İnsan Ölçeğinin Dışına Çıkan Kent

İnsan Ölçeğinin Dışına Çıkan Kent

İnsan Ölçeğinin Dışına Çıkan Kent

Gürcan Banger

Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi - Ana Sayfa
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
LinkedIn’de izle

Çocukluğumda yaşadığım kentte pazar günleri ilerleyen saatlere kadar kimseler olmazdı. O yıllarda kent daha küçüktü. Nüfus daha azdı. Binalar daha az katlıydı. Kentin bittiği noktada tarlalar ve bahçeler vardı. Baharın geldiğini pek çok açıdan hissederdik. Kışın kar yağar, çatı kenarlarında buz sarkıtları oluşurdu. Şimdi artık kent kalabalık… Bazı cadde ve sokaklarda yürümek bile ciddi zorluk haline dönüştü. Pazar ile diğer günler arasında insan yoğunluğu açısından farklılık kalmadı. Binalar yüksek. Baharın kokusu yok. Eski kenti hatırlatacak her şey birer birer kaybolup gidiyor. İşin ilginci, insan ölçeğindeki kenti yok ettikleri için bazı yöneticiler kendilerini alkışlamamızı bekliyorlar.

İnsan Ölçeği

Kentin Geçmişi

Kentin geçmişini hatırlama konusunda çok iyi sayılmam. Ama hâlâ aramızda kentin –bir ömür içine sığabilecek– geçmişini bilip hatırlayanlar var. Az sayıda araştırmacı da bu kentin geçmişi ile ilgili bilgi–belge toplayıp derliyor. Kentin yakın geçmişi üzerine bilgi sahibi olanlarla bu alanda çalışma yapanları dinlediğinizde; konuşmalarının odak noktasını insanın oluşturduğunu göreceksiniz. Size geçmişte tanıdıkları veya büyüklerinden duydukları kişilerin ilginç yaşam öykülerini ve anekdotlarını anlatacaklar. Anlattıklarının, büyük oranda insan ölçeği ile belirlenmiş olduğunu hayretle göreceksiniz.

Bugünün şehrine baktığımızda ise bir ölçek ve anlayış değişikliği gözlüyoruz. Artık caddeler, binalar, köprüler, heykeller – her ne varsa kent mobilyası adına şehirde, tümü – insan ölçeğini aşmış gibi görünüyor. Kentte insan yapısı olan dev mekânlar, insanın kendisinden daha önemli hale geldi. Şehirden insan gitti, betonarme binalar geldi. Şehirden insan gitti, aynılaşmış insan kütleleri geldi. Şehirden insan gitti, şehri sanal tüketiciler işgal etti.

İnsan Ölçeğinin Dışına Çıkan Kent

Eski Zamandan Yeni Zamana

Eski zamanın nişan töreninin, evlenme veya sünnet düğününün özelliği, insanların mutluluğu idi. Kentte faaliyetler insanın duyguları üzerine kurgulanmıştı. Kentin mutluluğundan söz ederken, o kentte yaşayan insanların mutluluğundan söz ediyorduk. Hâlbuki bugünkü kentin mutluluğu, bir mülkiyet ve tüketim ilişkisi olarak anlaşılıyor. Tüketim algısı, mutluluk algısı ile eş tutuluyor. Büyük alışveriş merkezleri yapmak veya kenti basit ama devasa yapı ve mobilyalarla donatmak, kentli insanı mutlu etmek olarak anlaşılıyor. Günlük yaşamında kola içerek ya da herhangi bir marka saç şampuanını kullanarak ‘mutlu’ olacağı kafamıza kazınan kentli yurttaşın, bir beton ve plastik ucubesi haline dönüştürülmüş kentte mutlu yaşamı yakalayacağı varsayılıyor. İşin daha kötüsü; bu yanılsamaya ikna ve razı olmayanlar, şehrin haylaz çocukları muamelesi görüyor.

Bir kenti yaratan üreticiler ve tüketiciler var. Kentli yurttaşlar ile kurum ve kuruluşlar, var oldukları kentte yeniden üreterek ve üretilmişi tüketerek kent yaşamını her an yeniden kurguluyorlar. Bu süreçte caddeler, binalar ve beton – plastik yığını olan her şey, insan yaşamının sadece nesnelerini oluşturuyor. İnsanın kendisi, ne kadar sistemin dışına itilmeye çalışılsa da, gerçek anlamda şehrin öznesi olmaya devam ediyor. Bu nedenle ister sade bir yurttaş ister önemli bir kent yöneticisi olalım; bilmeliyiz ki, kent, insan odaklı olmaya devam etmelidir. Kentin mutluluğu, kentli insanın mutluluğudur.

İnsan Ölçeğinin Dışına Çıkan Kent

Yukarıda saydığım kentsel ihtiyaçlar ile aşağıda özetleyeceğim diğerleri, sadece yaşamın bir zaman kesitine ait özellikler değildir. Kent, bir canlı organizmayı andırdığından; bu ihtiyaçları şehrin geleceğe akan yaşamı boyunda sağlayabilmelidir. Bu nedenle bir kentin vizyona sahip olması ve farklı vadelerde gelişim planları olması önemlidir.

Kentin mutluluğu, o kentte çalışabilir insanların iş sahibi olmaları demektir. Kentin mutluluğu, o kentteki kişi ve kuruluşlar arasında kabul edilebilir bir gelir adaletinin var olması demektir. Bir kentin mutluluğu, o kentte yaşayan yurttaşların belli saatlerde ya da belli yörelerde sokağa çıkmayı kendilerine yasaklamayıp içeride veya dışarıda yaşamlarını güven içinde sürdürebilmeleri demektir. Bir kentte yaşamanın mutluluğunun, o kenti beton ve plastikten oluşan ‘çakma’ yapaylık ile doldurarak sağlanamayacağının anlaşılması gerekiyor. Kent, insan içindir. İnsan ölçeğinde kalmayı sürdürmelidir. Kent, o eski günlerdeki gibi –florasıyla, faunasıyla ve insan unsuruyla– çok yönlü ve çok ilişkili bir doğal yaşam çevresi olmalıdır.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

GÜRCAN BANGER, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Elektrik yüksek mühendisi. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Halen Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net danışmanlık ve eğitim firmasında proje koordinatörüdür. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak bloglarında (http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor.
Bu yazı Kent, Kent ve Kentleşme, Yaşam, Yaşam çevresi kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir