Eskişehir’de Sürdürülebilir Kent Turizmi Ekonomisi
Gürcan Banger
Ekim 2012’de Bakış Dergisi’nde yayınlanmıştır.
1980’li yıllarda gelişmiş Batı ülkelerinde imalat endüstrilerinin Uzakdoğu ülkelerine taşınmaya başlamaları ile birlikte turizm ekonomisine olan ilgi yoğunlaştı. Yerel yönetimler ihtiyaçlarını karşılayacak gelirleri yaratmak için kent turizmi konusuna odaklandılar. Küreselleşmenin etkilenmeye başladığı bu dönem bir yandan kentleri öne çıkarırken diğer yandan kentler açısından turizm gelirlerinin artmasına yol açtı. Kent turizminin yükseliş yönelimi içinde bazı yerleşimler kendilerini iş dünyasının, kimileri sanatın ve özellikle edebiyatın, adlarını artık ezberlediğimiz bazı şehirler ise eğlencenin merkezi olarak konumlandırdılar. Tarih ve kültür ise tüm zamanlarda olduğu gibi 1980 sonrasındaki dönemde de turizmin vazgeçilmez unsurlarından oldu. Gene bu bağlamda sağlık, spor, kongre ve fuar gibi etkinliklerle öne çıkan yerleşim merkezlerini saymamız mümkün. 20’nci yüzyılın son çeyreğinde deniz ve güneş turizminin yerini gelir getiren yeni alternatif türler almaya başladı.
Kent turizmi açısından Batı kentlerinin yükseldiği bu süreçte Frig Vadileri’ni kast ederek “Üç beş kaya parçasını görmeye kim gelsin?” diyen yerel kurum ve kuruluş yöneticilerimiz olduğunu hatırlıyoruz. Hâlâ Eskişehir’in tarihi ve kültürel varlıkları turizm açısından tam olarak değerlendirilemese de; kent turizmi konusunda kimi eski takıntıları aşmış görünüyoruz. Odunpazarı geleneksel yerleşimi imkânının ekonomik katma değer olarak gündeme gelmesiyle birlikte Eskişehir, kent turizmi alanında adımlar atmaya başladı. Şimdilerde kentin yerel yöneticilerinin önünde, kentsel turizm karmasını çeşitlendirecek yeni unsurların bulunması ve değerlendirilmesi görevi duruyor.
Günübirlik Turizm
Odunpazarı semtinde gerçekleştirilen konutların yüzey iyileştirmeleri önemli bir atılım dayanağı oldu. Kentin değişik noktalarında oluşturulan yeşil alanlı parklar, kent merkezinde kent mobilyaları, Porsuk Çayı çevresinin daha düzenli hale getirilmesi, eğlence yerleri ile AVM’lerin açılması ve eskiye oranla tanıtıma biraz daha fazla önem verilmesi Eskişehir’i günübirlik turizm açısından ilgi noktası haline getirdi. Kentteki iki üniversitede eğitim gören öğrencilerin aileleri günübirlik turizmin öncüleri oldular. Bahar ve yaz aylarında günlük turlar için Eskişehir’i ziyaret eden kişi sayısında ciddi artış gerçekleşti.
Günübirlik turizmin Eskişehir’e ne getirdiğini ölçmemiz gerekiyor. Bu konuda üniversitelerin tez ve araştırma projeleri yararlı olabilir. Ama kesin olan bir husus var ki; bir günlük turizm üzerine kurgulanmış bir ekonomi ile kente gerçek anlamda katkı sağlayacak katma değer yaratmak mümkün değil. Günübirlik turizm, bir kent açısından çölde görülen bir serap gibi görünüyor. Heyecanla ona doğru koşuyorsun ama sonunda her şeyin bir yanılsamadan ibaret olduğunu fark ediyorsun. Söz konusu ettiğimiz hangi şehir olursa olsun; turist olarak bir günde gezmeyi başardığınız ve sizi çeken başka cazibelerin bir yerleşime yüzlerce kilometre uzaktan ikinci veya üçüncü kez neden gelesiniz ki?
Ne Yapılmalı?
Eğer Eskişehir’in yarattığı ekonomik katma değer içinde kent turizminin payı olacaksa işlememiz gereken strateji belirlenmiş demektir: Günübirlik turizmi daha uzun süreli hale getirmek… Şu an mevcut olan turizm ürün ve hizmetleri bir günden uzun süreli turizmi destekler nitelikte görünmüyor. Dolayısıyla bir stratejik eylem planına ihtiyacımız var.
