Cumhuriyet Üzerinden Saflaşma
Gürcan Banger
Toplumun siyaset eksenindeki saflaşması arttıkça değerler de bu saflar arasında paylaşılıyor. Toplumu oluşturan her bireye ait olması gereken ulusal, sosyal, kültürel ve insani değerler adeta pay ediliyor. Dini bayramlar, tarihi olaylar veya sosyal kurumlar bu paylaşmadan nasibini alıyor. Bu ülkenin bugününü oluşturan en önemli merhalelerden birisi olan ve toplum olarak paylaşılması gereken Cumhuriyetin de bu saflaşma sonucundan payını alması hiç şaşırtıcı olmuyor.
Cumhuriyet Nedir?
Cumhuriyet; halkın, egemenliği doğrudan doğruya veya seçtiği temsilciler aracılığı ile kullandığı yönetim, dolayısıyla devlet biçimidir. Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923’te kurulmuş ve Anayasa’da yerini bulmuştur. Cumhuriyet Bayramı ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu kutlamak üzere yasayla kabul edilmiş olan bir resmi bayramdır.
Bu topraklarda yaşayan insanlar 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde bu toprakları talan etmek isteyen Batılı ülkelere karşı Kurtuluş Savaşı’nı başardılar. Cumhuriyet, zorlu kurtuluş mücadelesinin sonuçlarından birisidir. Bugün vardığımız noktada ise halk olarak sosyal belleğimiz de, toplumun siyaseten saflaşan anlayışına ayak uydurdu. Cumhuriyet’in anlam ve değerleri de hızla erozyona uğruyor.
Cumhuriyetin Değerleri
Cumhuriyet’i var eden temel değerlerden birisi halkın kanla, canla yoğrulmuş ortak emeğidir. Günümüzde ise hızla yitirmeye devam ettiklerimizden birisi emeğin değeridir. Kişisel ve ortak emeğe değer veren bir toplum olmaktan, tüm elde etmek istediklerimizi zahmetsiz almaya çalışan bir insan topluluğuna dönüşmeye başladık. Başarılı olmak için çalışmak ve emek vermek, giderek ayarı düşen bir değere dönüştü. Ucuzculuk, kolaycılık, ortak olana karşı duyarsızlık ve kayıtsızlık, genetik bir sosyal özellik haline geldi. İşin kötüsü, bu gerçekliğe rağmen düzeleceği yönünde herhangi bir işaret de görünmüyor.
Cumhuriyet’in arka planındaki sosyal değerler arasında beraberlik ve dayanışmayı da saymamız gerekir. Kurtuluş Savaşı’ndan Cumhuriyet’e giden yolda takdir edilmesi gereken bir beraberlik ve dayanışma ruhu gözlenmişti. Bu süreçte etnik, kültürel ve inanca dayalı ayrılıklar aşılmış; ülkenin düşmanlardan arındırılması için gerekli sosyal birliktelik oluşmuştu.
Bugünün Cumhuriyeti
Yaşadığımız günün şartlarına baktığımızda; Kurtuluş ruhuna aykırı bir durumun hızla yükselmekte olduğunu gözlüyoruz. Bir ülkede farklı siyasal ve sosyal düşünceleri benimsemiş kişi ve toplulukların olması olağan bir durumdur. Ama bu ayrışma, ortak emekle oluşturulmuş bir çatıyı tehdit eder noktaya gelmişse, bunun üzerinde durup düşünmek gerekir.
Bugün Cumhuriyet’i var eden değerleri, ayırımcılık yönünde kullanmaya ısrarla devam edenler var. Ülkede siyasal İslam rüzgârını sertçe estirip geleceği dinin kurallarına göre şekillendirmek isteyenler mevcut. Bu ülkede ‘laiklik’ söylemini, olumlu ve olumsuz anlamda çift yönlü olarak toplumu ‘bizden olanlar ve olmayanlar’ diye bölecek biçimde kullananlar var. Toplumu birleştirmeye çalışmak ve barış içinde uzlaşma kültürünü oluşturmak yerine, toplumu belli kriterler üzerinden bölmeye çalışmanın hangi ortak değere ve amaca yararı olabilir ki?
Ülkeyi bölmenin eksenlerinden bir diğeri ise fanatik akımların oluşturduğu ana hattır. Bu şoven kanadı, ısrarla ve bilinçle yurtseverlikten ayırt etmek gerekir. Halka; Türk ve Kürt, Sünni ve Alevi, Batılı ve Doğulu, ‘sevenler ve terk etmesi gerekenler’, ‘bizimkiler ve ötekiler’, ‘soy kanlar ve azınlık yanlıları’ diye bölerek bakan bir anlayışı, Cumhuriyet’in temel değerlerini koruyup geliştirecek kesimler arasında saymak mümkün değil. Aksine; bu tür anlayışlar, bu ülkeden ve hinterlandından beklentileri olan bazı devletlerin çıkarlarına uygun biçimde bölünmeyi körükleyen bir sürece hizmet etmekteler.
Unutmayınız; zincir, en çürük halkası kadar sağlamdır. Cumhuriyet, bu topraklarda yaşayan halkın ortak emeğinin ürünüdür. Ortaklığın ruhuna uygun olarak de korunup geliştirilmelidir. Cumhuriyetin varlığı ve sürdürülebilirliği hepimizin yararınadır.