Yalnız değiliz. Karmaşık ilişkiler ortamında yaşıyoruz. Bizi saran çevreyle ilişkilerimiz var. Toplum içinde yaşayan insan, davranış modelinin farkında ve bilincinde olmalı. Eğer böyle bir kişisel bilinç gelişmemişse, ya sen bakış açısıyla başkalarının yörüngesinde olacak ya da ben anlayışıyla bencillik uçurumuna sürüklenecektir. Biz olmayı ancak ben ve sen olmayı aşabilen insanlar başarıyor.
Sen bakış açısı, kendini tahrip eden bir fedakârlık anlayışı demektir. Dünyaya sen bakış açısı ile yaklaşan kişi, daima diğer insanların ne dediğini öncelik olarak alır. Sonunda bir sömürgeleşme ve köleleşme sürecine girer. Mutsuzluk bataklığına eriştiğinde ise yaşamında eksik olan mutluluğun farkına bile varamayacak bir dip noktaya batar. Sen diye bakan kişi, sonuçta kendisini mutsuz eder; ama birbirleri onun fedakârlık sandığı davranışlardan yarar sağladığı için mutlu olurlar.
Ben ve bencillik
Her durumda en sorunlu olan, ben anlayışıdır. Bu bakış açısına günlük dilde bencillik adını versek büyük ölçüde bir doğruyu ifade etmiş oluruz. Ben anlayışının en net sonucu, bireyin kendisi dâhil herkesi mutsuz etmesidir. Belki de bu yönüyle sen anlayışından daha düşük bir yaklaşımdır.
Karakter yapınız açısından objektif olarak hangi davranış türüne sahip olursanız olun, nasıl bir davranış modeline sahip olduğunuzu düşünürseniz düşünün; şunu sormayı alışkanlık haline getirebilirsiniz: “Önceliğe sahip olması gereken nedir?” Eğer bu soruya sıklıkla ben cevabını veriyorsanız, yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir. Yaşamın kendine yönelttiği sorulara, fırsatlara veya tehditlere büyük oranda ben diye cevap veren kişi de ben arızası var demektir.
Çıkar kaygısı
Bencillik genelde çıkar kaygısı ile eşdeğer tutulur. Pek çok durumda doğru olan bu kabul, aslında kendini akıllı, zeki, becerikli veya başarılı sanma gibi bir rızayı saklar. Dolayısıyla kendinizi, ne yaptığınızı, ne düşündüğünüzü ya da kendinizle ilgili her ne varsa onu en önemli, en öncelikli ya da en değerli buluyorsanız, sizde ben arızası olması ihtimalini dikkate almalısınız. Muhtemelen kendinizi biteviye öne çıkarmaya çalışırken, nezaketin bile sizin kabalığınızı saklayamadığını kavrayamıyorsunuz demektir.
Bencil kişi, bencilliği ile aslında en sevdiği kişiye zarar verir. Şaşırtıcı değil mi? Gerçekten öyle… Ben arızası olan birey, gerçekten en sevdiği kişiye zarar verir; çünkü bu kişi, kendisidir. Unutmamalı ki; bencil, her yerde yalnızdır. Yalnız yaşayan, büyük felaket gününde de yalnız ve mutsuz kalacaktır.
Çevreden etkilenmek
Başlarken ifade ettiğim gibi; yalnız değiliz. Karmaşık ilişkiler yumağı içinde yaşıyoruz. Her gün değişik ortamlarda bulunuyor veya çeşitli olaylara katılımcı veya tanık oluyoruz. Yaşadıklarımıza karşı değişik içerik ve biçimlerde tepki veriyoruz. Duygusal bir film izlerken, yaşa ve cinsiyete bakmaksızın gözyaşlarına hâkim olmayanlarımız var. Bazı insanlar, olaylar karşısında daha az tepkili olabiliyorlar. Kimilerinin tepkileri ise içine atmak denen türde içsel olduğundan gözlemlemek mümkün olmuyor. Ortamlara, insanlara ve olaylara verdiğimiz tepki türlerinden birisi alınganlıktır.
Alınganlık, çabuk gücenme veya duygusal olarak kırılma durumu demektir. Alınganlık, iki veya daha fazla insan arasındaki ilişki nedeniyle ortaya çıkar. Çoğu durumda olağan karşılanması gereken bir olaya karşı sergilenen bir tepki biçimidir. Alınganlık gösteren kişiler, kendileri ile ilgili olmadığı halde olayın eleştirel, zedeleyici veya hedef alıcı yanının kendisine yöneldiği yanlışına düşer.
Örneğin hatalı bir davranışa veya yanlışa işaret etmek istediğinizde; konuyla ya da olayla ilgili olmayan insanların da bundan kendilerine pay çıkardığını sıklıkla görürsünüz. Bu yönüyle alınganlık, insanların kendilerini gerçek yüzünü kavrayamadıkları olay ve durumlardan korumak için verdikleri tepkidir. Dolayısıyla alınganlık, çoğu durumda anlaşılmamış olan bir konuyu, eksiklik veya zayıflık algısına sahip kişilerin kendilerine mal etmesi sorunu olarak gözlenir. Bu gibi olaylarda alıngan kişi, kendisinin aşağılandığını düşünür.
Fobilerimiz
Fobi, belirli nesneler ya da durumlar karşısında duyulan abartılmış güçlü korku demektir. Bu açıdan alınganlık bir sosyal fobi örneğidir. En yaygın görünen alınganlık türlerinin çoğu durumda yaşlılıkla ilgilendirildiği gözlenmiş. Bu yönüyle bir ruhsal soru işareti olarak algılanması gereği ifade ediliyor. Ama hangi cinsiyete dâhil olursak olalım, hangi yaş diliminde bulunursak bulunalım; her birimizde alınganlığın değişik dozlarının varlığı da bir başka gerçek.
Toplumun vitrininde ne kadar çok bulunursanız ya da toplumu veya bireyleri ilgilendiren konularda ne denli hassas olursanız, alınganlığın hedefinde de siz yer alabiliyorsunuz. Eleştirdiğiniz ve düzeltilmesini istediğini bir davranıştan dolayı gereksiz yere kendilerine pay çıkaranlar olabiliyor. Örneğin bir eleştirinin öznesi olmadığı halde bundan alınıp karşılık vermeye çalışanları bazı durumlarda görebiliyoruz. Bunları hoşgörü ile karşılamak lazım.
Âlemin sahibi kim?
Eline biraz yetki veya güç geçirdiğinde, kendini âlemin sahibi sanan kişilerle karşılaşmışsınızdır. Böyle densiz bir kamu yöneticisi vatandaşları, bu türden bir siyasetçi seçmenleri veya akıl dengesini yitirmiş bir kalemşor okurları kendi çıkarları doğrultusunda yanlış yönlendirebilir. Bunları sosyal yaşamın vitrininde ve köşelerinde görmek mümkündür. Bu türden kişilerin alınganlığı, hakemi kandırmak üzere kendini artistik biçimde yere atan kötü futbol oyuncuların durumuna benzer. Öyle ki; hakem istedikleri kararı vermediğinde ona da saldırmaktan asla çekinmezler.
Alınganlığı bir silah olarak kullanmadan önce bir noktaya dikkat etmek gerekir. Bizimle ilgili olmasa bile; alınmamıza neden olan durum, kendimizi iyileştirip geliştirmek için bir işaret olarak kabul edilebilir. Eğer böyle algılamayı başarırsak, yaşamımızda en olumsuz olaylardan bile doğru dersler çıkarabiliriz.