Devlet, Sosyal Uzlaşma ve Anayasa
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Öncelikle; şunu sormak isterim: Var olan devlet bir sosyal uzlaşmaya dayalı bir kurum mudur? Öyle olması gerekir mi? Yoksa devletin yapılaşması, sosyal uzlaşmayı dikkate almadan mı kurgulanmalıdır?
Eğer devleti sosyal uzlaşmaya göre yapılandıracaksak bu sürecin unsurları nelerdir? Dinsel olarak bir bütünlük arz etmekle birlikte etnik ve kültürel farklılıkları olan bir toplumda uzlaşma sağlanabilir mi? Benzer biçimde ekonomik gelir düzeylerinde çok ciddi farklılıklar olan sosyal tabakaların devlette bir uzlaşma ile buluşmaları mümkün müdür? Yoksa bu farklılıkları bir arada tutabilmek için devletin despotik bir yapıda mı olması gerekir?
Devlet ve sosyal sözleşme
Eğer yurttaşları bir sosyal uzlaşmada buluşturmak mümkünse bu buluşmayı sağlayan ilkeleri bir yazılı resmi sözleşmeye dökmek gerekir. Bu sözleşme anayasadır. O zaman var olan anayasa ve devlet düzeni ile ilgili yeni sorular sorarak kendi düşünsel pozisyonumuzu sorgulayabiliriz.
Mevcut anayasa hakkındaki yargımız nedir? Bu anayasa, toplumun bulunduğu noktaya göre nerededir? Yenilenmeye gerek var mıdır? Yenilenmeli ise ne yönde değişmesi uygun olur? Son anayasalarının tümü olağanüstü koşullarda yapılmış olan ülkemizin sivil anayasa yapma modeli ne olabilir?
Devlet ve güçler ayrılığı
Teorik olarak devletin yasama, yürütme ve yargı güçlerinden oluştuğu ve bu güçlerin ayrı organlarda toplanması gereği belirtilir. Türkiye’de devlet bu teorik kurguyu gerçekleştirmekte midir? Gerçekten yasama ve yargı, yürütme gücünden bağımsız mıdır? Bağımsız olamamasının nedenleri nelerdir? Türkiye’de güçler ayrılığı olabilir mi? Devlette güçler ayrılığını gerçekleştiren ülkelerle bizim farkımız nelerdir? Devlet kavramlarımız arasında farklar olabilir mi? Güçler ayrılığı ilkesini anayasaya yazmanın yeterli olmadığı anlaşıldığına göre bunun fiilen gerçekleşmesi için yapılması gerekenler nelerdir?
Devlet ve merkezcilik
Bizim sistemimizde devlet merkezde yani başkentte yoğunlaşmıştır. Bu nedenle aydının devletçiliğe karşı duruşu, merkeziyetçiliğe karşı duruşu ile çakışır. Merkeziyetçiliğin alternatifi ise âdem-i merkeziyetçiliktir. Bir başka deyişle merkezde birikmiş olanın yerel ve yerinden olana aktarılmasıdır. Bir aydının kendi duruşunu netleştirmesi için merkezcilik, desantralizasyon (yerellik ve yerindenlik), idari federalizm, mali federalizm gibi konularda netleştirmesi gerekir. Şimdi kendimize sormalıyız: Merkezcilik, yerellik ve yerindenlik arasındaki dengeler neler olmalıdır?
Devlet ve siyasal anayasa
Devlet ile toplum, devlet ile birey arasındaki sosyal sözleşmenin anayasa olarak yaşama geçtiğini biliyoruz. Sizce devletin sahip olduğu bazı siyasi güç ve yetkiler sözleşmenin “siyasal anayasa” bölüm ile sınırlanmalı mıdır? Ters soru ile sorgularsak; devletin siyaset alanındaki gücü sınırsız mı olmalıdır? Siyasal anayasa koruyacaksa kimi korumalıdır?
