Gezgin Satıcılar Boşluk Doldurmak Derdinde…
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sosyal bilimlerde “Gezgin Satıcı” olarak bilinen bir yaklaşım var. Bu yaklaşımı bir seyyar satıcı örneği ile açıklamaya çalışayım. Diyelim ki; birkaç yüz metre uzunluğunda bir plajı; ziyaretçiler, güneşlenmek ve denize girmek için kullanmaktadırlar. Bu sahile gelen ilk seyyar satıcı, tüm müşterilere eş uzaklıkta olabilmek için sahilin orta yerinde konuşlanır. Eğer sahile bir başka seyyar satıcı daha gelirse; bu kez her iki satıcı da kendi özgür seçimleriyle sahili eş paylaşacak biçimde yer değiştirirler. Eğer bir satıcı daha sahile gelirse, benzer şekilde bir yer değiştirme daha olur.
Siyaset alanında siyasi söylemin, partiler arasında dağılımı da bu biçimde olur. Her partinin hitap ettiği farklı bir yaklaşım ve seçmen kitlesi vardır. Eğer siyaset yelpazesine, var olanlara benzer özelliklere sahip güçlü bir parti daha girerse, her ikisinin söylem ve çalışma tarzlarında farklı seçmen kitlelerine hitap edecek değişim olması beklenir. Bir başka deyişle; her siyasi parti, kendisinin dolduracağı bir farklılık yaratmaya çalışır. Bazı partiler, evrensel ve sol değerlere hitap ederken, kimileri milliyetçiliği öne alır. Batı’daki Hıristiyan Demokratlar gibi muhafazakâr ve gelenekçi unsurları öne çıkaran partiler de bulunur.
Türkiye’ye baktığımızda; her partinin siyasi farklılıklarının giderek ortadan kalkmakta olduğunu gözlüyoruz. Partiler, belirli dünya görüş ve söylemlerini savunmak ve belli siyasi misyonlara hizmet vermek yerine, sadece seçmenin oyunu almaya odaklanmışlardır. Bu yönlü artan bir hareketlenme vardır. Zaman zaman Türkiye’de siyasetin merkezinin kaydığı iddiaları ortaya atılmakla birlikte, gerçekte olan biten, sadece “siyasetsizleşmedir”. Bu süreçte siyasi partiler hızla rant, çıkar ve beklenti örgütleri haline dönüşmektedirler.
Konuya “Gezgin Satıcı Problemi” açısından baktığımızda görünen manzara, tüm siyasi partilerin, adeta sahilin ortasında toplanmaları durumudur. Herkes, siyasi ayırımsız olarak aynı oylara talip olmaktadır. Siyasetin ayırdığı farklı alanlar giderek silikleşmektedir. Tüm seyyar satıcılar, sahilin orta yerine doluşmuşlar ve “Bana gel, oyunu bana ver” diye çığrışıp duruyorlar. Büyük bir gürültü ile birbirleri ile kavga döğüş halindeler. Diğer yanda halk, her an zorlaşan yaşam koşulları altında kendi yaşamını kendi becerebildiği ölçüde sürdürmeye devam ediyor.
Gelişmiş ülkelerde üm değişim hareketlerine rağmen; solcu partilerin solcu, milliyetçi partilerin milliyetçi, liberal partilerin liberal vb olmaya devam ettiklerini göreceksiniz. Daha fazla oy alabilmek için söylemini, tarz-ı siyasetini ve genel anlamda kendini inkâr eden siyasi partilerin, ancak bizim ülkemize özgü olduğunu fark edeceksiniz.
Siyaset, sadece söylemden ibaret değil. Konunun bir de örgütlenme boyutu var. İktisadi işletmeler, özellikle son 50 yılda ciddi biçimde değişim, dönüşüm ve yeniden yapılanma sürecine girdiler. İşletmeler; kalitenin yükseltilmesi, yeni kadroların yetiştirilmesi, verimliliğin artırılması ve müşteri memnuniyeti gibi konularda önemli gelişmeler kaydettiler. Siyasi partilere baktığımızda ise bu değişim ve dönüşüm sürecini görmek mümkün değil. Hâlâ dededen, babadan kalma usullerle siyaset yapmaya çalışan siyasal örgütlerin sayısı hiç de az değil.
Siyaset, türü ve tarzı ne olursa olsun, bu şekliyle halka güven vermemeye devam ediyor. Halkın güvenini kazanabilmek için kendine çeki düzen vermenin ötesinde, siyasetin yapması gereken pek çok yenilik ve değişiklik var.
Toplum siyasete nasıl bakıyor?
Toplumun tutum ve davranışını belirlemek için yapılacak sosyal araştırmaların, topluma doğru bakış açısı ile yaklaşması son derece önemlidir. Bu tür araştırmalarda yanlış soruların, yanlış sonuçlara götürmesi son derece muhtemeldir. Pek çok araştırmanın güncel magazin konular arasında kaybolup gitmesinin ve sonuçları yanlış sayısal değerlere sürüklemesinin altında, toplumumuzun dinamiklerinin doğru kavranmaması yatmaktadır. Türk toplumunun görünen yüzü, pek çok durumda Batı’ya benzerlikler taşısa da, içinde ciddi ölçüde gelenekçi ve muhafazakâr niteliklerini barındırmaya devam etmektedir.
Toplumun gelenekçi ve muhafazakâr içeriği, bu temel üzerinde politika yapmak isteyen siyasal partilere bazı avantajlar kazandırmaktadır. Bu partiler, hazır bir zemin üstünde geleneğin oluşturduğu meyveleri hasat etme çabası içindedirler. Bu kolaycılık, siyasi parti modelimizde, söylemin çağa uygun gelişmemesinin nedenlerinden birisidir. Çünkü halkın geleneksel değerleri uyarılarak, onların oyunu kolayca toparlamak mümkündür. Tüm partilerdeki merkez parti hayalciliğinin ardındaki temel motif budur. Özetle; var olanı muhafaza etmek, gelecekte seçmenden oy alma kolaylığını da beraberinde getirmektedir.
Toplumun siyaseti değerlendirirken kullandığı unsurlar arasında, aile gibi önemsediği bir başka kavram ekonomidir. Yapılan araştırmalar, bir ekonomik boyut içermeyen siyasi söylemde başarılı olunamadığını ortaya koyuyor. Son seçimler de, seçmenlerin oy verme davranışına yansıyan birincil temel faktörlerin ekonomi, geçim, işsizlik ve fiyat artışları gibi konular olduğunu doğruladı. Halka umut veren bir ekonomik vizyonu ve programı olmayan siyasal partilerin başarısızlığının sırlarından bir diğeri bu noktada saklı.
Özetle; seçmenler, siyaseti destekleme yaklaşımlarında çoğu zaman siyasetçilerin aklına gelmeyecek kadar basit olan kriterler kullanıyorlar. Siyasetçiler bunları anlamakta zorluk içindeler. Bu nedenle halk bir yerde; siyasetçi başka yerde… Şimdilik duygularıyla hareket eden bir halkın nimetlerinden yararlanıyor siyaset… Yarın muhtemelen sonuç böyle olmayacak.