Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
Son yıllarda bilgideki nitel ve nicel artışla birlikte (özellikle gelişmiş ülkelerde) her konuda yayın ve eğitim faaliyetleri oluşmaya başladı. İnternet’in bu süreçte önemli bir yeri oldu. Gelişmiş ülkelerde klasik bilim dalları yanında çağın gereği olan sivil toplum, siyaset ve demokrasi gibi alanlarda da eğitim imkânları yaratıldı. Bu imkânlar bir yandan yeni içeriklerle donatılırken diğer yandan hoca-talebe ilişkisinin dışında yepyeni eğitim – öğretim biçim ve düzenlemelerini de içeriyor.
Siyaset
Son yıllarda Siyaset Okulu adı altında siyasal partiler veya özel eğitim kuruluşları tarafından düzenlenen etkinlikler yapılıyor. Muhtemelen bu faaliyetler, siyaseti seçim kazanma anlayışına endeksleyerek, zaten anlamsızlaştırılmış olan güncel siyasetin iyiden iyiye içini boşaltıyor. Bu tür eğitim faaliyetlerinde yer alan eğiticilerin yetkinlikleri bir yana; oluşturulan müfredatlar da ciddi anlamda tartışmaya ve eleştiriye açık. Böylesi kurslara katılanların da ne tür bir yarar sağladıkları bir başka soru olarak zihinlerde yer alıyor.
Toplumun değişik kurum ve kuruluşlarında demokrasi, insan hakları ve yurttaşlık gibi acil önemdeki konularda yeterli eğitim verilmeyince; yukarıda sözünü ettiğim türden eğitsel faaliyetlere katılanları da kınamamak lazım. İzledikleri kulaktan dolma müfredatı, siyaset sanmaları ise son derece olağan.
Siyaset alanına baktığımızda yaşamı boyunca bir aileyi, bir şirketi veya bir derneği yönetememiş olanların; memleketi, kentleri, ilçeleri veya beldeleri yönetmeye kalktıklarını görüyoruz. Bu tür siyaset esnafının eğitim ve bilgi birikim düzeylerine bakıldığında; ilkokul diplomasını bile aratması hiç şaşırtıcı değil. “Kim ki bunlar?” şeklinde bir soru gelirse aklınıza; medya manşetlerinde ve yakın çevrenizdeki bazı (açık veya örtülü) siyasal örgütlerde bu türün örneklerini kolaylıkla izleyebileceğinizi söylemek isterim. Demokrasi, insan hakları ve yurttaşlık gibi temel alanlarda gerekli eğitimi almış, yetkinlikleri olan, sosyal becerilere sahip, dürüst insanlar siyaset alanına talip olmadıkça, bu kötü yapılanmış siyaset sistemi ile idare etmek zorunda kalacağız. Bugünkü yapısı ile siyaset; bir rant ve çıkar sistemi olmaktan öteye geçemiyor; bu nedenle de yurttaşlık becerilerini geliştirmeye, insan haklarını öğrenip daha yaygın uygulamaya, demokrasinin yeni ve yenilikçi açılımlarını üretmeye ihtiyaç duyulmuyor.
Ne yazık ki; bugün okullarımız, çocukları ve genç bireyleri demokrasi, insan hakları, yurttaşlık, toplumsal cinsiyet veya yurttaşlık beceri ve erdemleri konusunda yeterince donatamıyor. Yetişkinler için bu kültürü yaşamın kendi olağan akışı dışında sağlıklı olarak öğrenebilecekleri bir ortam ise hiç yok. Çünkü siyasal partilerin bireylerin sosyal ve siyasal yetkinliklerini geliştirmek gibi bir sorunları yok. Parti üyeleri eski çağın kölelerini oynarken, vatandaşlar da oy deposu olarak görülüyorlar. Az sayıda da olsa siyaset temelli sivil kuruluşlar var. Bunlar ise belli bir ideolojiye angaje olduklarından kendi ideolojik bakışlarının dışına açılarak yurttaşlık temelli bir eğitime odaklanamıyorlar.
Bugün siyasetin ana unsurları arasında demokrasi, insan hakları ve yurttaşlığın özel bir yeri var. Tüm dünyada özellikle 1980’li yıllardan başlayarak bu alanlara ilişkin literatürde bir büyük patlama yaşandı. Siyaset bilimindeki çalışmalara göz atıldığında; son 25-30 yılda çok ciddi bir kültürel açılım ve yenilenme olduğu görülecektir. Henüz Türkiye’de önemi yeterince anlaşılmasa da; pek çok ülkede demokrasi, insan hakları ve yurttaşlık gibi kavramların öğrenilmesi için yeni kurumlar, müfredatlar, eğitim yaklaşımları, yöntem ve teknikler geliştirildi. Bu eğitim atılımı; okullardan özel kurum ve kuruluşlara, devlet birimlerinden yerel yönetimlere ve sokaktaki yetişkinden ülkeye yeni gelen göçmenlere kadar yaygın bir topluluğu hedef aldı.
