Eleştirmek Kolay; Nazik, Zarif ve Hoşgörülü Olmak Zor…
Gürcan Banger
Eleştiri adını verdiğimiz sözcük, belki de zihnimizin en belirsiz ve tanımsız kavramlarından birisi… Yapılmış olanı eleştirmek, hatta onu yerin dibine batırmayı bir başarı kabul ederiz. Ama en ufak bir eleştiriye bile gelemeyiz. Maddi hata nedenlerini başkalarına yamamak için gösterdiğimiz üstün gayret hiç de küçümsenemez. Hatanın sosyal ve kültürel boyutuna ise hiç dayanamayız. Davranışlarımızla ilgili eleştirileri genelde görgüsüz ve kaba olarak bulunduğumuz şeklinde yorumlarız.
Görgülü ve nazik olabilmek
Görgülü ve nazik bir insan olmak bir anda gerçekleşecek bir şey değildir. Bu özellikler aileden başlayarak okulla devam ederek uzun bir süreçte elde edilir. Ama kendimizi görgülü ve nazik bir insan profili ile kıyaslamak ve kişisel değişimi denemek için bir kıyaslama listesi üretilebilir.
Görgülü ve nazik olmanın ilk şartı dinlemeyi bilmektir. Önceliğini konuşmaya veren bir kişinin öncelikle iyi bir dinleyici olmaya dönüşebilmesi gerekir.
İkinci olarak; iyi niyetten söz etmeliyim. Bunun açılımı; bir işe girişirken, yeni bir kişi ile tanışırken ya da yeni bir güne adım atarken olumlulukla başlayabilmektir. Olumlu bakış açısı, “Mutluluk Oyunu” gibi göz bağlayan bir oyun değildir. Olumlu bakarken, hiç kuşkusuz yaşamın tehditleri ve olumsuzlukları dikkate alınacaktır. Önemli olan, olumlu bakış açısı ile sinerji sağlayabilmektir.
İletişimin her türü
Diğer insanlarla iletişim kurarken, onlara verdiğimiz beden dili işaretleri önemlidir. Konuşmaya başlamadan önce bedenimiz karşımızdaki insana işaretler vermeye başlar. Bu nedenle insanın yüzündeki gülümsemenin, kendine güveni simgeleyen bedensel duruşun ve devamla uygun ses tonu ile tatlı dil olarak isimlendirilen konuşma tarzının iletişimdeki yeri çok değerlidir. Görgülü ve nazik bir insan bunları uygun biçimde yapılandırmak için emek verir, zaman harcar.
Gelişen olaylar karşısında farklı tepkiler veririz. Bir hata karşısında utanır, bir komik olay karşısında güler, hoşumuza giden bir duruma gülümseriz. Utanılacak bir durum karşısında yüzünü eğmek veya özür dilemek yerine yavuz hırsız gibi üste çıkmaya çalışmak görgülü ve nazik bir insana yakışmaz. Yine bu niteliklere sahip bir insan nerede gülüneceği ve hangi durumlarda suskun kalınması gerektiğini algılar, bilir. Bu konularda yaptığı hatalardan dersler çıkarır.
Yaşama olumlu dokunmak
Yaşama olumlu yaklaşmanın şartlarında bir diğeri, insanları kırmamaya özen göstermektir. Bunu bilenlerimiz vardır; ama çoğu kez bize yönelmiş isteklere kırmamak adına “Hayır” demeyi beceremeyiz. Bazı durumlarda gerçekten “Hayır” demek gerekir; aksi durumda kaldıramayacağımız bir yükün altında kalmamız kaçınılmazdır. Karşımızdaki insanın durumuna göre “Hayır” demenin değişik seçeneklerini geliştirmemiz gerekebilir. Uygun durumlarda da neden “Hayır” dediğimizi uygun bir dille, genelde kısaca ama mutlaka anlaşılır biçimde ifade etmeliyiz.
İnsanlar makamla yükselmez. Eğer kişi, bir makamın kendisini yücelttiği fikrinde ise onda bir olumsuzluk, eksiklik veya zafiyet var demektir. İnsanlar makamlara hizmet etmek için gelirler. Kişiler makamlarla yücelmez; makamlar kişilerin birikim, deneyim ve uygulamalarıyla değer kazanır. İşte; bu bilince sahip bir insan, yaşamı süresince elde ettiği başarılar ve eriştiği makamlar nedeniyle şımarmaz. Elde ettikleri, onun yaşam karşısındaki ağırbaşlılığını da geliştirir. Aynı şekilde sosyal olarak kaybedilenler karşısında haksız ve adaletsiz biçimde başkalarını suçlamaya ve karalamaya; hatta gereksiz başkaldırmalara yönelmez.
