Ayrımcılıkla Mücadele Eden Kent
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
Yaşadığımız kentlerde günlük yaşam bir anlamda hay huy içinde geçiyor. Sıradan işler, yaşamın renklerini ve derinliğini anlamamızın önünde adeta engeller gibi duruyor. Acaba günümüz kentlerinin fark etmediğimiz sıkıntılı özelliklerinden birisinin bizi daha fazla tembelliğe itmesi olduğunu fark ediyor muyuz? Araç kullanımın artması ve her geçen gün daha fazla araç kullanmaya yönelmemiz, bedensel çalışma ihtiyaçlarımızı karşılamamıza engel oluşturuyor. Bu nedenle hızla büyüyen kentlerle birlikte bedenimize ve buna bağlı olarak beden ve ruh sağlığımıza yabancılaşıyoruz.
Ulaştıran kent
Kenti beden sağlığımızla uyumlu hale getirmenin yolu, taşıtla alınan mesafeleri azaltmaktan ve yürünerek kat edilen mesafeleri artırmaktan geçiyor. Bu nedenle kentleri yürünebilir veya bisikletle gezilebilir hale getirmeliyiz. Bedene dayalı alternatif ulaşım türlerinin bulunması ve yaygınlaştırılması, kentli insanın kendi bedenine yabancılaşmasının da önüne geçecektir.
Bir kenti daracık bir toprak parçasına sıkıştırdıktan sonra yürüme ve bisiklet yolları oluşturmak çok zordur. Bu nedenle kentin geleceğinin tasarlanmasında ve kentsel mekân kullanımının üretilmesinde alternatif ulaşım yollarına özen gösterilmesi gerekir. Kabul edilebilir ölçülerde kalmak üzere; daha az taşıt ve daha fazla bedensel faaliyet, bir yandan bedensel yabancılaşmayı önlerken diğer yandan da kenti daha yaşanabilir hale getirecektir.
Bir kez daha tekrar etmeliyim ki; bir kentin gelişimi, bir kuralsız “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışına teslim edilemez. Kentin gelişimine konulacak kurallar manzumesi, o kentin vizyonu ile gelişim ve imar planlarının içinde gizlidir. Kentin ulaşım tasarımı da bu çerçevede ele alınmak durumundadır.
Kent ve enerji
Çoğu zaman kent ile enerji konusunu birbirinden bağımsız olarak ele alırız. Örneğin yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarından söz ederken, bunun kent açısından önemini yeterince ele almayız. Kentte enerji, büyük bir kolaycılıkla bir akaryakıt istasyonundan benzin veya dizel yakıt almak ya da düğmeye basınca elektrik lambasının yanması olarak anlaşılır. Hâlbuki enerji, sürdürülebilir kentin en önemli unsurlarından birisidir. Bir başka deyişle; bir kentin sürdürülebilir olması için orada kullanılan enerji türlerinin de bu yönelime katkı yapması gerekir.
Sürdürülebilir bir kentte enerji tüketimi konusunda söyleyebileceğimiz birkaç temel yaklaşım olabilir. Örneğin enerji tüketiminin azaltılması bunlardan bir tanesidir. Yine enerji tüketim araçlarının daha verimli hale getirilmesi gereğini ifade edebiliriz. Yeniden kullanım ve geri dönüşüm, son zamanlarda öğrenmeye başladığımız diğer iki temel yaklaşımdır.
Kentte enerji kullanımına ilişkin bir önemli konudan daha söz etmek isterim. Kenti sürdürülebilir kılmanın enerji boyutunda dikkate alınması gereken bir diğer yönü, tüketim kalıplarımızı ve alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmektir. Kullanım profilimizde ve kullanım çeşitlememizde yapılacak değişiklikler ile hem kent ölçeğinde hem de hane halkı bazında ciddi kazanımlar elde edebiliriz.
Kendi adıma; bir sürdürülebilir kentin birincil ve vazgeçilmez niteliklerinden birisinin ‘sosyal adalet’ olması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin o kentte yaşayan tüm vatandaşlar, kentin sunduğu kaynaklardan ve hizmetlerden eşdeğer olarak yararlanabilmelidir. Eğer bir kentsel hizmet herhangi bir vatandaş için ulaşılabilir değilse, onun için tüketilen kaynak heba edilmiş demektir.
Sürdürülebilir bir kentin bir tüketim merkezi olduğu kadar bir tasarım ve üretim merkezi olmalıdır.