Devlet ve ekonomik anayasa
Ülkedeki ekonomik uygulamalar, genel hükümetin yürütümünde ve Meclis’in (özellikle çoğunluk hükümetlerinde sözde) denetimindedir. Denetimdeki zafiyetin giderilmesi için anayasanın ekonomik hükümler içermesi yönünde görüş belirten siyasetçi ve bilim adamları vardır. Devletin kamu harcamaları, bütçe açıkları, para basma ve benzeri politikalar açısından anayasal olarak denetlenmesi düşünülebilir mi? Anayasa içinde yer alan bir “ekonomik anayasa” bölümü fikrine nasıl bakarsınız?
Devlet ve piyasa
Devletin bir mal veya hizmet üreticisi olarak ekonomi içinde yer alıp almaması en çok tartışılan konulardan birisidir. Dolayısıyla devlet karşısında kendi pozisyonunu belirlemek isteyen aydının cevap vermesi gereken sorulardan bazıları bu alanda yer almaktadır. Devlet bir üretici veya bir satıcı olarak ekonomide yer almalı mıdır? Yoksa piyasa ve fiyat mekanizmasına dayalı bir devlet anlayışı mı oluşturulmalıdır? Mal ve hizmetlerin piyasaya akışında devlet sunucu mu, aracı mı, kolaylaştırıcı mı olmalıdır? En azından bazı sektörler için bu tür sınıflandırmalar yapılabilir mi?
Devlet ve özel sektör
Ülkemizde devletten en çok beslenen, fakat devletten de en çok şikâyet edenler arasında özel sektör kuruluşlarının bulunduğu bilinir. Bu durumda devlet ve özel sektörün birbirlerine karşı duruşlarına ilişkin bazı sorularımız olmalıdır. Örneğin hangi sektörlerde devlet, hangilerinde özel sektör bulunmalıdır? Ekonomi son tahlilde ağırlıklı olarak devlete veya özel sektöre bırakılmalı mıdır? Devlet yalnız ekonomi oyununun hakemi olarak mı kalmalıdır?
Devlet ve saydamlık
Uzun yıllardır söylenip yazılmasına rağmen “derin devlet” ve kontrgerillanın hayal ve uydurma olduğunu düşünenler, Türkiye’de kendi bildiklerinden farklı bir devlet olduğunu görüp anladılar. Devlet adına üstü örtülü amaçlar adına iş yapan bazı birimler ve insanlar olduğu ortaya çıktı. Bu gün ışığına çıkış ile birlikte devletin bazı “gizli işleri” olup olamayacağı, bunun haklı olup olmadığı tartışılmaya başladı. Dolayısıyla devler karşısında pozisyonunu belirlemek isteyen aydın, devletin saydamlığı konusunda da kendi yargılarını belirlemek zorundadır. Türkiye’de devlet saydam mıdır? Hiç saydam olmuş mudur? Şu an saydam mıdır? Saydam olabilir mi? Böyle bir olasılık ve olanak var mıdır?
Devlet ve kimlik
İşte zor bir soru daha… Devletin etnik ve kültürel kimlikler karşısındaki duruşu ne olmalıdır? Örneğin her din, mezhep, tarikat ve inanç grubu devlet içinde temsil edilmeli midir? Devletin etnik ve kültürel kimliklere yaklaşımı ne olmalıdır? Kültürel çoğulculuk devlet için zorunlu bir ilke midir?
Başka sorular
Eğer Türkiye gibi devletin sizin etnik, kültürel, dinsel hatta cinsel kimliğinizin belirlenmesinde birincil faktör olduğu bir ülkede yaşıyorsanız, aydın olarak devlet karşısındaki pozisyonunuzu belirlemek için, kanaatimce tüm yaşamı sorgulamalısınız.
Her şeyi bir çırpıda hallettiğimizi sandığımız gibi anayasayı da bir kapı aralığında yapıvereceğimizi düşünüyoruz. Neredeyse hiç sivil anayasa yapmadığımız halde… Doğrusu; bugün çağdaş gerekleri yerine getirecek anayasayı yapmanın şartlarının olup olmadığını da sorgulamak gerekir.