Göğe ve Denize Emanet Edilmiş Sözcükler
Gürcan Banger
Her birine bir sözcük yazılmış kâğıt parçalarını içine atıldıkları bir torbadan çekip peş peşe dizdiğinizde ortaya bir lirik şiir çıkıyorsa kendinizi şanslı sayabilirsiniz. Dadacı bir şiir oluşturmak bir yana; kişinin risk almadan ya da fazlaca emek vermeden elde ettiği kazanımlara şanslı olmak deniyor. Risk almadan veya oluşabilecek tehlike ihtimalini yüklenmeden kazanmak, ancak şanslı insanların tesadüfler sonucu elde ettiği bir sonuç. Bazı insanlar kendilerini şanssız bulur. Şanssızlık zincirlerini kırmak adına zincirlenmiş vahşi bir ata döner ve isyan ederler. Kimileri ise prangalarına razı olur, içe dönüp derin bir suskunluğu benimser.
Acıyı ve mutluluğu akılla karşılamak gerekir. Sevgide de akıllı olmak gerekir; ama aklı kullanmak adına biteviye temkinli ve ihtiyatlı olarak bir duygu seline sahip olmak mümkün değil. Duygusal girişimin ihtiyaç duyduğu cesaret akılla terbiye edilmek zorundadır. Duygularını risk etmeyen kişi, gönül hoşluğunu yakalayamaz. Elde etmiş olduğu sevgiyi ve mutluluğu, doğru değerlendiremeyen ise kolayca onu yitirmenin eşiğine gelebilir. Sevgi için gerekli cesaret, duygusal körlükle eşdeğer değil. İnsan ilişkileri her ne kadar o ilginç gizemini çağlar boyu barındırmaya devam etse de; iki insanın duygu iletişimi, körü körüne atlanacak bir bataklık olamaz. Ama muhtemel seçeneklerin tümü de bataklıktan ibaret değil.
Kendisini ifade etmekte çok başarılı kişilerin bile iletişim kurmakta zorlandığı durumlar var. Karşımızda böyle duygusal yoğunlukla anlamlandırdığımız bir kişi olduğunda; aklın ve kalbin kapısını aralamış sözcükler, nedense bir türlü bir duygu güvercinleri olup dudaklardan havalanamaz. Bir ürküntü çöker kişinin üzerine; saklanıverir o canım sözcükler sevdalı ruhumuzun derinliklerine. “Konuşmadan önce cümleleri kurgulamak gerek” diyeceğim, ama kim bilir kaç kez sıraya dizilmiştir o sözcükler? Nice ezberlenmiş ve akıldan tekrar edilmiştir söylenecek cümleler? Bir çırpıda bir duygu denizini anlatmak için ne çok talim edilmiştir? Ama nafile; ya o cesaret gelmez karşımızdayken, ya da bellek zayıf düşer hatırlamak için ezberi… Gerçi itiraf edilemeyen sevginin hayali bile güzeldir. Ne hoş bir gönül sarhoşluğu yaratır; ne çılgın bir gezintidir o heyecanla dinginlik arası? Ama sevginin göğe ve denize haykırılmışı, bir defterin satılarına, bir gecenin karanlığına emanet edilmiş olanı bile güzel…
Hiçbir şey, sevgiyi sözcükler kadar koruyup geliştiremez. En talihsiz sevgi, itiraf edilmemiş olan ya da dilin ucundan geri dönmüş olandır.
Sevgiyi kendi kalbine kilitlemek bir açmazdır. Yalnız kendi yürek sesini dinleyen kişi sevgiyi çok fazla yaşadıklarını zannedebilir. İnsanın kendisiyle yaptığı iç konuşmaları, karşı tarafa sevginin ifade edilmesini ihtiyacını hafifletebilir. Karşı tarafa duyguları aktarmamak sevginin geleceğini yok etmektir. Duygusallığa ilişik sevgi, iki kişilik bir ilişkidir. Paylaşım, sevgi ilişkisinin olmazsa olmazıdır. Sözcükleri saklamak, sevginin beslendiği paylaşım damarlarını yok etmekle eşdeğerdir. Sevgi ikliminde paylaşmayan kişi, sevgi yoksunluğunu kendi bedeninin dört duvarı arasında, kendine başına yaşamaya mahkûm olur.
Sözcükler sevginin büyülü iksiridir. Duygularla donanmış sözcükler paylaşıldığında, sevgiyi dört duvar hapishane olmaktan alıkoyar. “Ben sevgimi anlatamam” demek, sevgiyi kapıdan, bacadan, pencereden kovmaktır. Ne yazık ki; günlük yaşamımız, duyguları sözlerle ifade etmekten geri durulmasını öğretir. Heyecanı, duyguları saklamak bir erdem olarak belletilir. Bu öğütler, giderek bir yaşam biçimi haline dönüşür. Hele ki; yetişkinlerin sevgiyi ifade etmediği aile ortamlarında sevgi sözcüklerini kullanmamak bir demir maske gibi kilitlenir insanın ruh yüzüne. Hiçbir şey, sevgiyi sözcükler kadar koruyup geliştiremez. En talihsiz sevgi, itiraf edilmemiş olan ya da dilin ucundan geri dönmüş olandır.