Bazı yazılarımda bir öğretmen edasıyla “Mmmm, bu konuda şöyle davranmalısın” gibi “bilmiş” ifadeler kullandığımı hatırlayacaksınız. Bunlar daima yaşadıklarımdan, çevremde gözlediklerimden veya kitaplarını okuduğum bilge insanların deneyimlerimden kaynaklanmıyor. Kimi zaman bu davranış biçimlerini kendi eksik ve yanlış yaklaşımlarıma bakarak indirgiyorum. Bir anlamda bunlar, “kendime dersler” oluyor.
Ailede, akraba ve hısım arasında zaman zaman kırgınlıklar olur, bilirsiniz. Bir bayram günü büyüklerimin arasında kırgınlık olan bir akraba evini ziyarete gitmiştim. Sanırım yirmi yıla yakın oldu. Benden yaşça büyük bir yakınım o görüşmede bana garip gelen bir konuşma yapmıştı. Bana garip gelen diyorum çünkü o ana kadar benimle bu kadar yakın ve sıcak konuştuğunu hiç hatırlamıyorum. Konuşmasında insanların ilişkilerini, iletişimlerini koparmamalarını, mümkün olduğunca bir sıcaklık ve yakınlık içinde sürdürmeleri gereğini ifade etmişti.
Bu konuşmada garip olan nedir ki diye sorabilirsiniz. İlkini söyledim. Onunla ilk kez böyle bir konuşma ortamı oluşmuştu. Benim için alışılmamış bir durumdu. İkincisi ise biraz daha üzücü… Bir süre sonra onun ölüm haberini aldım. Cenazesinde o konuşma hiç aklımdan çıkmadı. Ölümü düşünmek için genç sayılabilecek bu insanla ancak bir bayram günü konuşabilmiş ve sonra cenazesinde bulunabilmiştim. Aklımda hala bu ölümü benimle konuştuğunda bilip bilmediği bir soru olarak kalmıştır. Ama onunla daha yakın olamamanın üzüntüsünü, belki ona yaşam sevinci katabilecek birkaç sözcük fazla söyleyememenin eksikliğini daima içimde taşıyorum.
Ne kadar çok işimiz var, değil mi! Asla zamanımız yeterli olmuyor. Ama yoğun ve karmaşık iş programlarımız ile sevdiklerimiz arasındaki değer farkını ancak kaybedişlerde anlayabiliyoruz. İçimizde derin bir acı kalıyor ama geçen zaman, kaybedilen fırsatlar asla geri gelmiyor.
Bazen birkaç dakikalık bir telefon konuşması, bazen sevgi veya saygı anlatan bir mektup, mümkünse “seni hatırladım” diyen bir e-postanın ne kadar iç ısıtıcı, yaşam sevincini artırıcı etkileri olduğunu unutuveriyoruz.
Bağlantı her zaman var olmalı ve sevgi ifade edilmelidir. Sevgiyi ifade etmek için de çok büyük törenlere, görkemli araçlara gerek yok. Karşılıklı sevgiyi ve saygıyı doğru kavramış insanlar bunu alıp vermenin önemini ve değerini de bilirler. Bence sevgi, insanlar olarak yaşamın içinden bulup çıkardığımız en değerli madenlerin başında gelir.
Eğer yeniden başlama şansım olsa sanırım, yaşamımda en çok sahip olmak istediğim varlıkların başında sevgi ve saygı gelecektir. Bugün yapabildiğimden çok daha fazla vermeyi, paylaşmayı isteyeceğim değerlerin başında da sevgi ve saygı gelecektir.
Çok iyi bildiğim, yaşamın bana sıkı sıkı öğrettiği bir ilke var. Yaşamda verildikçe artan, paylaştıkça çoğalan tek varlık sevgidir. Sevgi zenginliğini artırmanın tek yolu sevgi vermek, bu mükemmel duyguyu olabildiğince paylaşmaktır.
Zaman ve mekândan şikâyet etmeyin lütfen. Daima zaman yetersizdir. Daima mekânlar karşılıklı uzaktır. Ama sevgi ve saygının, insanın gözbebeklerinde ışıldadığını görmek kadar değerli ve anlamlı bir başka şey olabilir mi?