Hiç kuşkusuz; yukarıda dile getirdiğim stratejiyi bir uygulanabilir stratejik eylem planı haline getirmek sabahtan akşama yapılabilecek bir iş değil. Ama Eskişehir’in 2013 Kültür Başkenti ilan edilmesi bu konu için bir motivasyon ve hareketlenme vesilesi olabilir.
Turizm Ekonomisi ve Eskişehir
Eskişehir ekonomisi, turizm sektöründen katma değer elde etmek istiyorsa, kendini günübirlik olmaktan kurtarıp daha uzun süreli konaklamalı bir modele geçmeli. Bu niyeti, bir strateji olarak algılayıp buna uygun eylem planlarını, programları ve faaliyetleri uygulamaya koymak gerekiyor.
Bir başka yerleşime gitme nedenlerimiz arasında orada yakınlarımızın yaşıyor olması ve onları ziyaret etme niyetimiz olabilir. Pek çok öğrencinin Eskişehir’de eğitim aldığını ve bu nedenle ailelerinin onları ziyarete geldiklerini düşünebiliriz. Ziyaretçi ailelerin konaklama imkânlarının artırılması ile bu ziyaretlerin başka sosyal ve kültürel etkinliklerle bütünleştirilmesi, hiç kuşkusuz ailelerin Eskişehir’ gelme heveslerini artıracak ve kalma sürelerini artıracaktır.
Ülkemizin diğer önemli yerleşimlerinde olduğu gibi; Eskişehir’de de yıl içinde değişik tarihlerde çeşitli sosyal ve kültürel etkinlikler yapılıyor. Ne yazık ki, bu etkinliklerin çoğunun ne belirli bir tarihi var ne de bunlar bir ajandaya bağlanmış halde… Böyle bir durumda da hangi etkinliğin yılın hangi tarihinde yapılacağı, yeterli zaman öncesinden belli değil. Dolayısıyla gerek ziyaretçiler gerekse tur düzenleyenler için programlı bir çalışma oluşturmak mümkün olmuyor. Hâlbuki Valilik’in veya yerel yönetimlerden birisinin girişimleri ile bir kent sosyal – kültürel etkinlik ajandası oluşturulsa ve bu ajanda çok dilli olarak basılı ve sayısal olarak yayınlansa, pek çok farklı kesimin kente akması mümkün olur. Kent ajandasının oluşturulması için bir duyuru açılarak her yıl tekrar eden faaliyetlerin belli kurallar çerçevesinde ajanda da yer alması mümkün olur.
Etkinlik Organizasyonu
Kentte düzenlenen pek çok faaliyetin harcanan kaynakların karşılığını almadığını söylemek kehanet olmaz. Bir ödül töreninde ödül alacakların sayısından daha az katılımcı olduğunu ve kimi panel veya sempozyumlarda katılanların sayısının iki elin parmaklarını geçmediğini gözlediğimiz zamanlar oluyor. Hâlbuki bir etkinlik düzenlemek bilgi ve deneyim gerektiren bir konudur. Kapsamlı biçimde planlama, bütçeleme ve pazarlama iletişimi yapılması gerekir.
Bilgi hacminin ‘aşırı’ diyebileceğimiz noktalara eriştiği günümüzde davetiye göndermek ya da e-posta yollamak insanların etkinliğe yoğun katılımı için yeterli olmuyor. Haber verme ve katılıma yönlendirme konusunda çok daha yoğun çalışmalar yapılması gerekiyor. Bu çerçevede ziyaretçileri bir kente yönlendirmek için organizasyon düzenleyenlerin planlı, programlı ve stratejik olmaya ihtiyaçları var.
Bir faaliyet düzenleme sürecinde sadece etkinliğin kendisinin ötesine geçmek ve konaklamadan kenti gezmeye, iaşeden eğlenceye kadar çok yönlü çalışma yapmak gerekir. İyi düzenlenmiş bir sosyal, kültürel veya bilimsel etkinliğe katılan ziyaretçi bu izlenimleri ile kendisinin tekrar gelmesi yanında başka ziyaretçileri de yönlendirecek ve motive edecektir.
