Başarılı Girişim İçin Birkaç Kural
Gürcan Banger
BİR
İşletmelerin zorlandığı pek çok sorunu geçmişte başkaları da yaşamıştır. Muhtemelen çözümlerini de geliştirmiş olabilirler. İletişimin günümüzde eriştiği noktada aradığımız çözümün dünyanın herhangi bir noktasında var olabileceğini kavradık. Bu nedenle uzak ve yakın çevremizde neler olup bittiğinin farkında olmak, sorunları ve darboğazları daha verimli şekilde aşmak açısından önemlidir. Dolayısıyla aşağıda; satır aralarında verilen önerileri bu kapsamda kabul edebilirsiniz.
Sermaye İhtiyacı
Pek çok küçük girişimci, yeterli bir iş planı hazırlamadan iş kurulumuna başlar. Plan yaparken karşısına çıktığı için önceden çözebileceği sayısız sorunu işi kurarken ve geliştirirken ama gecikmiş olarak yaşar. Genelde ‘yumurta kapıya dayandığında’ bulunan çözümler, önceden alınan önlemlere göre çok daha maliyetlidir. Bu nedenle başarılı bir girişim için iş planı hazırlamak vazgeçilmez önemde bir adımdır.
İş planının –dolayısıyla işletmenin– en önemli unsurlarından birisi sermayedir. Bir iş kurarken iki türlü sermayeye ihtiyaç duyulur. Bunlardan birincisi iş kurulumu harcamaları ve yatırım ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli olan sabit sermayedir. Bu finansman türü ile makineler, ofis donanımları, kalıcı olan malzemeler vb. tedarik edilir. İkinci tür ise işletmeyi kurduktan sonra sürdürmek için gerekli olan işletme sermayesidir. Bu başlığa hammadde, işçilik, kira, enerji vb. gibi sürekli yapılan ödemeler girer.
Girişimcilerin iş kurma sürecinde yaptıkları büyük hatalardan birisi sabit yatırımı yeterli bulmaları ve işletme sermayesi ihtiyacını dikkate almamalarıdır. Yetersiz veya iyi hesaplanmamış işletme sermayesi, açılıştan kısa süre sonra girişimcileri borç arama sıkıntısına sokar. Borç alınarak sağlanan finansman ise genç işletmenin maliyetlerine faiz türünde yeni bir yük daha getirir ve kârlılığı düşürür. Çoğu zaman darboğazdan kurtulmak için aceleyle yapılan borç girişimleri işletme sahibi için hiç de hesaplı şartlara sahip değildir.
Sermayeyi Borç Almak
Bir girişimci sabit sermaye yatırımları veya işletme sermayesi olarak kullanmak üzere borç alabilir. Asla unutmaması gereken nokta ise bu borcu faizli veya faizsiz olarak belli bir süre içinde geri ödemesi gerektiğidir. Eğer sağlam bir iş planı olmazsa işletme gelirleri ve giderleri doğru tespit edilemeyeceği ve tahmin edilemeyeceği için kısa sürede bir borç ödeme darboğazına girmek mümkündür. Gördüğümüz kötü örnekler, sonraki aşamalarda borcun borç ile kapatılması yoluna gidildiğini ve borç batağının hızla büyüdüğünü gösteriyor.
Kuruluşta ya da sonrasında borç alarak yoluna devam etmek isteyen bir işletmenin –iş planı gibi ön hazırlıklar yanında– kendi ekosistemindeki gelişmeleri de dikkatle izlemesi, yorumlaması ve değerlendirmesi gerekiyor. Önceki dönemlerde yaşanan küresel veya ulusal ölçekli krizler böyle bir döneme yüksek borç stoku ile giren firmaların yok olma noktasına geldiğini gösteriyor. Böyle dönemlerde iş dünyasını oluşturan kişi, kurum ve kuruluşlar krizden zarar görmemek adına agresif davranışlar içine girebiliyorlar. Bu da borç stoku olan, kırılgan işletmeler için yıkıma yol açacak sorunlar yaratabiliyor.