Demokrasi
Ne siyaset, ne de onun temel yapıtaşlarından olan demokrasi, insan hakları ve yurttaşlık, genetik olarak öğrenilmiyor. Örneğin demokrasi, bir toplum içinde yaşayan özgür birey olmak ve bir birey olarak toplum içinde özgürce yaşamak anlamına geliyor. Dolayısıyla demokrasiyi bir toplum içinde ve yaşanılan konjonktüre bağlı olarak öğrenmek gerekiyor. Yaşamda ayakta kalabilmek ve kendimizi geliştirebilmek için gerekli olan becerileri eğitimle edindiğimiz gibi; uygun kurum, mekanizma, yöntem ve teknikler aracılığıyla demokrasiyi de öğrenme ihtiyacı içindeyiz.
Genel anlamda siyaset, özelde ise başta demokrasi olmak üzere insan hakları ve yurttaşlık gibi kavramlar sadece bir toplum içinde yaşayarak öğrenilemez. Bu bilgilerin edinilmesini, hiçbir bilinçli çaba olmadan yaşamın olağan akışına bırakmak, meyve bahçesini yağmurun tesadüfîliğine bırakmak anlamına gelir. Bireylerin özgür ve mutlu olmayı hedefledikleri bir toplumsal yaşam için yukarıda ifade ettiğim yapıtaşlarının öğrenilmesini oluruna bırakamayız. Bu amaçla; bilinçle ve farkındalıkla yönlendirilmiş çabalar olması gerekir. Ne yazık ki; bu görevle donanmış olması gereken eğitim kurumlarımız, siyasal partilerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız ve yaygın / yerel medya, bu öğrenim sürecini gerçekleştirmek için gerekli yetkinlik ve olgunluğa erişmiş görünmüyor. Bu yetersizlikleri ve zafiyeti, yaklaşan yerel seçimler curcunası nedeniyle bir kez daha doğrulamış olacağız.
Temsili ve doğrudan demokrasi
1980 sonrasının en belirgin siyasal ve sosyal açılımları demokrasi konusunda oldu. Bunun başlıca nedeninin vatandaşların oy verdiği, temsilcilerini seçtiği ve daha sonra yurttaşların hatalı olabilen uygulamaları sorgulama ve temsilcilerini geri çağırma haklarının olmadığı temsili demokrasi olduğu anlaşılıyor. Toplumların büyümesi ve kentlerin kalabalıklaşması ile birlikte doğrudan demokrasinin uygulanma şansı kalmaması ile uygulanmaya başlayan vekâletle temsil sistemi -bir başka deyişle temsili demokrasi, bu çağda bir krize girmiş gibi görünüyor. İşte; bu kriz, özellikle Batı dünyasında demokrasi konusunda yeni ve ciddi boyutlu yeni çalışmalar yapılmasına vesile oluyor.
Geçmişte önemsenen insan hakları ve yurttaşlık gibi kavramlara günümüzde çok-kültürlülük, katılımcılık, sosyal özne, uzlaşma, ortak payda ve paydaşlarla gelecek tasarımı gibi yeni unsurlar eklendi. Her yeni eklenen unsur, temsili demokrasinin bir sorununu çözerken, muhtemelen yeni sorunların oluşmasına neden oluyor. Yaşamın kendisi de böyle değil mi? Bireylerin ve toplumların problem çözme performansının geliştirilmesine gerek duyulmasının nedeni, yeni ihtiyaçların yeni sorunlar yaratması ve yeni çözümler gerektirmesi değil mi? Yaşamın kendisi zaten açılarak büyüyen bir sarmala benziyor.
Son 50 yılda hız kazanan küreselleşme olgusu, ulus-devlet kavramını ciddi olarak etkiliyor. Dünya sanayi ve ticaretindeki yeniden yapılanma; sınırları belirsizleştirirken, dünya pazarlarını da tek bir piyasa haline dönüştürmeye başladı. Bu arada küresel rüzgârlardan kültür de payını alıyor ve adeta yeni bir küresel kültür oluşmaya başladı. Ama öyle anlaşılıyor ki; ulus-devlet olgusunu bir süre daha yaşamaya devam edeceğiz. Bu nedenle yurttaşlık kurumu da hem ulusal hem de küresel anlamda önemli olmaya devam edecek.
Yurttaşlık
Yurttaşlık kurumunun kalıcılığı ve sürdürülebilirliği; pek çok sosyal, siyasal ve kültürel kavramı bu başlık altında ele almamızı gerektiriyor. Bir başka deyişle; yurttaşlıktan söz ettiğimizde ‘yeni’ demokrasiden, en geniş biçimiyle insan haklarından, toplumsal cinsiyetten, sosyal adaletten, gelir dağılımından ve daha birçoklarından söz etmiş oluyoruz. Dolayısıyla yurttaş olmayı öğrenmek, bu kavramlar konusunda bilgi, beceri ve yönelim geliştirmek anlamına geliyor.
Son söz: Demokrasi nerede öğrenilecek?