Konaklama
Uzun yıllar boyunca Eskişehir’in önemli sorunlarından birisi ziyaretçilerin konaklama ihtiyaçlarının karşılanamaması idi. Son yıllarda otel vb. gibi konaklama imkânlarının artması sevindirici bir gelişme oldu. Yapılan tesislere rağmen konaklama olanaklarının yeterli olduğunu söylemek hâlâ mümkün değil. Ama “Gelenler nerede kalacak?” gibi sorular sormanın da gereği yok. Çünkü yeni ziyaretçiler, yeni konaklama imkânlarının yaratılmasına da vesile oluyorlar. Bir yerde müşteri varsa, orada arzın da gecikmeden ortaya çıktığını biliyoruz. Artan konaklamalı ziyaretçi sayısı, Eskişehir’in sunduğu konaklama, iaşe, eğlenme, dinlenme ve kültür alma olanaklarının da artmasına neden olacaktır.
Hiçbir yerleşimin günübirlik turizm ile katma değer yaratması mümkün değil. Eskişehir’de kent turizminin daha uzun süreli konaklanan bir şekle dönüştürülmesi gerekiyor.
Büyüyen Turizm Sektörü
TÜSİAD’ın “Sürdürülebilir Turizm” Raporu sektörün küresel, ulusal ve bölgesel ekonomiler açısından değerine işaret ediyor: “Dünya Turizm ve Seyahat Konseyi verilerine göre, sektörün ileri – geri bağlantıları ile birlikte 2012 küresel GSYH’nın yüzde 9,1’ini oluşturduğu ve yaklaşık 260 milyon kişiye istihdam yarattığı tahmin edilmektedir. … Önümüzdeki on yıllık süreç sonunda bu rakamın 10 trilyon dolar seviyesine yükselerek küresel GSYH’nın yüzde 10’una ulaşacağı ve toplamda 356 milyon kişiye istihdam yaratacağı öngörülmektedir.”
Ekonomisine katkı yapmak isteyen her kentin verilen bu manzaradan çıkarması gereken sonuçlar olmalıdır. Diğer yandan söz konusu pastadan büyük payı alan ülke ve bölgelere baktığımızda, bu amaca yönelik planlı çalışmaların öne çıktığını göreceğiz. Özellikle kentsel ekonomiler her türlü yönetsel mekanizmalarıyla birlikte ve özel girişimin etkili katılımıyla turizm ekonomisinden aldıkları payı artırma çabası içindeler.
Sürdürülebilirlik
TÜSİAD Raporu’nun sonuçlar ve önerilerle ilgili bölümlerinin incelenmesi, turizm gelirlerinden beklentisi olan kentsel ekonomilere bazı gerçekleri işaret ediyor. Burada sıkı bir şekilde vurgulanan ilk unsur sürdürülebilirlik olgusudur.
Kentsel turizm açısından sürdürülebilirliği çok boyutlu olarak yorumlayabiliriz. Örneğin kentsel gelişimin ve iyileşmenin sürdürülebilir kılınması bunlardan bir tanesidir. Çöküntü bölgelerinin oluşmaması, sağlık şartlarının iyileşmesi, kentsel gelirin yükselmesi, fırsat eşitliği çerçevesinde adil bölüşümü, kentin olanaklarından sosyal adalet ilkeleri çerçevesinde yararlanma, kentsel yoksulluk ile mücadele etme gibi konulardan söz edebiliriz.
Sürdürülebilirliğin bir diğer açılımı ise kentsel turizmin günlük olmaktan kurtarılıp daha uzun süreli hale getirilmesidir. Bu durum, kendi kendine oluşmaz. Turistin kentte kalıcılığını artırmak için konaklama ve yeme-içme mekânlarından turistik ve kültürel etkinliklerin takvimlenmiş periyodik programlanmasına kadar pek çok zorunluluğun gerçekleştirilmesi gerekir. Bu anlamda kentteki tün sosyal ve kültürel aktörlerin koordine olması gerekir.
Sürdürülebilirliği sağlayacak olan bir diğer çalışma ise turistik faaliyet, ürün ve hizmetlerin kalıcılığı, sürekliliği ve sürdürülebilirliği temin edecek biçimde çeşitlendirilmesidir. Bir kent, o ana kadar ‘sağ kalabilmiş’ birkaç anıt vb. ile yetinemez. Fiziksel mekânlardan sosyal ve kültürel etkinliklere kadar zengin çeşitlilik yaratılması gerekir. Buna bağlı olarak turizm pazarlama iletişiminin de geliştirilmesi ve oluşturulacak programların uygulanması ile başarı için gereken zemin oluşturulabilir.
Kentsel turizm, havadan katma değer sağlanacak bir alan değildir. Diğer sanayi ve ticaret sektörlerinde olduğu gibi ciddiyetle planlanması ve tasarlanması gerekir.