Yüksek borç stokunun bir yük oluşturduğu tek durum krizler değil. İş planları genelde pazarda düzgün gelişim öngörür. Ama uzun vadede pazarın (ekosistemin) şartları değişir. Yeni rakipler gelir, daha ucuz yeni ürün ve hizmetler geliştirilir. Bu tür gelişmelerle rekabet edebilmek için yeni finansman ihtiyacı gerektirebilir. Borç yükü ise hareketliliği engelleyici etkiler yapabilir. Yeni girişimcinin yola çıkarken, heyecanını yitirmemekle birlikte bu tür sevimsiz ihtimalleri de göz önünde bulundurması gerekir.
İKİ
İş kurarken (ya da ilerleyen aşamalarda) finansman ihtiyacını karşılamanın birkaç yolu var. Bunlardan ilk akla gelen, bankadan kredi veya yakın çevreden borç almak oluyor. Bunun dışında girişimciliği destekleyen kurum veya kuruluşlardan hibe desteği almak da mümkün. Yetersiz sermayeyi karşılamanın bilinen bir diğer yolu ise işe ortak almak ve ortaklı payı karşılığında onun katacağı finansman ile sermaye ihtiyacını çözmektir.
Ortaklık
Yaşanmış örnekleri incelediğimizde iş kurmanın en sorunlu alanlarından birisinin ortaklık konusu olduğunu görürüz. Üzerinde yeterince düşünülüp iş planının değerli bir parçası olarak öngörülmeyen ortaklık yapıları hızla sorunlarla karşılaşıyor. Özellikle arkadaşlık, tanışıklık ve aile bağının verdiği rahatlık ile kurulan plansız ortaklıklar zaman içinde (daha baştan tanımlanabilecek ama) dikkate alınmadığı için işi tehlikeye atan bir noktaya savruluyor.
Bir işletmede temel olarak iki tür ortaklık yapısından söz edebiliriz. Birincisi; ortağın sermaye vererek katıldığı ama iş süreçleri içinde yer almadığı durumdur. Böyle bir ortaklık yapısında sermaye ile katılan ortağın koyduğu finansal varlığın karşılığının hangi sürelerde ne biçimde alacağının tanımlanmasıdır. Ortağa ödemenin başlangıç zamanı, ödeme periyodu, ödenecek meblağ ve yıllık artışın yazılı sözleme ile net biçimde belirlenmesi gerekir. Bu ortak, zaman içinde sermaye olarak işletmeden ayrılacaksa bunun zamanı ve biçimi de sözleşmenin bir parçası olmalıdır.
Sermaye ile katılan ortağın işletmede yönetici veya çalışan olarak yer aldığı durum bir başka ortaklık örneği oluşturur. Eğer ortak işletmenin bir çalışanı olacaksa (yukarıda anlatılanlara ek olarak) onun sorumlu ve yükümlü olduğu fonksiyon, rol ve görevlerin yine yazılı olarak açıkça tanımlanması gerekir.
Bir işletmede kişisel kazanç açısından ortaklarla çalışanlar arasında bir fark yoktur. İşletmede bir hizmeti yerine getirmek üzere yer alan ortak veya çalışan, işletmenin maaşlı personelidir. Ortaklar da diğer çalışanlar gibi işletmeden kesin olarak belirlenmiş maaş alırlar. İşletme tek sahipli bile olsa işletmenin kasası veya banka hesabı iş sahibinin veya ortakların kişisel cüzdanı değildir. Maaş dışında işletmeden elde edilebilecek diğer kazanç kaynağı yıl sonunda elde edilen kârdan (işletmenin sürdürülebilirliğini tehdit etmeyecek biçimde) belirlenmiş kâr payı dağıtımıdır.
Ortağın Hukuku
Eğer yeni bir iş kurmak yola çıkan girişimci bir sermaye ortağı almak istiyorsa öncelikle ortağa işin sağlamlığını ve sermaye karşılığında gerekli kazancın elde edileceğini kanıtlamak zorundadır. Bunu yapmanın en sağlam yollarından birisi iyi tasarlanmış bir iş planıdır. Diğer yandan ortağa sadece sermaye katılımcısı olarak bakmamak gerekir; ortak, kendi kazancını düşünerek aynı zamanda işletme dışında hizmet veren bir pazarlama iletişimcisi gibi davranır.
