Gürcan Banger
Aşk ve bilim, birlikte iyi bir menü oluşturmayabilirler. Genelde duygusallığı veya akılcılığı tek başına öne çıkaranlar, aşkı ve bilimi bir arada ele almaktan pek hoşlanmazlar. Ama bilim alanında yaygın olarak kullanılan analiz tekniği, duygusal kavramları açıklamakta da başarıyla kullanılabilir.
Analiz tekniğinin adımlarından birisi, ele aldığımız konunun bileşenlerini (onu oluşturan elemanları) tanımlayıp ayırabilmektir. Örneğin bir okulu ele aldığımızda; okulun yöneticiler, öğretmenler, öğrenciler, fiziksel mekanlar, kitaplar ve mevzuattan (ve diğerleri tabii) oluştuğunu söyleyebiliriz. Daha sonra bu bileşenler arasındaki ilişkileri incelemek gerekir. Örnek olarak öğrenci ile öğretmen arasındaki ilişkiyi düşünebiliriz.
Aşkın psikolojisi üzerinde düşünen bilim insanları, aşkın üç temel bileşeni olabileceğinden söz ediyorlar. Bunları tutku, içtenlik ve kararlılık (bağlılık) olarak isimlendiriyorlar. Bu üç bileşenin kendi aralarındaki etkileşimlerinin (ilişkilerinin) aşkın değişik türlerini oluşturduğunu ifade ediyorlar.
Söz konusu üç bileşenden tutku, duygusallığın ifadesidir. Bazen çelişik gibi görünen iki yanı vardır. Bu yanlar, kimi zaman âşık olunan kişiye teslimiyet olarak görünür; bazı durumlarda da o kişiye sahip olma, ona hükmetme isteği biçiminde kendini ifade eder. Bu ikili özelliği nedeniyle cinsellik isteğini de bu bağlamda ele almak gerekir.
Tutkulu bir aşkta teslim olma veya hükmetme kendini net olarak ortaya koyarken, tutkunun düşük seyrettiği ilişkilerde cinselliğin de sağlıklı yaşanamadığı görülür. Yaygın olarak yaşanan cinsel uyumsuzluk sorununda ilişkinin tutku düzeyini sorgulamak, bazı ipuçları sağlamakta yararlı olur.
Aşkın bileşenlerinden olan içtenlik, başka sözcüklerle ifade edilmek istendiğinde saydamlık ve açıklık kavramlarını başta saymak gerekir. Bunların yanına yakınlık, iletişim, karşılıklı anlayış, hoşgörü ve duygusal bağlılığı da eklemek gerekir.
Bir aşk ilişkisinde içtenliğin ifade biçimleri arasında, aşık olunan kişinin mutluluğunu artırma isteği dikkat çekicidir. Çünkü bu insan, bu ilişki sayesinde yüksek önem dercesine sahip olur ve varlığının karşılığı olarak mutlu olması istenir, bunun için çaba harcanır.
Aşkın, tanınması gereken diğer bileşeni kararlılık ve bağlılıktır. Kısaca söylersek; karşınızdaki insana olan sevginin farkında olmak ve kendinizi bu ilişkiye ait hissetmektir. Sizi yakaladığını hissetmediğiniz bir ilişkiye aşk demekle yanılıyor olabilirsiniz.
Günümüzde aşkın, beğeni veya beklentiler ilişkisine dönmesinde bu üç ana bileşen arasındaki ilişkilerin (bileşenlerin kavranma ve yaşanma düzeylerinin) rol oynadığını düşünüyorum. Örneğin yalnızca içtenlik olduğunda ilişki, bir hoşlanma duygusunda öteye geçmiyor. Bu durumda genellikle arkadaşlıklar aşkla karıştırılıyor. Eğer tutku fazlaca abartılırsa bu kez ruh sağlığı sorunlu bir bir ilişki oluşuyor. Ancak filmlerde izlemesi eğlenceli olan, ama gerçek yaşamda sıkıntılar yaratan “akıl dışılık” düzeyi yüksek bir ilişki oluşuyor. En sağlıksızı ise sadece kararlılık ve bağlılık üzerine kurulmaya çalışan bir ilişkidir. Bunun da bir aşktan daha çok, bir kontrata (sözleşmeye) benzediğine hiç kuşku yok.
Tutkuyu, içtenliği, kararlılığı ve bağlılığı doğru oranlarda karıştırabildiğimizde ise aşkı insanca yaşamanın neşeli ve coşkulu ortamı oluşuyor. İşte; bilim, böyle diyor.