Hastalık İhtiyacı
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi - Ana Sayfa
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
LinkedIn’de izle
Tüm dünyada bir çılgınlık halini almaya başlayan tüketim eğilimini her alanda gözlüyoruz. Geçmişte dayanıklı tüketim malları arasında sayılan emtia bile artık modaya ve hızlı tüketime konu oldu. Diğer yandan; gıda tüketimindeki aşırılıklar, küresel ölçekte bir başka aşırılığa (obezite adı verilen şişmanlık hastalığına) vesile oldu. Dünyanın ciddi bir bölümü açlık ve yoksullukla savaşırken, başta gelişmiş ülkelerde olmak üzere dengesiz tüketime bağlı aşırı şişmanlık yeni bir hastalık olarak yükseliyor.
Aşırı şişmanlık gibi yeni türden hastalıkların yaygınlaşmasında vurgulanması gereken önemli bir nokta var. Dünya ekonomik sistemi, sadece mal ve hizmetleri yeniden üretmekle kalmıyor. Tüketim eğilimlerini canlı tutabilmek için bir yandan da sürekli yeni ihtiyaçlar üretmeye / yaratmaya çalışıyor. Bunlar arasında insan bedenine olumsuz etkiler yapabilen genetik olarak değiştirilmiş gıdalar ile doğallıktan koparılarak sentetik olarak üretilmiş yiyeceklerin önemli bir yeri var.
Amaç daha çok satmak ve daha fazla kâr elde etmek olunca, hangi sektörlerin bu beklentilere hizmet edeceğinin önemi kalmıyor. Örneğin insan ve toplum sağlığı da ‘kâr elde edilmesi gereken’ sektörlerden birisi olarak gündeme geliyor. Bu nedenle özellikle az ve orta derecede gelişmiş ülkelerde sağlığın bir piyasa olarak serbestleştirilmesi sağlanmaya çalışılıyor.
Bu arada ilaç sektörü de, insan ve toplum sağlığına hizmet eden ve etik kuralları olan iyileştirici - koruyucu bir sektör olmaktan çıkarak, her an daha fazla tüketim ve kâr odaklı olmaya başlıyor. Bu süreçte daha fazla satış ve kâr beklentisi olan küresel ilaç üretim endüstrisinin etkisi var. Bu anlamda ilaç endüstrisinin dev şirketleri, ürettikleri ilaç ve malzemeleri pazarlayabilmek için hepimizin hasta olduğuna / olabileceğine bize inandırmak istiyorlar. Bir ‘sürekli hastalık’ halinin varlığına ikna olmaya zorlanıyoruz. İlaç firmaları, ürettikleri malları hasta olmayan insanlara da pazarlayabilmek için biteviye yeni yol ve teknikler bulmaya çalışıyorlar.
Özellikle son yıllarda; yüksek tansiyon, depresyon, sosyal anksiyete, stres, cinsel işlev bozuklukları, menopoz, östropoz, obezite ve benzerleri gibi hastalıklar öne sürülerek ilaç tüketiminin artırılması yönünde ciddi girişimler var. Bu hastalık isimlerinin her biri, daha fazla ilaç kullanmak için bir reklam ve manipülasyon aracı olmaya başladı. Dünyada yapılan araştırmalar, başta yukarıda saydıklarımda olmak üzere bir tür ‘ilaç bağımlılığı’ yaratmak üzere küresel ilaç firmalarının her yolu denediklerini ortaya koyuyor. İlaç konusundaki bilinç düzeyi yüksek olmayan toplumlarda firmaların manipülasyon politikalarını başarılı kılmaları çok daha kolay oluyor.
Önemli olan daha fazla ilaç satmak olunca, topluma kullanması yönünde önerilen ilaçların yan etkileri de gözden kaçıyor. Birçok ilacın uzun süreli kullanımın başka sorunlara yol açtığına dikkat edilmiyor. Temel fikir, bireyi ‘hasta’ olduğuna inandırmak ve bu yolla ilaca karşı bir ‘bireysel miyopi veya körlük’ sağlayarak daha fazla ilaç tüketimini sağlamak.
Hiç kuşkusuz; gerçek bir hastalıktan kurtulabilmek için tıp uzmanların tavsiyelerine uyarak ilaç kullanmak gerekebilir. Ama böyle bir gerçek uzmanlık süreci içinde değilsek, kendimize o ilacı neden kullandığımızı sormak zorundayız. Belki birileri bizim için ‘hastalık ihtiyaçları’ üretmeye çalışıyor ve biz de buna alet oluyor olabiliriz.