İş dünyamızda gerçekten başarılı biçimde büyüyen ortaklık örnekleri yeterince çok değil. Bunda ortaklık, birlikte çalışma, sözleşme yapma ve buna uyma gibi iş kültürünün ayrılmaz parçası olması gereken konuları yeterince özümsememiş olmamamız etkili oluyor.
Ülkemizde toplam işletme sayısı içinde aile işletmesi özellikli olanların oranının çok yüksek olmasına karşın, hâlâ işle bağlantılı olarak “aile anayasası ve aile meclisi” kavramının bile anlaşılmamış olması, kurum kültürünün kalitesinin net bir ifadesidir. Birlikte çalışma ve ortaklık yapılarına ilişkin sorunların farkına varılıp, gerekli önlemler almadan çağın giderek sertleşen rekabetçi iş koşullarında ayakta kalabilmek mümkün olmuyor.
ÜÇ
Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle iş modellerindeki dönüşümün sonucu olarak işgücü yapısı giderek iki temel kategoriye ayrılıyor. Otomasyon ve robotik konusundaki gelişmeler uzun vadede orta seviyeli işgücü talebini ve varlığını ortadan kaldıracak. Geriye tasarım, planlama, ar-ge ve ür-ge gibi işleri yapacak yetenekliler ile yetenek gerektirmeyen basit becerileri yapacak işgücü kalacak. Bazıları için iyi haber ise bu kategorizasyonu yaşamak için henüz biraz daha zaman var.
İşgücü İhtiyacı
İşletmenin işgücü ihtiyacının tespit etmenin ve karşılamanın ilk adımı iş akışını belirlemekten geçiyor. Böylece iş süreçlerinin hangi aşamaları için hangi nitelikte çalışana ihtiyaç olduğu ortaya çıkacaktır.
İstihdam ile sağlanacak işgücü tarafından yerine getirilecek iki tür iş var. Birincisi; çok iyi tanımlı ve kişisel takdir kullanmayı gerektirmeyen türden işlerdir. Bunlar iş akışı haritaları, görev tanımları ve talimatlarla açıkça ortaya konmuştur. Bu nedenle işe alınacak kişi için gerekli şartlar büyük oranda belirlidir. Bu şartlardan daha farklı ve üstün beceriler ve yetenekler söz konusu iş için gerekmez.
Diğer yandan özellikle bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan yeni iş modelleri nitelikli beceri ve yetkinliklere sahip insan kaynağına gerek duymaktadır. Bunlara ‘insan kaynağına duyarlı (veya odaklı) iş modeli’ diyebiliriz. Her iş modelinin kazanç ve katma değer elde etmede baskın olan farklı bir bileşeni bulunur. Örneğin bazı işlerde tasarım, bazılarında dağıtım kanalları, kimilerinde ise üretim teknolojisi kârın ve gelirin temel kaynağı olarak rol oynarlar. İnsan kaynağına odaklı (yeni türden) iş modellerinde ise temel olarak gelirin ve katma değerin beceri, yetenek ve yetkinlik sahibi çalışanlardır. Bu nedenle işgücü seçiminde işin ve kazancın oluşmasında işgücünün (ve insan kaynağı niteliğinin) baskınlığına dikkat etmek gerekir.
Bazı Kritik Noktalar
Pek çok işletme, başlangıç aşaması itibariyle (farklı oranlarda da olsa) girişimci, yönetici ve teknisyen özelliklerini kendinde toplayan kişi tarafından kurulur. İşin gelişmesi ile birlikte (ya da işin niteliklerine bağlı olarak) çalışanların istihdamına gerek duyulur. Girişimcinin çalışan değerlendirmesinde kullanılabileceği çok basit (gerek şartı oluşturan ama yeterli olmayan) bir kural var. Eğer işe aldığınız kişi, ona atadığınız işi sizin başarabileceğinizden daha kötü yapıyorsa, onu istihdam etme konusunda yanlış karar vermişsiniz demektir. Eğer işe aldığınız kişi, başlangıçtaki iş tanımlama ve oryantasyon sürecinden sonra düzenli iyileşme ve gelişme gösteriyorsa, bu durum istihdam kararının doğru olduğu anlamına gelir.
