Bir yakın arkadaşım, bugün (bu yazıyı yazdığım gün) çok fazla dua edip yakarmasına rağmen her şeyin ters gitmeye devam ettiğini söyledi. Doğrusu; onun gibi inançlı bir insandan böyle bir yaklaşım beklemiyordum. Kendisine inançlı bir insanın böyle düşünmesinin doğru olmadığını dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım.
Konuşmanın devamında son zamanlarda yaşadığı olumsuzlukları kastederek bunları hak etmediğini söyledi. Kendi kendime “Olumsuzlukları hak eden var mıdır?” diye geçirdim içimden. Yaşadığı olayların gerçekten güç koşullar olduğunu bildiğimden aklımdan geçenleri ona söylemedim. Sakin olmasını, olup bitenleri itidalle (uyumluluk ve yumuşaklıkla) karşılamasını, aşırı üzüntüye sürüklenerek kendisini tahrip etmesinin kimseye yararı olmayacağını anlatmaya çalıştım.
Arkadaşım duygusal bir insandır. Çoğu zaman duygularıyla hareket etmeyi tercih eder. Şansa ve tesadüflere inanır. Ama dünyaya da “bardağın boş tarafından” bakar. Karamsar ve kötümserdir.
Sürekli olarak olumsuzlukları gördüğünden bu durum, onun konuşmalarına şikayet olarak yansır. Çoğu zaman onun karamsar bakış açısına, şikayet eden söylemine sabırla dinleyerek cevap veririm. Bazen de yaşamdan bu kadar şikayetçi olmamasını söylerim; yaşamı olumlu tarafından görmenin ona daha yararlı olacağını anlatmaya çalışırım. O ise şikayet etmekten vazgeçip bardağın dolu tarafını görmek yerine bir daha bana sorunlarını anlatmayacağı “tehdidini” savurur. (Tabii ki, “tehdit” sözcüğü maksadını aşan bir ifademden başka bir şey değil. Onun bu yaklaşımını daima arkadaşça bir anlayış ve empati ile karşılamaya çalışırım.)
Ama onun, yaşamın bir ayna olduğunu anlamasını bekliyor ve istiyorum. Yaşamın karşısında nasıl davranırsan o da aynı davranışı sana karşı yapıyor. Yaşama karamsar yaklaştığında olumsuzluklar buluyorsun. Yaşama cesaretle pozitif yaklaştığında her şey renklenip zenginleşiyor. Karanlık karanlığa, aydınlık aydınlığa dönüşüyor. Yaşama ne verirsen onu alıyorsun.
Evreni anlamlandırıyoruz. Sevdiklerimizi, sevmediklerimizi… Yaşamımızda bize bağlı olan veya olmayan unsurlar var. Bizim dışımızdaki gerçeklikleri doğru biçimde kabullenebilmeliyiz. Çok istiyoruz diye yarın güneş batıdan doğmaz. Ama bu beklenti içinde olur ve gerçekleşmediğinde de kendimizi olumsuzluklara sürüklersek yaşamı anlamlandırmada ciddi yanlışlar yapıyoruz demektir.
Önce bizim dışımızdaki yaşamın varlığına, kendi akışlılığına saygılı olmayı kendimize öğretmeliyiz. Bireyler olarak çevremizi etkileyebilecek özellik ve davranışlarımız olabilir ama bizim sübjektif beklentilerimiz dışında gelişen pek çok olay ve durum olduğu da bir gerçek. Bu, yaşamın doğal bir parçası…
Yaşamın olumsuzluklarını sükûnetle karşılayabilmek, bence bir olgunluk göstergesidir. Çünkü yaşamda olup biten karşısında ne hissettiğimiz, doğrudan doğruya bize bağlıdır. Zor durumları, güç koşulları cesaretle ve dayanma güdüsüyle karşılamak olgunlaşmış bir karakterin özelliğidir.