yaşamla ilgili daima soru ve kuşkularımız olmasıdır. Mutlak gerçek, bir el atımı kadar uzakta değildir hiçbir zaman. Sözcükler, kimi zaman bize çevremizi farklı gösteren bir sis bulutudur. Gerçeği görmek için de, gerçeği gizlemek için de sözcüklerden yararlanırız. Gerçeği görmede ışık olan sözcükler, gerçek saklanmak istediğinde birer sis kümesine dönüşürler. En iyi yalan, en yalın gerçeği söylemek için kullanılan sözcüklerden yararlanabilir.
ÜÇ: Sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü ve empatiyi yaratan anlamlandırma yetimizin dara düştüğü zamanlar var. Özellikle bir sorunu, terleten bir yorgan gibi üstümüze büründüğümüzde; bir insan olarak bizi farklılaştıran anlamlandırma yetkinliğimizi de yitirmiş gibi oluyoruz. Günlük yaşamın hercümerci içinde problemlere gereğinden fazla yoğunlaşarak yaşamımızı ve çevremizi anlamlandırma fırsatını da kaçırıyoruz.
DÖRT: İnsanın bilgi birikiminin yüksek olması, yaşamı doğru anlamlandırma yetkinliğine işaret etmez. Sadece biriktirilen ama özümsenmeyen bilgi, kimi zaman insanın anlamlandırma yaratıcılığının körelmesine neden olur. Sadece bilgi depolayarak yaşamın gizemini yakalamaya ve kendi anlamlılığını oluşturmaya çalışan kişi, giderek kopyacı, taklitçi, ezberci ve hatta ‘kitsch’ olma bataklığına düşer. Bilgi, insanın yaşam ve davranış modelini geliştirmesine etki yapmalıdır. Bunu başarmada yararlı olmayan bilginin ezber olmaktan öte anlamı yoktur.
BEŞ: İnsan doğuyor, yaşıyor ve ölüyor. Her insan doğum denen olayla yola çıkıyor, uzun ya da kısa bir yolculuktan sonra ölüm durağına varıyor. Ne kadar basit görünümlü bir yolculuk değil mi? Bu seyahati farklı hale getiren ise bizim kendi yaşamımızı ya da çevremizdeki diğer hayatları anlamlandırmamız… Onlara verdiğimiz önem ve değer ile kendimizi ve yaşam çevremizi anlamlandırmamız bu basit görünümlü yolculuğu daha farklı hale getiriyor.
ALTI: Sadelik açısından bakarsak yaşam, basit bit yolculuğa benzer. Anlamlandırarak onu daha farklı hale getiriyoruz. Ama bazen aradığımız anlam, aşırı fiziksel beklentilere bağımlı kalıyor. Hâlbuki yaşamın güzel olması için eksiksiz olması gerekmiyor. Hayatın yaşla değil, yaşamakla ilgili olduğunu gözden kaçırıyoruz.
YEDİ: Yaşam kalitesini zamana, zamanın uzunluğuna veya kısalığına bağlamamak gerekli… Çünkü iyi bir yaşam, uzun bir yaşamla eşdeğer değil. Çünkü her yaşamın kendisi, bir sonsuzlukla çevrili… Bizi saran sonsuz gizemin ruhunu yakalayabildiğimizde, yaşamın farklılığına yaklaşmış oluyoruz. İşte; bu nedenle yaşamın anlamı, yaşadığımız andadır. Her an, kendi anlamını kendi içinde taşıyor. Ne yazık ki, yaşamı anlamlandıranın kendimiz olduğunu hayli geç fark ediyoruz.
SEKİZ: Karşınızdaki insanı çok güzel gözleri var diye severseniz, o güzel gözlere zarar gelse sevginiz yok mu olacak? Bu sorudaki gerçek problem kaynağı, sevgiye esin veren anlamı hangi kökenden ve ne şekilde ürettiğimizdir. Eğer anlamı tüketilen şeylere bağlarsanız, onu harcayıp yok ettiğinizde sevgi de yok olabilir. Bu örnekteki problem, büyük ihtimalle üretmesi gereken sevgi ile tüketmeye odaklı beğeninin karıştırılmasıdır.
DOKUZ: Bazen yaşamı oluşturan nesne ve öznelerin anlam ve önceliklerini karıştırıyoruz. Araç olan ile amaç, birbirinin yerini alıyor. Mutlu olmayı amaçlarken, araçlara sahip olma fikrine takılıp kalıyoruz. Dünyanın anlamı nedir? Mutlu olmak mı, sahip olmak mı? Mutluluk, her zaman sahip olmanın doğal sonucu olmuyor.
ON: Bir kutlama, sevinci ya da acıyı paylaşma, duygu alıp duygu vermedir. Bu paylaşımı içinizde hissediyor musunuz? Hissetmediğinizi yapmayın! Sadece kendinizi ve yaşamı anlamsızlaştırıyorsunuz. Anlamı olmayan bir yaşam ise bir hiçtir.