Bir işletmeyi değerlendirirken dikkate ettiğim konulardan birisi işletmenin büyüme eğilimidir. Büyüme denildiğinde pek çok kimse bunu yanlış olarak mekânsal alan veya çalışan sayısı şeklinde anlar. Bugünün sert rekabet ortamında bir işletmenin gelir ve katma değer olarak aynı büyüklük ve tempoda kalması mümkün değildir. Artık geçmişin durağan ya da yavaş değişen ekosistemleri yok. Her an piyasaya yeni ürün ve hizmetler veya yeni ve güçlü rakipler girebiliyor. Hiçbir iş alanında bir niş firma olarak uzun süre ayakta kalmak mümkün değil. Bu ve benzeri tehditlerin çözümü akıllı, çevik, inovatif ve verimli olmak yanında pazarın şartlarına uygun büyüme gerçekleştirmektir. Günümüzün iş dünyasında düzenli gelir ve katma değer büyümesi vazgeçilmezdir.
İşin gereklerine göre yeni istihdam yaratmanız gerekebilir. Ama asla yeni eleman istihdam ederek büyüme hayalleri içinde olmayın. Öncelikle yapılması gereken, büyüme yoluna girmek üzere mevcut yönetici ve çalışanları uygun deneyim ve bilgi ile donatmaktır.
DÖRT
Yeni iş kuracak ya da mevcut işini geliştirecek kişilerin dikkat etmesi gereken çeşitli konular var. Bu bağlamda iş modelinden kaliteye, üretimden pazarlamaya kadar sıralayabileceğimiz çok sayıda öneri ve görüş olabilir. Ama bir ekonomik girişimcinin asla unutmaması gereken bir kural var. Mevcut ekonomi ve iş dünyası şartlarında bir işletme, kazanç oluşturmak ve kâr etmek için var. Hiç kuşkusuz; işletmeler müşterilerin ihtiyaçlarını kaliteli biçimde tatmin etmek ve kendileriyle ilgili sorunlarına çözüm üretmek zorundalar. Çevreye ve topluma karşı sosyal sorumluluk sahibi olacaklar. Kamuya karşı görevlerini yerine getirecekler. Çalışanlarını herhangi bir biçimde mağdur etmeyecekler. Ama bir işletmede girişimci olarak var olmanın vazgeçilmez kuralı kazanç ve kâr sağlamaktır. Bu sayede işletme sürdürülebilirliğini sağlayabilir ve rekabet şartlarında gelişmeye devam edebilir.
Bazı işletmeler ‘kâr amaçsız’ olarak tanımlanır. Bazı gelişmiş ülkelerde örneklerini gördüğümüz bu tür (nonprofit) kuruluşlara örnek olarak Türkiye’de dernek ve vakıfların ekonomik işletmelerini gösterebiliriz. Buradaki ‘kâr amaçsızlık’ kavramı işletmenin kâr etmeyeceği anlamına gelmez; söz konusu kavram, kârın kâr payı olarak kişilere dağıtılmayacağını ifade eder. Bu tür işletmelerde kâr, işin geliştirilmesi, daha iyi hizmet verilmesini sağlayacak yeni olanaklar yaratılması ve yeni sosyal sorumluluk kaynakları oluşturulması amacıyla kullanılır. Özetle; bir ekonomik işletme, varlığını sürdürebilmek için –müşteriye, topluma ve kamuya karşı sorumluluk ve yükümlülükler yerine getirilmek kaydıyla– her şart altında kâr etmek zorundadır. Bu, asla unutulmaması gereken bir kuraldır. İş dünyasından kaybolup gittiğine tanık olduğumuz pek çok işletmede girişimcinin bu konuya yeterince dikkat ve önem vermemiş olduğu gözlenmiş bir eksikliktir.
