En Kolay “İş” Yerel Siyaset…
Gürcan Banger
BİR
Hiçbir meslek ya da iş gerekli deneyim ve bilgi birikimi olmadan yapılmıyor. Pek çok alanda iş yapabilmek için ilgili bir eğitim kurumundan diploma gerekiyor. Günümüz iş dünyasında okulun da yeterli olmadığı, edindiğiniz bilgi ve deneyimi sertifika ile onaylatmanız gereken durumların sayısı hızla artıyor. Küreselleşmenin doğal bir sonucu olarak bu tür belgelerin yerel, bölgesel ya da ulusal olması yeterli bulunmuyor. Yapılan her faaliyetin küresel sonuçları olması nedeniyle daha büyük ölçekli onaylamalar gerekiyor. Ülkemizde de özellikle iş alanında bu tür onaylanmış faaliyet ve yetkinliklerin uygulaması hızla yayılıyor.
Siyaset
İş siyasete gelince yukarıda saydıklarımın hiçbirisi geçerli değil. Bu ülkede adeta bilgi ve deneyim birikimi gerektirmeyen tek ‘iş’ siyaset –özellikle yerel siyaset… Biraz popüler olmaya gayret et; bir sivil toplum kuruluşunun ya da meslek odasının yönetiminde bulun; medyada birkaç haberin ve resmin çıksın; hop atla siyasete… Bir de; çıkar kollayan ilişkiler yumağını da unutmamak lazım.
Olağandışı bir gelişme olmazsa önümüzdeki yıl, yerel seçimler yapılacak. Vatana ve millete hizmet aşkıyla tutuşan bazı aday adayları ortalığa dökülmeye başladı. Karşılıklı tanışmadığımız veya sokakta karşılaşsak selamlaşmayacağımız aday adayları zoraki biçimde gündemimize girmeye başladı. Genel geçer sloganlarla kendilerini tanıtmaya çalışıyorlar. Pek çoğunun kentler, insan yerleşimleri veya toplumun gerçek ihtiyaçları konusunda ne bildiği belli değil. Kaynağı nereden bulacaklar, hangi dertlere çare olacaklar; bilene aşk olsun!
Yerel Seçimler
Yerel seçimler, genelde belediye başkanı adaylarının partilere göre daha fazla öne çıktığı süreçler olarak gözlenir. Ama ülkemizde siyaset, kurumsal bir altyapıya dayanmadığından; yerel seçimler süreci adayların kesinlikle sağlam dayanakları olmayan yerel iddiaları üzerine kurulur. Seçimlerden sonra da verilen sözleri kimse hatırlamaz; halkın ve medyanın belleğinden silinir gider.
Sıklıkla söz ettiğim gibi; iyi ve kötü yönleriyle bu çağda sosyal ilerleme, tercihini kentlerden yana yapmıştır. Bu nedenle ülkenin geleceği konusunda savları olan siyasal partilerin öncelikle kent ve kentleşme konusunda programları olmalıdır. Ama parti programlarını incelediğimizde; bu önemli konuda önemli, özgün ve yeni açılımlarla karşılaşmayız. Parti programına eşlik eden bir kentleşme vizyon ve programının var olması da pek görülen bir durum değildir. Hâlbuki küreselleşmenin kentleri daha fazla öne çıkardığı bu dönemde her siyasal partinin; ülkenin bölgeleri, havzaları ve kentleri için ayrı geleceği tasarlayan yerel programları olması gerekir.
Gelişmiş ülkelerde kentlerin, tarımdan sanayiye geçiş süreci ile birlikte bir özgün gelecek tasarımı, plan ve programlara başlı geliştiğini görüyoruz. Ülkemizde ise önce kentler kendi başıboşluğu içinde oluşmuş; daha sonra planlanmış olması gereği akla gelmiştir. Oy ve siyaset kökenli rant elde etme amacıyla oluşturulmuş kent politikalarının bugünkü görünümden daha başka sonuçlar vermesi de zaten beklenmezdi.
Yerel yönetimlerimiz genelde görünür hizmetler verme eğilimi içindedirler. Seçilmiş belediye başkanlarının, ana sorunların üstüne giderek çözümlemek yerine genelde popülist uygulamalarla bir sonraki seçimi garanti altına almaya çalıştıkları sık gördüğümüz bir durumdur. Pek çok örnekte belediyelerin, halkın sempatisini kazanma adına kendilerini hiç ilgilendirmeyen konularla uğraştıklarını görüyoruz. Bu süreçte belediyelerin insan, donanım ve anlayış olarak sağlam bir yapılanmalarının olmaması da etken…
Şimdilik noktayı koyalım. Hangi yetki ve sorumluluk düzeyinde olursa olsun; bir yerleşimi yönetmek, kişinin merakından, hevesinden veya duygularından çok daha fazla bilgi ve deneyim gerektiren bir iştir.
