Çatışma Yönetilebilir ve Çözülebilir
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Şikâyet etmek, sorun yönetme ve çözme becerisi düşük toplum ve bireylerin en yaygın özelliklerinden birisidir. Özellikle bireyi kul kabul edilip yurttaş yerine koymayan kafaların yaşadığı bir ülkede istediklerini elde etmenin tek yolu haline gelir. Bu yönelimi, türkülerinden halk öykülerine, siyasi konuşmalardan aile içi sohbetlere kadar her yerde bulmak mümkündür. Müziğimizin neredeyse tamamen ağlama ve sızlanma terennümlerinden ibaret olmasının belirgin nedenlerinden birisi budur.
Bizim kültürümüzde dertleşmek, şikâyet etmektir. Sadece ve sadece bir şeylerden şikâyet edebilmek için yakın dostlarımızı aradığımız zamanlar vardır. Öyle şikâyetlerimiz vardır ki, anlatılsa roman olur. Şikâyet sürecinde kendini acındırarak konuları bir trajedi düzeyine getirmekte üstümüze yoktur. Hatta karşımızdakinin dinleme yoğunluğunun düştüğünü hissedersek, onu konunun içine geri çekmek için acındırmadan fiziksel zorlamaya kadar her yola başvurduğumuz olur.
Çoğu zaman bencil bir ruh haliyle bizi dinlemeye mecbur bıraktığımız kişinin durumunu hiç düşünmeyiz. Onu bu talihsiz anı yaşamaya mahkûm ettiğimizi aklımıza bile getirmeyiz. Arkadaş dediğimiz insana çoğu zaman bir duygusal terör uyduladığımızı hissetmeyiz.
Bir başkası, iç karartıcı şikâyetlerini ve sizi hiç de ilgilendirmeyen sıkıntılarını size aktardığında kendinizi nasıl hissedersiniz! Muhtemelen iç karartıcı bir durum. İki arkadaşın birbirlerinin sorunlarını paylaşmaları kadar doğal bir şey olamaz. Ama konu, sadece sıradan ah-vah ve ağlanma, sızlanma düzeyinde kalırsa, kişiden kişiye sadece negatif enerji aktarılmış olur. Karşılıklı olarak moral bozukluğu ve kötü ruh hali paylaşılır. Dolayısıyla özellikle yaşama olumlu bakmaya çalışan insanlar, çevrelerinde sürekli şikâyet eden insanların bulunmasını istemezler.
Sürekli şikâyet hali, muhtemelen bir bozuk ruhsal yapının ya da ruhsal hastalığın işaretidir. Bir uzmanın yardımının alınması gereken durumdur. Fakat şikâyet alışkanlığı edinmiş her kişinin halinin bir hastalık olarak algılanmaması gerekir. Kimi zaman bu tür durumlar, aile içinde edinilen kültürün bir parçasıdır. Çalışan sayısının fazla olduğu işyerlerinde de buna benzer durumlar gözlenir.
Her zaman, kişinin öncelikli doktoru kendisidir. Eğer insan, kendini bir karakter aynasında görebilmeyi başarırsa, kendisiyle ilgili gerekli değişim ve dönüşümü de sağlayabilir. İşte; iyi bir arkadaşa, bilgece özellikleri olan bir dosta bu gibi durumlarda ihtiyaç duyulur. Tarafsız bir gözle, tatlı ve acı yönlerinizi size aktarabilen bir tanışa ihtiyaç olan durum, sizin kendinizi objektif olarak görüp, değiştirmeyi istediğiniz andır.
Hiç kimsenin yaşamı sonuna kadar kötü değildir. Yaşam, en ağır koşullarda bile devam ediyor. Şikâyet ettiğiniz durumdan kurtulmanın ilk adımı, yaşamınızda iyi olan konuları hatırlayıp güç ve enerji kazanmaktır. Yukarıda sözünü ettiğim gibi iyimser ve içten bir arkadaşın görüşleri de size yardımcı olacaktır. Eğer kendinizi iyileştirmek konusunda ısrarlı ve değişimde kararlı iseniz sağlamanız gereken bir koşul daha var: O da kendinize karşı objektif olabilmek… En azından; hangi konularda objektif olamayacağınızı bilmek bile çok yararlıdır.
Gerçekten sahip olduğumuz tek bir varlığımız var. O da; kendi yaşamımız. İyi ve doğru yaptıklarımız, yaşamımızı renklendirip can katarken; olumsuzluklar bu değerli varlığı an be an yitirmemize neden oluyor. Kendi yaşamını zenginleştirip geliştirmek için çaba göstermeyen kişi, başkaları için de fazla yararlı olamaz. Özetle; şikâyet etmekten vazgeçip sorunlarımızı nasıl ve ne vadede çözebileceğimiz konusunda akılcı planlar yapmak, muhtemelen bizi daha mutlu edecektir.
