Bir gazete veya dergide bir kişi ya da kuruluşu eleştiren (iyi niyetli de olsa) bir yazı yazdığınızda size yönelen eleştiriden karalamaya kadar her türlü karşı çıkışa hazırlıklı olmalısınız. Çünkü (her ne kadar aksini iddia etsek de) hoşgörüsüz ve tahammülsüz bir toplumda yaşıyoruz. Eleştiriyi yanlış yapma riskini azaltan bir faaliyet olarak görüp benimsemeyi henüz başaramadık.
Aslına bakarsanız; eleştiri kurumunun her iki yönü de iyi işlemiyor. Eleştiriye muhatap olan bunu kendine yönelmiş bir saldırı olarak kabul ediyor. Çoğu zaman eleştiri yapan da bunu karşısındakini yerin dibine batırmayı, hatta yok etmeyi hedefleyen bir araç olarak kullanıyor. Bu arada eleştirel düşüncenin bir geliştirme fırsatı olması da güme gidiyor.
Olumlu Eleştiri
Bir elin beş parmağı birbirine eş değil. Toplumda her konu hakkında farklı bakış açıları var. Bunun yanında eleştiriye konu olan işler kimi zaman bazı unsurların iyi görülememesi ya da doğru bir eksene oturtulamaması nedeniyle eksiklik veya zafiyetten alil oluyor. Bunların düzeltilmesi ve uygun hale getirilmesi için eleştiri kurumunun işlemesi gerekli. Bu amaca yönelik olarak “eleştirel düşünce” veya “eleştirel teori” adı verilen bir disiplin geliştirilmiş. Özetle; eleştirinin temelinde insan yaratıcılığını daha nitelikli hale getirme düşüncesi var.
Bir işletmeyi gözünüzün önüne getirin. Bu çatı altında çalışan farklı insanlar var. Bunlardan biri ya da birkaçı, diğerlerinin ortalama bakış açılarına göre daha aykırı düşünce ve yaklaşımlara sahip. Örneğin bir toplantıda bu gibi kişilerden farklı görüşler veya öneriler çıkabiliyor. Genelde kolay uzlaşması ve ortalama değerleri seven topluluklar, bu tür aykırı özellikli insanları ve onların eleştirilerini sevmezler. Hâlbuki bu farklılıkları olan kişiler, söz konusu yapının gelişmesinde önemli katkılar yaparlar. Siyah, beyaz veya griler arasındaki ayrımı fark etmemizi sağlarlar. Bu nedenle hem aykırılıkları olan insanların hem de eleştiri kurumunun, söz konusu kuruluş için (barış şartları bozulmadan) korunması gerekir. İyi niyetli eleştiriyi, kuruluşun vazgeçilmez ilkelerinden birisi olarak benimsememiz gerekir.
Eleştiriye Tepki
Bu yazıyı okuduğunuzda muhtemelen AB’nin Türkiye hakkındaki son ilerleme raporu açıklanmış olacak. Yine muhtemeldir ki AB, en ciddi eleştirilerini yazılı ve görsel medya mensupları ile yazar – çizer kesimine yapılan baskıcı yaptırımlar üzerine kurgulayacak. Suç teşkil edenler bir yana; bir kez daha medyanın eleştirileri karşısında siyasal tahammülsüzlüğümüz ile gündem olacağız.
Eleştirinin çoğunluğunu kamusal bir pozisyonda olan kişiler alır. Siyasal iktidar, yerel yöneticiler, değişik kurum ve kuruluşların başkanları eleştiriye en çok maruz kalanlar arasındadırlar.
Bir kamusal yönetim pozisyonunda bulunmanın iki farklı özü var. Birincisi; o makamda hizmet etmek için bulunursunuz. Kişisel bilgi ve deneyim birikiminiz ilgili makam için yeterlidir. Dolayısıyla siz hizmet ederken makam da (kurum da) sizinle birlikte yükselir. Böyle bir durumda doğru eleştiriler sizi rahatsız etmez. Bunları hizmeti iyileştirmenin bir aracı olarak algılarsınız. Çünkü sizi güçlü kılan, kendi bilgi ve deneyiminize dayanıyor olmanızdır.
Diğer yandan bulunduğunuz pozisyonun sizi yükselttiği, makamın sizden daha büyük olduğu bir başka durum da söz konusu olabilir. Böyle bir durumda eleştirinin her türünü bir karalama ve saldırı olarak algılarsınız. Çünkü bu eleştirilerin sonunda makamı ve ikbali kaybetme riski olacağını düşünürsünüz. Hâlbuki buradaki asıl sorun, makamın sizden büyük olmasıdır.
Ünlü Alman düşünür Friedrich Nietzsche (1844-1900) şöyle diyor: “Hoşlanmadığımız bir düşünceyi öne sürdüğü zaman bir düşünürü daha sert eleştiririz. Oysa bizi pohpohladığında onu daha sert eleştirmek uygun olacaktır.” Anlayanın kulağına küpe olsun.