İKİ
Yerel seçimlere doğru medyada ‘çiçeklenmeye’ başlayan yerel siyasete yakından bakalım. Ne görüyoruz? Öncelikle aday adayı resimleri… Amaç, oy verecek olan vatandaşlara ismi ve cismi ezberletmek… Bir başka deyişle; seçilmeye soyunan kişi, güvence olarak kendisini öne sürüyor: “Güvenilir, dürüst vs. vs.” Aday olmak için “güvenilmez, ahlaksız vs. vs.” olmak gerekiyordu da biz mi bilmiyorduk? Bir başka argüman ise belli bir topluluğa, etnik kökene veya kültüre ait olmak ya da seçilmeye yetecek kadar yakını veya tanıdığı olması… Seçim harcamaları için ekonomik güç sahibi olmayı saymıyorum. Bir insan yerleşiminde yaşayan kişilerin sorunlarını çözmek, ihtiyaçlarını ve beklentilerini tatmin etmek ya da onlar için yaşanabilir bir gelecek hazırlamak için kriterler bunlar mıdır?
Bilgi Çağı’nda Siyaset
Bilgi Çağı olarak isimlendirilen bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bu dönemin yerel yönetimler açısından bilgiye sahip olma yönünde özel bir önemi var. Ama kent yönetimlerini incelediğimizde; yerel yönetimlerin kentin yerel potansiyel envanterine ve sosyo-ekonomik yapıyı ele veren veri altyapısına sahip olmadıkları görülüyor. Veri, yol, yordam ve yaklaşımlar konusundaki zafiyet ve eksiklikler ise kente yönelik uygun, sürekli, kalıcı ama dinamik politikaların oluşmasını imkânsız kılıyor.
Günümüzde bir mesleği icra etmek için okul bazında temel eğitimler almak gerekiyor. Hatta hızlı değişen dünya, eğitimi yaşam boyu ihtiyaç haline dönüştürdü. Diğer yandan bir kenti yönetmek üzere yerel yönetici olmak için böyle kriterler yok. Genelde siyasal partiler, kent yönetici adaylarını belirlerken, kent konusunda bilgi, deneyim ve beceri zenginliği yerine başka faktörleri dikkate alıyorlar. Seçilen yöneticiler, kentin sorun ve çözümlerini öğreninceye kadar ilgili kent bir dönem daha kaybetmiş oluyor. Diğer yandan; bu yanlış seçimlerle kentin bir yaz-boz tahtası haline dönüştüğü de bir başka gerçek olarak karşımızda duruyor.
Bir yerleşim, o beldenin belediye başkanına veya ‘icazetli’ yerel meclis üyelerine ya da ‘başkanın biat sınavından geçmiş adamlarına’ ait değildir. Bir kentin sorumluluğu, birkaç şehircilik uzmanına veya mimara bırakılamayacak denli değerlidir. O kentin sahibi, orada yaşayan tüm halktır. Hâlbuki bugünkü uygulamalara baktığımızda; pek çok örnekte bazı grupların, cemaatlerin ve lobilerin kayrıldığını görmek şaşırtıcı değildir. Kentin tamamı ve geleceği yerine bir grubun kısa dönemli çıkarlarının dikkate alınmasıyla oluşan kentleşme anlayışı, kentlerimizi bugünkü geri konumuna düşüren en ciddi yanlışlardan birisidir.
Dünyada Yerel Siyasetin Özü Değişeli Çok Oldu
1980’lerden sonraki dışa açılma girişimlerine rağmen hâlâ çok fazla içe kapalı yaşıyoruz. Dünya ile olan farkımızı, bizim yaşam çevremiz dışını gezip görme ya da okuyup inceleme fırsatı bulanlar daha iyi gözlüyorlar. Az okuduğumuz için dünyadaki yerleşimlerin geleceğe nasıl uzandıkları konusunda az bilgiliyiz. Yurt dışı seyahatlerde ise oralardaki gelişimin özünü kavrayıcı faaliyetlerde bulunmak yerine binanın, heykelin ya da köprünün resmini çekmekle yetiniyoruz. Yaşadığımız yerleşim ile gördüğümüzün farkını (nedenini, nasılını) sorgulamıyoruz. Sonuçta da yerel seçimlere ‘bize göre seçimliklerle’ ile yürüyoruz.
Küreselleşme tercihini kentlerden yana yapıyor. Ama kentsel gelecek vizyonerleri ve tasarımcıları kentleşmenin bugün geldiği noktanın riskler ve tehditler içerdiği konusunda hemfikirler… özetle; yeni bakış açılarını ve sağlam kentsel gelecek öngörülerine –ilkeli gelecek manifestolarına– ihtiyacımız var. Bu, yerel seçim için alelacele karalanmış bir sürü saçma sapan ‘proje önerileri’ listesinden başka bir şey…
Geleceğin kentleşmesi beton binalar ve asfalt yollar yapmaktan daha farklı olmak zorunda… Odağına insan yaşamını, canlı ve cansız yaşam çevresinin sürdürülebilirliğini, sağlıklı yaşamı almalı. Yerel düzeyde aday olma ‘kahramanlığına’ soyunan önce bunu anlamalı ve anladığını öze ilişkin kendi yerel seçim manifestosu ile beyan etmeli.