Çatışma yönetilebilir
Çok özel durumlar dışında başka kişi ve kuruluşlarla sürekli ilişkiler içindeyiz. Pek çoğumuzun yaşamı, bir ilişkiler yumağından oluşuyor. İlişkilerin büyükçe bir kısmı ise çıkarlar, beklentiler ve bilgi veya talimat akışları üzerine kurulmuş. Böyle bir ortamda kişiler arasında uzlaşmazlıkların, çatışmaların olması son derece olağan.
Çatışma olağan ama çatışmaya sağlıklı bir çözüm bulabilmek her zaman olağan değil. Hatta çoğu zaman çatışmayı çözmeyi -ki buna çatışmayı yönetmek diyebiliriz- kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyoruz. Duygular akla egemen oluyor. Muhtemelen duyguları ve aklı yanlış mekânlarda yanlış zamanlarda kullanıyoruz.
Çatışmaların içinde yer aldığımızda genelde insanlar olarak birbirimize benzer tepkiler gösteriyoruz. Adeta öğrenilmiş ama çoğu zaman bilincinde olmadığımız klasik davranış modellerimiz var. Muhtemelen bu davranış biçimlerinin önemli bir bölümünü çocukluğumuzdan başlayarak yaşamın içinde öğreniyoruz.
Çatışmadan kurtulmak için en iyi bilinen pasifist davranışlar arasında çatışmayı küçük görmek, önemsememek veya küçük görmek gelir. Bu durum, kimi zaman devekuşu gibi başını kuma gömmek olarak ifade edilen tarzdır. Çatışmaya karşı umursamaz bir tavırla kendini belli eder. Bu tür davranışlar sonunda çatışmanın çözülmüş gibi göründüğü de olur. Ama muhtemelen çatışmanın nedenleri derinlere inmiş ve kronikleşmiştir. İlerleyen zamanlarda çok daha ciddi boyutlarda kendini tekrar gösterecektir. Çatışmayı önemsememek, bazı durumlarda çatışmayı yönetmek için doğru yöntem olabilir ama sözünü ettiğim ciddi tehlikeyi de içinde taşır.
Eğer çatışmanın sonucunda sorumluluktan kaynaklanan bir cezalandırma varsa, bu durumda çatışmayı çözme davranışı, karşı tarafı suçlamak biçiminde ortaya çıkabilir. Genelde aynı işyerinde çalışan eşdeğer rütbedeki kişiler veya aynı ailenin bireyleri arasında sık görülen bir durumdur. İlginç bir biçimde; çoğu zaman otoriter aile yapısında öğrenilmiş bir karakter özelliğidir. Çocuklukta başlayan başkalarını suçlama eğilimi, ilerleyen yaşlarda iş ve evlilik yaşamının önemli bir parçası haline gelir. Bu tür davranan kişi, elinde ne tür silah varsa kullanmaktan çekinmez; sonucun nereye varacağı konusunda saygılı ve düşünceli olamaz.
İyi bilinen çatışma çözüm yollarından bir diğeri, korkutma esaslı olarak aşırı sinirlenmek ve hatta kabalaşmaktır. Böylece çatışmanın karşı tarafı, korku yaratılarak susturulmuş olur. Genelde baskı altında yetişmiş kişiler üzerinde etkili sonuçlar verdiğini gözlemiştim. Çatışmayı böyle çözme eğiliminde olan kişiler, adeta sinik insanların kokusunu alırlar ve korkutarak çatışmanın kendi lehlerine çözülmesini sağlarlar. Buradaki can alıcı nokta, saldıran tarafın karşısındakinin zayıf noktalarını iyi tespit etmesidir.
İlişkilerde karşılıklı güven önemlidir. Bu nedenle karşımızdaki insana tüm verilerimizi açmadan önce onun güvenilir ve içten olduğundan emin olmalıyız. Çünkü olası bir çatışma durumunda kendisine ilettiğimiz özel bilgilerin, bize karşı kullanılmayacağından emin olamayız. Geçmişi ve özel bilgileri kullanmak, çatışma yönetiminin haksız ve adaletsiz yollarından birisi olarak bilinir. “Cepteki kara kaplı defter” olarak ifade edilen sırların, çatışmanın hangi aşamasında bir tehdit aracı olarak karşımıza çıkacağı hiç belli olmaz. Belleğimizi biraz zorladığımızda kendi yaşamımızda da, geçmişteki dostlarımızın özel olması gereken konuları nasıl kullandıklarını hatırlayabiliriz.
Yaşamımızda anlaşmalar ve uzlaşmalar kadar çatışmaların da bulunması olağandır. Önemli olan, bu çatışmalara nasıl yaklaştığımızdır. İyimser ve çözüme yönelmeye çalışan bir bakışla barışsever çatışma yönetimini öğrenip uyguladığımızda bundan ilk yararlanan, hiç kuşkusuz kendimiz olacağız. Yaşamımız, olumluluk ekseni üzerinde güzelleşecektir.