Baş Ağrısına İlaç Olmak
Gürcan Banger
Yardım etmek ne kadar güzel bir duygudur. İnsan, bir iç huzuru duyar yaptığı yardımın karşılığında. Hele ki, yardımı bir teşekkür bile beklemeden yapacak olgunluğa erişmişse… Ben buna “iyiliği denize atmak için yardım etmek” diyorum.
Yemek ısmarlamanın keyfini aç kalan bilir. Aç kaldığın günlerin acısını, ezikliğini biliyorsan, daha iyi anlarsın açlığı. İlle besin ihtiyacı olarak düşünmeyin. Sevgiye açlık, ilgiye açlık, şefkate açlık, bilgiye açlık… Ne hoş bir duygudur o, bir insanın yüzünden doymuş olmanın mutluluğunu okuyabilmek.
Yardımın gösterilerek yapılanını, ihtiyacı olanın adeta gözüne sokulmasını hiç sevmemişimdir. “Sağ elin verdiğini sol el duymaz” der Hz. Ali’ye atfedilen bir hadis. Kültürümüze ait, anonim hale gelmiş sözlerin en sevdiklerimden birisidir. Yardım etmenin altındaki o soylu duyguyu güzel ifade eder.
Tabii bunlar, yardım etmenin güzel yanları. Bazen bireysel yardım olarak ortaya çıkıyor bazen de bir sosyal hizmet olarak. Hepsinin ayrı bir lezzeti var.
Bir de konuya bir başka yönden bakalım. Örneğin Ramazan ayında kurulan iftar çadırlarını hatırlayın. Belde evlerinde insanlara yemek yardımı yapılmasını da buna ekleyebiliriz.
Bu tür iyi niyetli yaklaşımlar bir süre sonra insanları adeta “yardım tembelliğine” alıştırıyor. Çalışabilir fiziksel güçte olan kişiler bile bedava yemek yemenin tembelliği içinde kent yöneticilerinden bu tür yardımları bekler hale geliyorlar.
Demek ki, insanlara yardım ederken bile bunun eğitim konusu olduğunu hatırlamak gerekli. Yardımı alan insan, bunun kendisinin güç durumdan kurtulması için bir destek olduğunu bilmeli ve bulunduğu olumsuz ortamdan kurtulmak için gayret etmesi, emek harcaması gereğinin farkında olmalı. Velhasıl yardımın alanı ve vereni terbiye eden bir yanı olmalı.
Yaşamımızı şöyle bir gözden geçirdiğimizde kimi zaman yardım olsun diye yaptıklarımızın asli görevlerimizin önüne geçtiğini fark ederiz. Çevremiz bize öyle bir rol yüklemiştir ki, sanki yardım yapmak kişi veya örgüt olarak asli görevimiz haline dönüşmüştür.
Örneğin öğrenciler kitap almak yerine öğretmenin kitabını ödünç almayı olağan bulurlar. Çok yakın ilişkimiz olmayan (paylaşımlar için hatırlamakta zorlandığımız) bir kişi, nedense borç istemek için iyi bir aday haline geliverir. Bir tanıdığımızın firması, (sırf tanıdık olduğu için) sanki bize bedelsiz destek ve hizmet vermek zorundadır. Arkadaşlık ile iş ilişkilerini ne çok karıştırırız! Bunların altında sanırım saygı ve empati gibi kavramları doğru sindirmemiş olmamızın etkileri var. Sözün kısası; bazen sirkte herkesi güldürüp eğlendiren palyaçonun da gülüp eğlenmeye hakkı olduğunu unuttuğumuzu düşünüyorum.
sağ elin verdiğini sol elin görmemesi..atasözü değil abi.hadis olması lazım..
Dikkate aldım. Teşekkür ederim.