Gürcan Banger
BİR: Yalnızlık ile bağımsızlığı sıklıkla karıştırırız. Yalnızlığı özgürlükle eş tuttuğumuz olur. Bu özgür yalnızlık yanılsaması, bir gerçek olabildiği gibi bir derin duygusal yalnızlık gerçeğinin, beynimizin haylaz oyunlarından birisi olarak kamufle edilmesi de olabilir. Sağlıklı bir iklimde ve doğru geliştirilmiş birlikteliklerin kişisel bağımsızlığı ve özgürlüğü engelleyeceğini söylemek ilişkiye haksızlık olur. Yaşadığımız sevgi gerçek ise özgürlük ve bağımsızlık da bizimle birlikte demektir.
İKİ: Sevmeyi de aceleye getiriyoruz. Dar zamanlarda sevginin büyüsünü yakalamaya çalışıyoruz. O da çoğu zaman ‘bizim sevgimiz’ yerine ‘benim ilişkim’ haline dönüşüyor. Bir ilişkinin bir bağımlılık olduğunu unutup kendi başımıza bir ilişki yaşamaya çalışıyoruz. Sadece bir duygusal konuda değil, ‘bağımsızlık’ adını verdiğimiz kendi başınalığımız, neredeyse yaşamımızın her noktasını işgal etmiş gibi… Bireysel bağımsızlık adına yapılan bu ilgisiz ve kayıtsız davranış modelinin bizi cennete götürmeyeceğine kuşku yok. Yolun sonuna gelmeden fark edilmesinde yarar var sanki.
ÜÇ: ‘Stresin babası’ olarak tanınan, Kanadalı endokronoloji uzmanı ve yazar Hans Selye, insanın kendisini çevresinden ve ilişkilerinden kopararak (güya ‘bağımsız’) yaşamaya çalışmasını kanser hücresinin gelişim davranışına benzetiyor. Şöyle bir tasviri var bu konuda: “Kanser hücresinin başlıca özelliği, yalnızca kendini düşünmesidir. Dolayısıyla ev sahibi organizmanın diğer kısımlarından beslenerek onu öldürene kadar gelişir. Böylece biyolojik anlamda intihar etmiş olur. Çünkü bir kanser hücresi insafsız, bencilce gelişmeye başladığı bedenin dışında yaşayamaz.”
DÖRT: Bağlılık her zaman var olmalı ve sevgi ifade edilmelidir. Sevgiyi ifade etmek için de çok büyük törenlere, görkemli araçlara gerek yok. Karşılıklı sevgiyi ve saygıyı doğru kavramış insanlar bunu alıp vermenin önemini ve değerini de bilirler. Sevgi, insanlar olarak yaşamın içinden bulup çıkardığımız en değerli madenlerin başında gelir.
BEŞ: Bir duygusal ilişkideki en ciddi zafiyet, tarafların karşısındaki insandan başka ‘birine’ duygusal olarak bağlanmalarıdır. Kimdir bu başka birisi? Çoğu zaman bir hayaldir. Kişiler, karşılarındaki insana bağlandıklarını düşündükleri halde gerçek böyle değildir. Karşıdaki sevgili sadece bir hayalin, bir başka deyişle zihinde oluşturulmuş bir hayali sevgilinin yerini tutmaktadır. Bu durumda bağlanan kişi, karşısında duran gerçeği görmekte zorlanır. İlişki sorunlar yaşamaya başlayıncaya kadar karşısında duran kişinin, hayalindeki malum kişi olduğunu zannetmeye devam eder.
ALTI: Bazı kişilerde bağlanma duygusu çok güçlüdür. Böyle bir durumda duygusal ilişkinin diğer ucunda kimin bulunduğu pek önemli olmaz. İhtiyaç duyulan tek konu, her kim olursa olsun, birisine bağlanma ihtiyacıdır. Bağlanma duygusu ile yanan kişi, gerçek bir sevgili ile iletişim kurmaz. Onun iletişimi kendisi iledir. Bu ilişki, tek kişilik bir aşktır. Bu da ona yeter. Ta ki; bir gün can acıtan gerçeklerin farkına varıncaya kadar…
YEDİ: Kendinizi sanki soluk alamamaktan dolayı boğuluyor gibi hissettiğiniz zamanlar olur mu? Ya da kollarınızdan ve bacaklarınızdan zincirlenmiş gibi hissettiğiniz zamanlar var mı? Bazı anlarda ise çevrenin üzerinizde yaptığı baskıdan dolayı, beyniniz adeta durmaya zorlanmış gibidir. Ağlara takılmış bir balık gibi hissedersiniz. Bağırmak istersiniz; ama sesiniz çıkmaz. Çırpınmak istersiniz; ama kımıldayamazsınız. Bu durumların çoğunda gerçek neden, bağlılık olarak isimlendirilse de gerçekte bir bağımlılık sorununun varlığıdır.