Yenilikçi Kent Turizmi
1980’lerde tüm dünyada kentlerin bir turizm karması olarak öne çıkışı ivme kazandı. Kentler özellikle katma değerli sanayinin başta Uzakdoğu olmak üzere başka bölgelere kayması ile gelir kaybına uğradılar. Bu kaybı telafi etmek için bölgesel ve yerel turizm olanakları öne çıkarıldı.
20’nci yüzyılın son çeyreğinde öne çıkan yönelimlerden birisi küreselleşme oldu. Bu durum, ulusal ve bölgesel ekonomilerin neredeyse tüm sektörlerinin küresel etkilere maruz kalması sonucunu doğurdu. Bu bağlamda kentsel turizm kavramı da küreselleşmeden olumlu veya olumsuz nasibini aldı. Küreselleşme olgusunu doğru kavrayan ve küresel bir destinasyon özelliğine kavuşmayı başaran kentler hızla katma değer üretmeye başladı. Gene bu çerçevede bazı kentlerin futboldan iş turizmine kadar değişen alternatif ürün ve hizmet alanlarında farklılaştığını ve markalaştığını gözledik. Bu süreç devam ediyor.
Türkiye’de büyüme sürecine girmiş bazı kentlerin kendilerini ‘Avrupa Kenti’ gibi nitelemelerle tanımladıklarını görüyoruz. Buna karşılık dünyanın kentsel turizm açısından öne çıkmış yerleşimlerine baktığımızda, bunların sadece isimlendirmenin ya da birkaç görsel özelliğin dışında çok farklı niteliklere sahip olduklarını gözlüyoruz.
Adil Kent
Bir kentin turizm açısından öne çıkmasının ilk adımlarından birisi altyapı hizmetlerinin tamamlanması olmalı. Bu hizmetlerin kent halkı tarafından kullanımı ise sosyal adalet ilkeleri çerçevesinde gerçekleşmeli. Eğer yurttaşlar o kentte var olan imkânlara ve kolaylıklara erişemiyorlarsa bu durumda kentin varlığında ilkesel eksiklikler var demektir. Bu nedenle elektrikten gaza, sudan ulaşıma, eğlenceden sağlığa kadar kentin olanakları yurttaşlar için erişilebilir olmak zorunda… Özetle; kentsel turizm kavramı, kendi içinde öncelikle ‘adil kent’ özünü taşıyor. Sosyal sorumluluk kavramının giderek yükseldiği bir çağda sosyal adalet olgusu ile donatılmamış bir kenti övünç ve kıvanç kaynağı yapmak mümkün değil.
Bir yerleşimin ‘adil kent’ olabilmesi için tek yetkili ve sorumlu, hiç kuşkusuz kamu kurumları olmayacaktır. Bu süreçte merkezi devletten yerel yönetimlere, özel sektörden sivil toplum kuruluşlarına, meslek örgütlerinden apoletsiz yurttaşlara kadar düşen görevler var. Kentte sosyal adalet mücadelesi, orada yerleşik olan tüm kişi ve kuruluşların işi ve sorumluluğu…
Katılım ve Paylaşım
Geleneksel temsili demokrasinin özelliği, birilerinin seçilmesi ve ihtiyaç duyulan hizmetlerin bu kişiler tarafından gerçekleştirilmesidir. Böyle olduğu için kenti tanımlayan vizyonda, markada ve diğer kurumsal unsurlarda katılım ve paylaşım etkisi bulunmaz. Kent adeta başkanların ve uzmanların meselesidir; onlar yapar ve vatandaşlar kabul eder. Turizm konusunda da işleyişin bundan farklı olduğunu söyleyemeyiz. Bu tespiti doğrulamak isterseniz kentte oluşturulmuş turizm ve kültür eksenli kurullara, komisyonlara, konseylere ve platformlara bakabilirsiniz. Buralarda sadece devletin atanmış memurlarını ya da ‘atanmış gibi davranan bazı seçilmişleri’ görürsünüz. Bu tür yapılarda gönüllülük ruhu ve yönetişim anlayışı asla bulunmaz. Her şey yurttaşlar adına, hatta bazen onlara rağmen yapılır.
Bu bağlamdan çıkaracağımız bir diğer sonuç, kentte turizm yaklaşımın da katılımcı ve paylaşımcı olmasıdır. Bir başka deyişle; kentsel turizm kavramı, özünde ‘demokratik kent’ olgusunu barındırmalıdır.