Kârlılık, Emtialaşma ve İnovasyon
İş dünyasındaki en önemli güncel özelliklerden birisinin aynılaşma (farksızlaşma) olduğu dikkatimizi çekiyor. Marka ve model isimlerinin farklılığına rağmen benzer ürün ve hizmetleri dünyanın, ülkenin ya da kentin herhangi bir noktasında ya da rastgele bir işletmesinde bulmak muhtemel. Genelde farksızlaşmanın etkilerini sınaî üretimden kültüre kadar pek çok alanda gözlemek mümkün. Mal ve hizmet üretimi konusunda dünyanın her noktasında kıyasıya bir yarış var. Bilginin de hızlı dolaşımı nedeniyle mal ve hizmet üretimi için kullanılan yöntem ve teknikler de aynılaşıyor. Ürün benzer olunca geriye sadece fiyatta farklılık yaratma şansı kalıyor. Tüketici açısından fiyat dışında bir farklılaşma imkânının kalmadığı bu duruma “emtialaşma” adı veriliyor.
Emtialaşmanın üretici işletme açısından önemi, biteviye maliyetleri düşürme zorunluluğu. Maliyetleri, düşen piyasa fiyatlarından daha hızlı düşüremediği durumda ise kârlılık düşmek durumunda kalıyor. Giderek sıfıra yakın kâr oranlarına razı olan işletmeler ise an be an bir kârsızlık bataklığına doğru savruluyorlar. İşletme ve yönetim kültürü konusunda yetkinlikleri olmayan kuruluşların hızla yok olmalarında bu olgu, yüksek etkili bir faktör oluyor.
Dünya ekonomisini gözünüzün önüne getirin. Yerkürenin neredeyse her noktasında aynı özellik ve kaliteye sahip ürünler var. İşletmelerin kârları düşüyor. Düşen kârlara karşı işletmelerin yapabileceği tek şey, daha fazla mal satmak… Bu durum ise pazarın ve müşterinin göreceli değerini artırıyor. Daha çevik ve yenilikçi olabilen, pazarlama yeteneklerini geliştirmiş ve dış ticarette yetkinleşmiş işletmeler dışında kalıcı olan ve büyüyebilen yok. Ayrıca durum gereği müşteri sadakati de kalmamış. Bu durumda gelen dünya finansal krizi ise açık yaranın üzerine tuz basıyor. Kriz ile birlikte oluşan talep daralması, zaten değerli olan müşteriyi adeta karaborsaya düşürüyor.
Böyle bir durumda ne yapmalı? Fiyat dışında farklılaşma imkânının kalmadığı durumlarda belli başlı iki seçenekten söz edebiliriz. Bunlardan birincisi markalaşmak, ikincisi ise yenilikçiliktir –yani inovasyondur. Küresel markalar yaratmanın kolay olmadığı ortada. Ulusal ya da yerel marka olmak ise uzun vadede kalıcılığı ve sürdürülebilirliği koruyamıyor. Geriye inovasyon kalıyor. Maliyetleri düşürmekten yeni ürün geliştirmeye, yeni pazarlar bulmaktan daha verimli çalışma yöntem ve tekniklerine kadar işin sırrı yenilikçi olabilmekte. Yenilikçilik dediğimde ise bir yandan da yeni iş modellerinden söz ediyorum. Alışkanlıklarla, geçmişten kalan usullerle ve atanın, dedenin işletme kültürü olarak bize miras bıraktıkları ile Küresel Çağ’da kalıcı olmak, büyümeyi sürdürmek ve geleceği yakalamak mümkün değil.
BEŞ
Bir ekonomik girişimde bulunma çabasının temel nedeni gelir ve kâr elde etmektir. Elde edilecek kâr ile yaşamımızı sürdürüp işin sürekliliğini sağlayacağız. Ama konuya pazar şartları ve işletme açısından baktığımızda bir ekonomik girişimde önemli olan, kâr ediyor olmak veya kârın kendisi değil, kârlılık oranıdır. Bu oranın, girişimcinin ve çalışanlarıyla birlikte işletmenin yaşam ve sürdürülebilirlik kalitesini koruyup geliştirmesine imkân vermesi gerekir. İş dünyasındaki pek çok örnek ile kârlılık oranının düşüşte oluşunun, işletmenin ömrünün kısalması sonucunu doğurduğunu kanıtlayabiliriz. Düşük kâr oranı ile başarılı olan işler olabilir. Ama bu tür iş modellerinin –risk yönetiminden pazarlama, satış ve ciro yönetimine kadar– düşük kârlılık durumuna uygun biçimde tasarlanıp kurulması gerekir.
