İnovasyondan Kaçış Yok
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi - Ana Sayfa
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
LinkedIn’de izle
Sertleşen rekabet, yaşadığımız çağın iş dünyasının en belirleyici niteliklerinden birisi… Rekabet işletmeniz rakiplerin durumunun izlenmesi ve değerlendirilmesi anlamına geliyor. Rakipler bir işletmeyi değişime zorlayan aktörler arasında yer alıyor. Diğer yandan bir işletme, kendisine mal ve hizmet sağlayan tedarikçilerin durumunu ve değişim şartlarını da izleyip değerlendirmek zorundadır. Tedarikçilerin şartlarındaki değişmeler, pek çok durumda ilgilendiğimiz işletmenin de farklılaşmasını gerektirebilir.
Aynılaşmak, Farklılaşmak
Yaşadığımız zaman diliminde ve dünyada dede, oğul ve babanın aynı iş şartlarını paylaştığı durum çok eskilerde kaldı. Bugünün iş dünyasında aynılaşanlar var ama gidişatı farklılaşmalar ve değişimler belirliyor. Her ne kadar farklılık yaratmanın gereklerinden söz edilse de; öyle görünüyor ki, dünyanın genel gidişi tercihini aynılaşmadan yana kullanıyor. Aynılaşmanın etkilerini sınai üretimden kültüre kadar pek çok alanda gözlemek mümkün. Bu sürecin taşıyıcısının, yeni bilişim ve iletişim teknolojileri olduğuna kuşku yok.
Mal ve hizmet üretimi konusunda dünyanın her noktasında kıyasıya bir yarış var. Bilginin de hızlı dolaşımı nedeniyle mal ve hizmet üretimi için kullanılan yöntem ve teknikler de aynılaşıyor. Dolayısıyla Güneydoğu Asya’da, Ortadoğu’da, Kuzey Amerika’da ya da Avrupa’da aynı özelliklere sahip benzer kalitelerde ürünleri bulmak mümkün. Ürün benzer olunca geriye sadece fiyatta farklılık yaratma şansı kalıyor. Tüketici açısından fiyat dışında bir farklılaşma imkânının kalmadığı bu duruma emtialaşma adı veriliyor.
Emtialaşma
Emtialaşmanın üretici sanayici açısından önemi, biteviye maliyetleri düşürme zorunluluğu… Maliyetleri, düşen piyasa fiyatlarından daha hızlı düşüremediği durumda ise kârlılık düşmek durumunda kalıyor. Giderek sıfıra yakın kâr oranlarına razı olan işletmeler ise an be an bir kârsızlık bataklığına doğru savruluyorlar. İşletme ve yönetim kültürü konusunda yetkinlikleri olmayan kuruluşların hızla yok olmalarında bu olgu, yüksek etkili bir faktör oluyor.
Dünya ekonomisini gözünüzün önüne getirin. Yerkürenin neredeyse her noktasında aynı özellik ve kaliteye sahip ürünler var. Kârlar düşüyor. Düşen kârlara karşı işletmelerin yapabileceği tek şey, daha fazla mal satmak… Bu durum ise pazarın ve müşterinin göreceli değerini artırıyor.
Ne Yapmalı?
Böyle bir durumda ne yapmak lazım? İlk akla gelen, iş ve pazar bulmak oluyor. Basit gibi görünse de; tatmin edilmesi gereken ihtiyaç budur. Ne yazık ki; dünya üretiminin uğradığı dönüşüm nedeniyle fiyat açısından rekabet etmemiz giderek zorlaşıyor. Özellikle işgücü ve enerji açısından bizden daha avantajlı başka ekonomiler var.
Fiyat dışında farklılaşma imkânının kalmadığı durumlarda belli başlı iki çözümden söz edebiliriz. Bunlardan birincisi markalaşmak, ikincisi ise yenilikçiliktir –yani inovasyondur. Küresel markalar yaratmanın kolay olmadığı ortada. Yurtdışında iş yapan veya başka ülkelere mal satan firmalarımız olmakla birlikte küresel marka olabilen örnek bulmak kolay değil. Kendilerini dünya markası ilan eden bazı kuruluşlarımızın bu iddiaları, ulusal pazar dışında fazla bir anlam ifade etmiyor. Yurt dışında mal satmak ile küresel marka olmak arasında dağlar kadar fark var.
İşin sırrı; maliyetleri düşürmekten yeni ürün geliştirmeye, yeni pazarlar bulmaktan daha verimli çalışma yöntem ve tekniklerine kadar yenilikçi olabilmekte. Yeni iş modelleri bulmak gerekiyor. Alışkanlıklarla, geçmişten kalan usullerle ve ‘aile büyüklerimizin’ işletme kültürü üzerine bize miras bıraktıkları ile Küresel Çağ’da kalıcı olmak, büyümeyi sürdürmek ve geleceği yakalamak mümkün değil.
Tam bu noktada cevaplamamız gereken önemli bir soru var. Farklılaşmanın, yeniyi geliştirmenin ve inovatif olmanın önemi konusunda kuşku yok. Bunu nasıl sağlayacağımız ise ikna edici cevabı bulmuş değil. Nasıl başaracağız? Bunu düşünelim.