Erişilebilirlik
Kaliteli bir kent için en önemli özelliklerden birisi erişilebilir olmaktır. Bununla, tek başına kentin başka ülke veya illerden ulaşılabilir olmasını kast etmiyorum. Ama öncelikle; bir kentin değişik bölgelerinin başta ulaşım olmak üzere aralarında çok yönlü ilişkiler olmasını anlatmaya çalışıyorum. Kaliteli bir kentte insanlar kolaylıkla bir yerden diğerine ulaşabilmelidir.
İkincisi; kentte mevcut olan imkânlar orada yaşayan insanlar açısından elde edilebilir olmak durumundadır. Eğer bazı bölgelerde yaşayanlar spor olanaklarından yoksunsa; bu durum, o insanlar için sporun erişilebilir olmadığını gösterir. Benzer bir ifadeyi kültürel faaliyetler için de söyleyebiliriz. Ya da bazı mahallelerde doğanın imkânlarından yararlanmak mümkün değilse, orada yaşayanlar için doğal yaşam ve yeşil erişilebilir değildir.
Şehirler, nüfusun değişik grupları için de farklı özellikler gösterir. Örneğin çocukların oynayabilecekleri parklara ve oyun alanlarına sahip olmayan bir kent, çocuklar için erişilebilir değildir. Eğer kadınlar sokağa çıktıklarında tacize uğruyorlarsa, o şehir kadınlar için erişilebilir değildir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Bir şehrin imkânlarına erişim sorunu bulunmasının genelde basit bir nedeni vardır. Eğer bir kentteki mekânsal tasarım, bir ortalama insan esas alınarak yapılırsa, bu profilin dışında kalan tüm bireyler kentten yararlanmakta sorunlarla karşılaşacaklardır. Dolayısıyla bir kent kendi çok aktörlülüğünün farkında olmalı ve ortalama insan yerine tüm vatandaşlara eş fırsatlar (hatta eş başlangıçlar) sunma düşüncesi ile tasarlanmalıdır.
Engellileri fark eden kent
Ortalama bireye göre tasarlanan şehirlerde en çok mağdur olan vatandaş gruplarından birisi engellilerdir. Bir kentin herkes için erişilebilir olmasının en sık doğrulandığı kesimlerin başında engelliler gelir. Yollar, kaldırımlar, merdivenler ve sokak mobilyaları nadiren engelli vatandaşların durumları dikkate alınarak tasarlanır. Böylece bu insanların ev bağımlılığı artırılarak kentin olanaklarından yararlanmalarının önüne geçilmiş olunur.
Eğer sorunlu bir toplum kesimi varsa; aklımıza gelen ilk yaklaşım, bu vatandaşlar konusunda aşırı korumacı bir yaklaşım uygulamak oluyor. Bu düşünce, geleneksel acıma duygusallığımız ile birleşince, engelli vatandaşların içini acıtan bir durumun ortaya çıkmasına neden oluyoruz. Hâlbuki kentte engellilere yönelik politikalar ve uygulamalar geliştirirken, himayeci olmaktan ziyade bu vatandaşları toplumla bütünleştirici bir yaklaşım göstermek zorundayız.
Engelsiz kent
Bir kentin dış mekânlarının engellilere uygun olarak tasarlanması, çözüm için yeterli değildir. Öncelikle; yapı tasarım felsefesinin engelliler gibi tüm farklılıkları olan vatandaşların durumlarını dikkate alması gerekir. Dolayısıyla evlerin ve iş yapılarının tasarımında da engellilerin durumlarının gözetilmesi önemlidir.
Engelli vatandaşların en çok sıkıntı çektikleri konulardan birisi şehir içi ulaşımdır. Genelde taşıtların, otobüs duraklarının ve inme-binme tasarımlarının engellileri dikkate almadan yapılması, bu insanlar için kent yaşamını bir azap haline dönüştürüyor. Aklınıza kentin herhangi mahallesini getirin. Örneğin bu mahalleden bir başka mahalleye gitmenin bir engelli için ne demek olduğunu hayal etmeye çalışın. Düşünmenin bile pek kolay olmadığını göreceksiniz.
Bir kenti, engelliler gibi ayrımcılığa uğrayan kesimler için yaşanabilir yapmanın yolu, bir sivil güç olmaktan geçiyor. Bu nedenle engelliler gibi ayrımcılığa uğrayan kesimlerin kendi sivil toplum kuruluşlarının var olması ve bunların da bir güç ve işbirliği içinde olmaları gerekiyor.
Son söz: Kentin hizmet kalitesi, ortalamalarla değil; hizmetlere erişemeyenlerin sayısının sıfıra yakınlığı ve hizmetlere erişimin sosyal adalet kalitesi ile ölçülmeli.