Motivasyon Kaybı
Sevmediğiniz veya sizin için değerini yeterince özümsemediğiniz bir işte başarılı olamazsınız. Başarılı bir iş kurmuş veya daha sonra heyecanınızı ve tat algınızı yitirebilirsiniz. İşin ve piyasanın özellikleri bu işten zevk almanıza imkân tanımayacak bir noktaya gelmiş olabilir. Eğer sizin varlığınız girişim için önemliyse ve siz de zihnen ya da duygusal olarak motivasyonu geri dönülmeyecek biçimde yitirdiyseniz, bu durumda girişimin başarıyla yola devam etmesi zordur. Böyle bir durumda işletmeyi devretmek veya satmak akla gelen seçenekler arasında olmalıdır. Sizi heyecanlandıracak ve motive edecek yeni bir iş ile yaşama devam edebilirsiniz.
Her ekonomik girişim ‘sonsuz ömürlü’ olacak biçimde düşünülerek yola çıkılır. Ama gerçek dünyada her zaman durum böyle değildir. Bir işe başlarken onu nasıl bırakacağınız da düşünmeniz gereken konulardan birisidir. Nasıl ki işe başlarken bir iş planı kaçınılmaz bir hazırlıktır; aynı biçimde bu planın bir parçası da çıkış stratejisi olmalıdır. Artık işler ve meslekler ömür yolu özellikli değil. Yaşam süresince birkaç farklı dalda çalışabiliyor veya iş kurup yönetebiliyoruz. Ne iş size mahkum, ne de siz aynı işe tutsaksınız…
Hedefli Büyüme
Her işletmenin ölçülebilir hedefleri olmalıdır. Girişimci, bu hedeflerle ilgili işletme göstergelerini ölçüp değerlendirerek işin gidişatı konusunda bilgi sahibi olabilir, ihtiyaç duyulan gerekli önlemleri alabilir.
Her ne kadar doğru belirlenmiş hedefler işletmeyi sağlam bir rotaya yerleştirse bile; aşırı büyük beklentiler de işletmenin yanlış veya agresif yönetim savrulmasına neden olur. Bazı sektörler ve iş modelleri daha başlangıçta diğerlerine oranla daha ‘şanslıdır’. Katma değerli sektörlerde yenilikçi iş modelleri ile yer alan işletmeler daha hızlı büyüme ve değer kazanma yönelimi gösterebilirler. Ama bu durum, her işletmenin birkaç yıl içinde çok yüksek piyasa değerlerine ulaşacağını göstermez. Bu nedenle işletme için başlangıçta makul büyüme ve değer kazanma oranlarını benimsemek, buna karşılık yolda karşılaşılan iyi fırsatları da değerlendirmek uygun olur. Günümüzde çok büyük borsa değerlerine ulaşmış şirketlerin yaşam ve başarı öykülerini okumak ve sorgulamak işletmenin büyüme yol haritası açısından önemli ipuçları verebilir.
İşletmenin gelir ve kâr olarak gelişimini bazı işletme unsurları açısından izlemek yararlıdır. Örneğin çalışan başına gelir ve kâr gibi belli dönemlerde tekrar hesaplanan, tablolanan veya grafik olarak düzenlenen göstergeleri izlemek yararlıdır. Aynı şekilde şube başına, metrekare başına, müşteri sayısı başına gelir ve kâr oranlarını izleyerek işletmenin gidişatı üzerine değerli veriler elde edilip yorumlar yapılabilir. Gene bu göstergeler üzerinden hedefler üretilerek daha somut gelişme politikaları oluşturulabilir.
Bir girişimci kendisini tehlikeli sulara savuracak abartılmış amaçlardan kaçınmalıdır. Aynı şekilde büyüme hedeflerini de piyasanın fırsat ve tehditlerini dikkate alarak akıl temelinde oluşturmalıdır.