Gürcan Banger
Sosyal medyaya olan ilgi patladı. Genç kuşak, bilgisayar ile büyüdüğünden sosyal medyayı en etkili biçimde onlar kullanıyorlar. Şimdiler de ise Facebook veya Twitter gibi ortamlarda geçmişte bilgisayara uzak duranları da görmeye başladık. Pek çok insanın kişisel İnternet sitesi ve blog’u olmaya başladı. Herkesin orada bulunmaktan başka beklentileri var.
Zamanın değişimi ile birlikte; yaşama karşı kendimizi ifade tarzımız da değişiyor. Aşka ve çevreye karşı daha mahcup olunan o eski dönemlerde kendini ifadenin yollarından birisi şiir yazmaktı. Şiir defterleri vardı kimseye gösterilmeyen. Ailede veya yaşam çevresinde yakalanamamış duygular ve özlemler şiir diliyle yazılmaya ve yaşanmaya çalışılırdı. Kimi zaman insanın kendi sevgi ve hasret dünyasının –kimi zaman iç boşluğunun- büyüklüğü karşısındaki şaşkınlık yansırdı bu şiirlere.
Belki bunlarda Tevfik Fikret, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Halide Edip, Reşat Nuri veya Hüseyin Rahmi’de okunmuş duygusallığın yarattığı özenme ve merakla karışık heyecan da vardı. Doğrusu; şimdilerde o eski şiir defteri heyecanı var mı, bilmiyorum. İnsanların ilgi ve merak alanları değişiyor. İçinde yaşadığımız maddi dünya, hasretlerin de maddi olana doğru yönelmesine neden oluyor. Şiir yazmak yerine gösterişli giyinmek, popüler ortamlarda bulunmak veya markalı ürünlere sahip olmak öne çıkmış görünüyor.
Birebir iletişimde giderek daha eksikli, zayıf ve duyarsız olmaya başladık. Derinlemesine arkadaşlara ve içtenliği tartışılmaz dostluklara artık pek rastlanmıyor; çünkü yüzyüze birbirimizi iyi tanımak için yeterince zaman ayırmıyoruz. Kapı komşulukları azalırken iyi ve uzun süren arkadaşlıklar da sahneden yavaş yavaş çekiliyor. Derin ve sınırsız sevgilerin yerini bir dozluk beğeniler, hoşlanmalar ve özentiler almaya başladı.
Birebir iletişimde ve yakınlaşmada derinliği kaybederken, bir yandan da yeni türden yaygın veya bireysel iletişim araçlarının çoğaldığını gözlememek mümkün değil. Yüzeysel, derinliği kaybolmuş ve dev aynaları gibi kimlik gözbağcılığına uğramış iletişimde başı Internet çekiyor. Her birimiz ahu ceylan bakışlı veya karizmatik resimlerimizle Internet’in pazarında –Facebook’ta, MSN Messenger’da, Twitter’da ya da blog’lar gibi başkalarında– kendimizi beğenilmeye sunduk. İnternet’in kolay ama pek de saydam olmayan ortamı, beğenilme kaygısıyla tüm marifetlerimizi ortaya dökmemize vesile oldu.
İddia etmeyeceğim ama Türkçe, İngilizce veya bir başka dilde Internet ortamında en fazla kullanılan sözcüklerin ‘aşk ve sevgi’ ile türevleri olması muhtemeldir. Eskiden ‘kişiye özel’ olan şiir defterleri, sanki Internet’le birlikte su yüzüne çıkmış gibi oldu. Internet’in sohbet ve sunum ortamları, mahcup şiir defterlerinin mütevazılığının aksine bir anlamda aşk gevezeliklerinin cirit attığı ortamlar oldu. Sanki aşkın ve sevginin içi boşalmış tükenişi, bu tür ortamlarda kendini ‘daha iyi’ ifade ediyor. Özetle; aşk ve sevgi de maddi dünyanın kendisi kadar hızlı tüketilmeye başladı.
Şiir defterlerinden İnternet’in gösterişçi ortamına kayan duygulara yakından baktığımda; aklımda bazı sorular kuyruğa giriyor. Aşkı ve sevgiye olan özlemi ifade eden cümlelerin arka planının gerçekten aşk ve sevgi temalı olduğundan kuşku eder gibi oluyorum. Duygusal bir görünüme bürünmüş sözlerin arkasında gerçek anlamda bir sevgi sunumu veya özlem ifadesinin varlığından emin olamıyorum. Sanki aşk sözlerinin arkasında tatminsizliğin ve sevgisizliğin avaz avaz haykırılışı var. İnternet’in vitrinine konulanların aşkın mı, yoksa sevgisizlik ve tatminsizlik bataklığının mı anlatımı olduğunu kestirmek kolay değil. Belki de; bunları okurken satır aralarına iyi bakmak lazım.
Hiç kuşkusuz; yazanın ne yazdığı önemlidir. Ama bir o kadar önemli olan, okuyanın yazılandan ne anladığıdır. Genelde okumalarımızı, çok fazla düşünmeden yüzeysel bir tarzda yaparız. Okuduğumuzu değil de; anlamak istediğimizi veya kendimize yakıştırdığımızı anlamaya yöneliriz. Aşk gevezeliklerini okumanın en belirgin yanlarından birisi budur. Aşkı ve sevgiyi okurken gevezelikle nitelikli olanı ayırt etmeyi öğrenmek lazım. Aynen aşk ile beğeniyi, sevgi ile hoşlanıyı ayırt etmeyi öğrenmemiz gerektiği gibi…
Geçtiğimiz günlerde gelişmiş ülkelerde gençlerin yavaş yavaş Facebook gibi ortamlardan çekildiğine dair bir haber okudum. Anne ve babaları ile aynı ortamlarda bulunmak istemiyorlarmış. Bundan çıkardığım sonuç, Facebook gibi yeni sayılabilecek bir sosyal medyanın bile hızla eskimekte olduğu yönünde. Firmalar, satışçılar ve pazarlamacılar İnternet’in yeterince farkına varamadan bir medya yerini bir başkasına bırakmaya hazırlanıyor. Örneğin bir zamanlar İnternet’in yıldızı olan ICQ, şimdi gerilerde kaldı. Yarın aynı tükenme Facebook’un, Twitter’ın ya da blog’ların da başına gelecek. Bugün geleceği gören göz olmak hiç kolay değil…