Kabalıklarımız
Kişinin kendi kabalığını keşfetmesi kolay değildir. Bu konuda bazı ipuçlarına ihtiyaç duyar. Bu ipuçları arasında olumlu ve güler yüzlü iletişim kurabilmeyi başarmak ilk sırada gelir. Selam vermek, iyi günler dilemek, teşekkür etmek, özür dileyebilmek ya da olumlu etkileyen hitap sözcükleri kullanmak basit ama değerli örneklerdir.
Nezaket, toplum içinde gerginliği düşürücü etki yapar. Bireysel kabalığın artması, toplumu oluşturan bireyler arasındaki iletişimin daha sert ve uzlaşmaz hale gelmesine neden olur. Gözlenen odur ki; görgülü ve nazik insanlar aynı zamanda adalet, demokratlık, hoşgörü, saygı ve paylaşımcılık özelliklerine de sahiptir. Toplumun geleneksel değerleri erozyona uğrarken tüketim toplumunun arazlarının baş göstermeye başladığı bir ortamda böyle bireylere ne denli ihtiyaç olduğu ortada.
Beklentiler ve çıkarlar
Günümüzde gözlediğimiz ve hızlı gelişen birey özellikleri arasında çıkar ve rant arayışı dikkat çekiyor. İnsanlar liyakat konusuna, deneyim ve birikime daha az önem veriyorlar. Kısa yoldan makamlara, unvanlara ve sonuçlara ulaşma çabası içindeler. Bu da seçkin bir nitelik olan alçakgönüllülüğün kaybolup gitmesine onun yerini açgözlülüğün ve gösteriş merakının almasına neden oluyor. Hâlbuki alçakgönüllülük ve gösterişten uzak durma, görgülü ve nazik bir insan olmanın başta gelen kuralları arasında yer alır. Gösteriş merakı da toplumun genel gerginlik ve huzursuzluk düzeyinin artmasına katkı yapan unsurlardan birisidir.
Kabalık, dar görüşlülüğün ve bağnazlığın ikiz kardeşi gibidir. Bu nedenle görgülü ve nazik bir insan, asla ayrımcılık özellikleri taşımaz. Her düşünceye ve inanca saygılıdır. Toplumu oluşturan kesimler ve bireyler arasında ayrımcılık yapmamak, bu güzel insanın temel özelliklerinden birisi haline gelmiştir. Bu nedenle ırk, din, etnik kimlik veya cinsiyet gibi herhangi bir konuda ayrımcılık yapmayı karakterinin bir parçası haline getirmiş bir kişiyi görgülü ve nazik bulmak mümkün değildir.
Çevremizi bir bütün olarak görmek
Çevremizdeki örneklerle kendi davranışlarımızı eleştirel bir gözle incelediğimizde; bir konuda ciddi yanlışlar içinde olduğumuzu görebiliriz. Bu, sevgi ile laubaliliğin, ilgi ile aşırılığın birbirine karıştırılmasıdır. Eğer iki ayrı insan varsa, aralarındaki ilişkinin türüne bağlı olarak diğerlerinden ayrılan bir iletişim modeli var demektir. İki arkadaşın aralarındaki iletişim ile müdür ile memurun iletişimi aynı değildir. Arkadaşlık ilişkisi ile iş ilişkisi birbirinden farklıdır. Belli mesafede durmayı gerektiren ilişkiler ile laubaliliği ve aşırılığı net biçimde birbirinden ayırt edebilmek gerekir. Görgülü ve nazik bir insan genelde yaşam çevresine karşı sevgi doludur ama bunu laubalilikten ve aşırılıktan kesin olarak ayırır.
Bazı kişiler bohem bir yaşamın kolaycılığını ve tembelliğini temiz, bakımlı, düzenli ve çalışkan olmanın karşısına koyarlar. Hâlbuki insanın kendi bedenine, sağlığına ve görünümüne önem vermesi bir kolaycılık ile eşlenemez. İnsanın özellikle kendi sağlığı konusunda özensiz olması, kendi bedenine karşı kaba olmanın açık bir göstergesidir. Diğer yandan toplumu hiçe sayan davranışlarımızın, toplumun bizi hiçe sayması ile karşılanabileceğini unutmamamız gerekir. Rüzgâr eken fırtına biçer.
Nazik ve görgülü bir insanın özellikleri arasında daha pek çok şey sayılabilir. Ama sıklıkla aklıma takılan bir konuyu da dile getirmek isterim. Bu da başkalarına yardım etmek ve destek vermekle kendini tüketircesine feda etmek arasındaki farktır. Görgülü ve nazik bir insanın başkalarına karşı duyarlı, yakınlarının sorunlarına karşısında yardımsever olmasını doğal buluyorum; ama bir insanın kendi yaşamını yok sayarcasına fedakârlık sarmalı içinde olmasını da yaşamın doğasına aykırı buluyorum. Kanımca iyi niteliklere sahip bir birey, bu ayrıma doğru biçimde yapabilen kişidir.