Eskişehir Kısa Tarihi’ne Katkı
Gürcan Banger
Dünkü yazımda Eskişehir’in özellikli tarihini kısaca özetlemiştim. Bir kentin geleceğini tasarlamak için geçmişini doğru kavramak gerekir. Bu nedenle (“Eskişehir Kısa Tarihi” olarak isimlendirdiğim) aynı konuya bazı eklemeler yapmak yararlı olur.
Eskişehir
Eskişehir, ayırt edici özellikleri olan bir ildir. İl merkezinin özellikleri de çok ilginçtir. Porsuk Çayı’nın varlığı ile içinden bir akarsu geçme ayrıcalığına sahip bir kenttir. İl merkezinde var olan sıcak su kaynağı, Dünya’nın çok az kentine nasip olmuştur.
Eskişehir, yerleşim özellikleri ile ilginç bir öyküye sahiptir. Porsuk Çayı kenti ikiye böler. Eskişehir’in yerleşim tarihinde Porsuk’un ayırdığı “aşağı ve yukarı” olmak üzere iki parçanın farklı anlamları vardır. Kuruluşu açısından; konutların bulunduğu güney bölgesindeki tepenin etekleri bir şehristan (konut bölgesi) izlenimi verirken, kuzeyde sıcak su kaynağının civarı bir rabad (çarşı bölgesi) gibidir. Geçmişte bu bölgeyi gezen seyyahlar doğrular bu gerçeği. Eskişehir, surlarla çevrilmemiş bir şehristan ve bir rabaddan oluşan özgün bir Türk-Anadolu kentidir. Bu biçimiyle Asya’dan taşınan bir kent geleneğinin sürdürücüsüdür. Şarhöyük ve Karacaşehir ile ilgili bazı yorumlara rağmen, (Türklerin gelişinden sonra yerleşim noktasının Odunpazarı olduğu dikkate alındığında) elimizde Türklerden önce mevcut eski bir yerleşimin üstüne kurulduğuna dair bir veri de yoktur. Eskişehir, özgün bir yerleşimdir.
Odunpazarı
11’inci yüzyılda Odunpazarı bölgesi Türklerin yeni yerleşim alanı olarak kullanılmaya başlar. Odunpazarı, Türklerin oluşturduğu bir yerleşim yeri olarak Anadolu’nun ilginç örneklerinden birisidir. Daha sonraki yıllarda temel olarak Odunpazarı’nı içine alan ve kentin güneyinde yer alan bu bölge Yukarı Mahalle olarak anılır.
1905 yılında kentin yükselti olarak daha alçak bölümünde yer alan Aşağı Mahalle’de büyük bir yangın olur. Burada yoğun olarak bulunan kamu binaları ve ticarethaneler büyük zarar görür. Bu nedenle bu yapılarda gerçekleştirilen bazı işler Yukarı Mahalle’ye kaydırılır. Odun ticaretinin de bu bölgeye kaymasıyla Yukarı Mahalle, Odunpazarı olarak anılmaya başlar.
Aynı yıllarda başka işler de Yukarı Mahalle’ye doğru hareketlenir. Bunlar arasında demircilik, bakırcılık ve lületaşı işçiliği ilk akla gelenlerdir.
19’uncu Yüzyıl
Eskişehir tarihinin ve sosyolojisinin en etkili gelişmelerinden birisi 19’uncu yüzyıldan başlayarak 20’nci yüzyılın ilk dilimine kadar sürmüştür. Bu yıllarda kent, önemli miktarda Türk kökenli göç almıştır. Göç ile gelen insanların genelde Aşağı Mahalle’de yerleştikleri bilinmektedir. Hatta yerliler ve göçmenler arasında artık izleri çoğunlukla silinmiş olan Yukarı ve Aşağı Mahalle gerginliğinden söz edilir.
Sıcak suların bulunduğu bölge olan Aşağı Mahalle, genelde kentin ticari fonksiyonlarını yüklenmiştir. Odunpazarı bölgesi ise daha çok bir konut alanı olarak kalmıştır. Odunpazarı Evleri’nin özgünlüğünün ve kalıcılığının başlıca nedeni budur.
Yakın Dönem
Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında yerleşim de kentin kuzeyine kaymıştır. Kentin zenginleri Yukarı Mahalle’deki evlerini bırakarak kuzeye, ovada kurulmuş olan yeni konutlara kaymışlardır. Ticaretin ve yerleşmenin kuzeye kayması ile Odunpazarı Evleri’nin bulunduğu alan konut veya işyeri amacıyla arsa olarak talep edilmemiştir. Böylece bir kısım geleneksel evlerin bugüne ulaşması mümkün olmuştur.
Odunpazarı’ndaki gerek evler gerekse külliye, cami gibi anıt niteliğindeki yapılar geleneksel Türk mimarisinin önemli özelliklerini taşırlar. Bu özellikleri ile yapıldıkları dönemin tarihsel ve kültürel özelliklerini yansıtırlar. Odunpazarı, bize Anadolu-Türk geleneğinin mirası olan çok özel örneklerden birisidir.