Gürcan Banger
BİR: Sevgisiz bir dünya mümkün değil. İnsanın sevdiğinden ayrılması ise aşkın, sevginin gücünü sınamak için bir sınav vesilesi sadece. Aşk varsa, ayrılıklarla baş etmek lazım o zaman. Eğer ayrılıklar aşk sandığımızı koparıp götürüyorsa bu, aşksız bir dünyanın mümkün olduğundan değil; aşk sandığımızın gerçekten aşk olmayışından…
İKİ: Buluşmalar ve kavuşmalar kadar ayrılıklar da yaşamın sıradan olayları arasındadır. Aşkı örerken olduğu gibi insan, ayrılıklarda da uyumlu ve dingin olabilmeyi başarmalıdır. Bunun ilk adımı, aşk gibi ayrılığı da ‘aklı başında’ kabul edebilmektir. Mevcut durumu doğru kavramak yerine gerçekleri reddetmeye, inkâr etmeye çalışmanın bize doğru katkıları olmaz. Redde ve inkâra saplanıp kalmamak gerekiyor.
ÜÇ: Neden ayrıldınız? Bu ayrılıkta olumsuz katkı yapanın siz olmadığınızdan nasıl emin olabiliyorsunuz? Kızgınlık ve öfke duyacak kadar objektif olabildiğinize nasıl karar verdiniz? Buluşmalar ve ayrılıklar aynı derecede sorumluluk taşır. Bir aşk ilişkisinde taraflardan hiçbirinin sorumluluğu daha az ya da daha fazla değildir. Eğer ayrılıkta ve kopuşta kendinizi kabahatli buluyorsanız, yapacağınız en etkili davranış bu durumdan iyi bir ders almaktır. Bu sonun oluşumunda kendinizi tümüyle masum buluyorsanız, geride kalmış ilişki için yapılacak en doğru davranış, bir sonrakine onun acısını ve öfkesini taşımaksızın onu belleğinizden silmektir.
DÖRT: Âşık olmanın en açık belirtilerinden birisi, insanın adeta ayaklarının yerden kesilmesidir. İnsan kendini yerçekimsiz bir ortamda uçuyor gibi hisseder. Üzüntüler, sıkıntılar, zorluklar bir anda siliniverir dünyanızdan. Bir gönül sarhoşluğu içinde hissedersiniz kendinizi. Aşk ile her şey o kadar güzeldir ki, zor sorular aklınıza bile gelmez. Bu hoşluk, hiç bitmesin istersiniz. Aşkın bir gerçeği var ki, belli bir zaman sonra gökten yere inmek kaçınılmaz. İşte o zaman zor duygular başlıyor. O ana kadar görülmeyenler, fark ediliyor. Sorulması akla gelmeyen sorular, peş peşe sıralanıveriyor. Çoğu zaman devamında acı ve ayrılık geliyor.
BEŞ: Mutluluğun sonuç olarak kabul edildiği bir algı ortamında aşk, kabul görmüş mutluluk nedenlerinden birisidir. Pek çok insan mutlu olmak adına aşkı talep eder, arar. Bulduğunu ve yaşadığını hissettiğinde dünyada ondan daha ‘mutlu’ bir başkası yoktur; hatta en büyük aşk (en fazla mutluluk ‘tedarik eden’ aşk) kendisininkidir. Ama aşkın taraflarının arasında mesafeler, ayrılıklar, ihanetler ve terk edişler girdiğini düşünün. Aşk masallarını, hikâyelerini, romanlarını ve filmlerini ilginç hale getiren aşkın insanı mutlu etmeyen unsuru değil midir? Aşk dediğimiz olgu, bizim mutluluk adına geliştirdiğimiz bir anlamdır; bir ilişkinin anlamlandırılmasıdır. İnsani imalatımız olan bu anlam, öz olarak olumluyu ve olumsuzu aynı anda içinde taşır. Bu öz sayesinde mutluluk, mutsuzlukla birlikte yaşar. Mutsuzluk mutluluğu besler; büyütüp geliştirir ya da zayıflatıp öldürür.
ALTI: Çoğu zaman sevmeyi ve sevilmeyi içimizde bir özlem olarak tutuyoruz. Bu özlemin bir paniğe dönüştüğü de oluyor. Eğer makul bir zaman dilimi içinde sevip sevilebileceğimiz bir iklime ulaşamazsak bir hayal kırıklığı, karamsarlık, kaçış ve ayrılış isteği içine düştüğümüz de oluyor.
YEDİ: İnsan, daima hata yapar. Hatalar, insanın doğasının bir parçasıdır. Şarkının dediği gibi “Hatasız ‘kul’ olmaz.” Bir ilişkide de ‘kabul edilebilir’ hatalar bulunabileceğini baştan kabul etmek gerekir. Hatalarını sahiplenmeyi ve düzeltmek için çaba harcamayı benimseyen bir ilişki, uzun soluklu olmaya iyi bir adaydır. Önemli olan; önce hatayı fark etmek, sonra kabul etmek ve sonrasında düzeltmek için çaba göstermektir. Mutluluk veren ilişki sürmeli; sorun ve acı üreten ilişki son bulmalıdır. Ayrılık, ancak bizim onu anlamlandırdığımız şekliyle acılıdır veya değildir.