BİR: Geçmiş bilgi ve deneyim birikimimiz ile duyularımıza bağlı olarak kendimize özgü bir ‘zihin haritası’ oluşturuyoruz. Bundan sonra dünya konusunda edineceğimiz tüm enformasyonu oluşturduğumuz bu zihin haritasına göre ‘konumlandırıyoruz’. Dolayısıyla her ‘olay’, zihin haritası farklı olan her bireyde farklı algı ve tepki biçimleri doğuruyor. Özetle; farklı zihin haritalarımıza bağlı olarak, hepimizin ‘doğruları’ birbirinden farklı olabiliyor. Dünyanın kendisini değil; ama kendi oluşturduğumuz gerçekliği (zihinsel haritayı, bu haritaya uygun olanı) algıladığımız için bunu da (herkesin kendi ‘doğrusu’ olmasını da) olağan bir ‘gerçekleşme’ olarak kabul etmek gerekir.
İKİ: İnsanın en basit ve temel öğrenme yolu karşılaştırmalar, kıyaslamalardır. Bu nedenle siyahı beyazı, ışığı ve gölgeyi karşılaştırarak, ama ikisini birden aynı anda öğrenir. Siyahı ve beyazı grilerle karşılaştırmaya başladığında ise hem öğrenme süreci hem de genel anlamda insanın kendisi yaşam deneyimi açısından zenginleşir. Renkler, yeni kıyaslama imkânları ve öğrenme fırsatları yarattığından yaşamı zenginleştirir; bu nedenle ‘renklendirme’ sözcüğünü olumlu anlamda kullanırız.
ÜÇ: Bir başarı öyküsünü takdir edebilirsiniz. Ama okumaya daha başında bir ‘hayran’ olarak başlamayın. Böyle bir bakış açısı, ‘at gözlüğü’ görevi yapar. Bir miyopi yaratır.
DÖRT: Yaşadığımız süreci, denizde yüzen bir kayığa benzetebilirim. Teknoloji sayesinde çok daha güçlü motora sahip bir deniz taşıtına dönüştürüyoruz. Ama teknolojideki gelişmeye eşdeğer bir hızda denizdeki suyun miktarı da azalıyor. Sanallaşarak değersizleşmenin –teknolojik kolaylaştırma adına kolaycılığın– farkına varamazsak elimizde çok güçlü motoru olan bir deniz taşıtını varlığa rağmen onu yüzdürecek bir deniz olmayacak.
BEŞ: İletişimin özü, ilişkidir. Bir başka deyişle; iletişimi değerli kılan, bir uçtan bir uca taşınan mesajın kendisidir. O mesaj içeriğini, derinliğini, anlam ve değer üretme özelliğini yitirirse mesajı hangi kanaldan ne kadar yüksek hızda ilettiğinizin de bir ‘hikmet-i harbisi’ olmaz. Teknolojik kolaylaştırma, tam da bu noktada –kapitalist tüketim motivasyonunun artırılması güdüsünün de etkisiyle– insani kolaycılığa (konformizme) yol açarak bu ‘beklenmeyen’ durumu oluşturuyor. Teknolojinin yarattığı yeni ortamlarda daha hızlı ve daha geniş alana yayılmayı hedefleyen iletişim çabasıyla iletişimin özü –yani ilişkinin kendisi– sığlaşıp, yüzeyselleşip yok oluyor.
ALTI: Bilişim, iletişim ve sanallaştırma teknolojileri, sanatsal ve kültürel eserlerin yayılımında çok uygun imkânlar getirdi. Estetik anlam ve değerler ile bunların algılanıp özümsenmesi teknolojideki gelişime eşdeğer bir yükselme gösterdi mi? Hayır. Muhtemelen gelişimin teknolojik boyutuna verdiğimiz ağırlığı estetik olanlara veremedik. Belki de teknolojinin geldiği nokta ile eski estetik değer ve anlam biçimlenmeleri uyuşmuyor.
YEDİ: İnsan, insanla tartılmaz. İnsan, ne terazi kefesinde mal olur ne de diğer kefede dirhem. Eğer insanı insanla tartacak –insanı mal ve dirhem edecek– bir terazi olsa neler olurdu, düşünebiliyor musunuz? Örneğin malı mülkü çok olanı, az olandan değerli bulmamız gerekebilirdi. Çok okumuş veya çok bilgili olanın, az okuyabilmiş olandan daha makbul bulmamız gibi bir durum ortaya çıkardı. İyi konuşanı, belagati daha düşük olandan daha kıymetli kabul etmemiz ihtiyacı doğabilirdi.
SEKİZ: Eleştiri hakkı, çalışmaktan doğar. Eleştirirken ve yorum yaparken, “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” konumuna düşmemek gerekir. Başkaları hakkında ağızdan çıkan her söz veya klavyeden tuşlanan sözcük, bir günah ya da sevap oluşturur. Başkasını eleştirirken kişinin verdiği mesaj, “Ben seni eleştiriyorum ama senden gelebilecek olana da açığım” demektir.
DOKUZ: Mutlu olmak, gizem dolu bir ormanda yürümek gibidir. Her adımda karşımıza, çözmek üzere bir bulmaca çıkar. Bulmacanın çözümü, seçimlerimizdir. Tercihlerimizi nasıl yaptığımız, bir yandan bir sonraki bulmacanın zorluk düzeyini belirlerken, bir yandan da mutluluk enerjimize olumlu ya da olumsuz katkı yapacaktır.
ON: Mutlu olmak, gizem dolu bir ormanda yürümek gibidir. Her adımda karşımıza, çözmek üzere bir bulmaca çıkar. Bulmacanın çözümü, seçimlerimizdir. Tercihlerimizi nasıl yaptığımız, bir yandan bir sonraki bulmacanın zorluk düzeyini belirlerken, bir yandan da mutluluk enerjimize olumlu ya da olumsuz katkı yapacaktır.