Gürcan Banger
Ortaokulda başlamıştım bazı dergilerde yazmaya. Son 25 yıldaki telif kitaplarımın sayısını gerçekten bilmiyorum. Keza kitap çevirilerimin sayısını da… Ne teliflerin ne de çevirilerin 1-2’si dışında kütüphanemde olanı yok.
Aynı dönemde yerel TV kanallarında ve bir yerel radyoda olabilen koşullarda program yaptım; daha doğrusu yapmayı denedim. Arkadaşlarımla ağır koşullar altında bir dergi çıkardım. 6 yıldan fazla bir süredir düzenli olarak her gün yazıyorum. Internet sitelerinde, meslekî dergilerde ve kimi zaman yaygın basında yayınlanan yazılarım da var.
Basında, belli bir yayın organına bağımlı olmadan yazan kişilere ‘serbest yazar’ veya ‘bağımsız yazar’ adı veriliyor. Eskişehir yerel basınında bana benzer şekilde genelde haftalık ya da düzenli - düzensiz haftada birkaç gün yazan başka köşe yazarları da var. Serbest yazarlar, genelde yazılarını e-posta, faks veya mektup aracılığı ile gazeteye iletirler. Gazete sahipleri, yönetimleri veya çalışanları ile çoğu durumda bir ortak noktaları yoktur. Ama bir gazetede düzenli olarak yazarsanız, sizi okuyanlar (belki de doğal olarak) gazete ile organik bir bağınız olduğunu düşünürler. Bir yazar olarak gazetenin ortağı veya yayın kurulu üyesi kabul edilmeniz çok karşılaşılan bir durumdur. Bu kabul üzerine pek çok soruya muhatap olursunuz.
Bir diğer durum ise malum gazetede köşe yazdığınız için, gazetede yazılan her şeyden sorumlu kabul edilmenizdir. “Yahu gene şöyle bir şey yazmışsınız” diye sitem aldığınız pek çok olur. Her ne kadar “Sevgili kardeşim, ben o gazetede sadece köşe yazıyorum. Gazetenin ne sahibi veya ortağı, ne de yöneticisiyim” deseniz de bu, pek kabul görmez. Özetle; okuyucunun gözünde bir gazetede yazmak demek, okurun gözünde o gazetenin eğrisine doğrusuna ortak olmak demektir.
Düzenli köşe yazarı olmanın bir diğer zor yanı ise gazetenin haber kaynağı olarak kabul edilmenizdir. Gazetede yer alan (doğru, hatalı veya eksik) tüm haberlerin kaynağının siz olduğunu düşünenler olur. Bu nedenle gazetede yer alan haberler hakkında sıklıkla ‘hesap vermek’ durumunda kalabilirsiniz. Gazetenin sadece sizden ibaret olmadığını, beğenilen veya beğenilmeyen şekliyle büyük bir ekip tarafından üretildiğini anlatmak pek kolay değildir. Size hak verenler bile, gazetede kendileriyle ilgili olumsuz bir haber yer aldığında derhal taraf değiştiriverirler.
Gazetenin bazı okuyucularının ilginç bir yaklaşımı daha vardır. Yazdıklarınızdan derhal kendilerine pay çıkarırlar. Yazınızda anılan olaydaki kişinin, kendileri olduğunu düşünürler. Derhal karşılık vermek için pozisyon alır ve fırsat kollarlar. Bu özellik, aslında köşe yazarlarının pek çoğunda da vardır. Bir başka köşe yazarının eleştirdiği kişinin kendileri olduğunu kabul etmeye çok yatkındırlar. Ama bu durumu, olumlu olarak kabul etmek gerekir. Gazete köşelerinin iyi ve sadık okuyucuları arasında köşe yazarları daima seçkin bir yere sahiptirler. Bir köşe yazarının ne yazdığı, her zaman diğer köşe yazarlarının merakını uyandırır.
Uzun kabul edilebilecek bir yazı yaşamım olmasına rağmen kendimi gazeteci saymadım, saymıyorum. İletişim konusunda kendimi geliştirmek için okuyor ve izliyorum. Gerçek gazeteciliğin etik kurallarına elimden geldiğince uymaya çalışıyorum. Daha iyi yazabilmek için zaman ayırıyor ve emek veriyorum. Ama benim yaptığım; bildiklerimi, araştırdıklarımı, düşündüklerimi, bana aktarılanları ve kimi zaman duygularımı bir gazete köşesinde vitrine çıkarmaktan daha fazla bir şey değil. Her vitrinin ayrı müşterileri (yani okurları) var. Bu nedenle benim yazdıklarımı da beğenenler veya beğenmeyenler olabilir. Bunu olağan karşılamak gerekir. Yeter ki; kime, hangi amaçla hitap ettiğimizin farkında olalım.
Yazdıklarım konusunda ne kimseden talimat alıyorum ne de başka yazar arkadaşlarıma bu tür bir baskı yapıldığını düşünüyorum. En azından herkesin kendi bağımsızlığını koruyabildiğine inanmak istiyorum. Olsa olsa; bazı yazarların kimi yazılarının bir köşe yazısı olmaktan çıkarak bir siyasal bildiriyi andırdığından şikâyet ediyorum. Belki de objektif bir yazı yerine bir siyasal bildiri okumak isteyen okurlar da vardır. Aynen bir gazeteyi okumayıp da okumuş gibi yapan ‘okurlar’ olduğu gibi…
.