İran’da Neler Olmuştu?
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Eğer tarih bir bilim dalı olarak, olayların arka planındaki sosyal ve ekonomik faktörleri dikkate almazsa, sadece bir hikâyeler manzumesi olur. Tarihin asal görevlerinden birisi, gerekli sosyal ve ekonomik altyapı ile bağlantıları da kurarak insanlara gelecek konusunda karşılaştırma imkânı vermesidir. Bu nedenle (geçmişte uzunca yazdığım) DP iktidarında neler olduğu veya ‘İran Devrimi’ sürecinin gelişimi, doğru bakış açısını edinerek gerekli dersleri çıkarmak için önemlidir.
Gelelim konumuza. Muhammed Rıza Şah Pehlevi, İran’ın son ‘anayasal monarşik’ lideridir. İran tahtına çıktığı 1941 yılından İran’dan ayrılmak zorunda kaldığı 1979 yılına kadar Batıcı ve Amerikancı bir siyaset izlemiştir.
Pehlevi’nin iktidar döneminin birkaç önemli olayını hatırlamakta yarar var. İran tarihinde Pehlevi tarafından 1956’da kurdurulan SAVAK isimli CIA destekli gizli polis örgütünün önemli bir yeri olmuştur. Yine 1963’te başlatılan ABD destekli Beyaz Devrim isimli (başarı açısından yetersiz) ulusal kalkınma programını da anmak gerekir. Pehlevi, 1975’te çok partili siyasal sistemi ortadan kaldırarak kendi denetimindeki partiyi İran’ın tek yasal siyasal örgütü olarak ilan etmiştir ki, bunu da bilmek gerekir.
İşler yolunda gittiğinde monarşik liderler konusunda fazlaca şikâyet olmuyor. Ama Pehlevi döneminde İran’da uygulanmaya çalışılan Beyaz Devrim, beklenen sonuçları veremedi. Ekonomideki sorunlar büyümeye başladı. Gelir dağılımı yoksullar aleyhine ciddi biçimde bozuldu. Pehlevi, yükselen muhalefeti gizli polis örgütünü kullanarak baskı ile durdurma yolunu seçti.
İşte; bu süreçte başta yoksullar olmak üzere halkın dine yönelmeye başladığı ve mollaların yanında yer aldığı gözlendi. Halk muhalefetinin bir sosyal devrime dönüştüğü süreçte liberal ve sol kesimlerle dinî gruplar Pehlevi’yi devirmek için birleştiler. Şah’ın devrilmesinden sonra Ayetullah Humeyni iktidarı, önce kendisini destekleyen ama kendisinden olmayan kesimleri ortadan kaldırdı. Örneğin devrime etkin destek veren İran Komünist Partisi TUDEH’in pek çok üyesi idam edildi.
Bu dönemde Asya’nın bu bölgesinde İslamî grupları, SSCB karşısında avantaj elde etmek üzere destekleyen ABD’dir. Bir başka deyişle İslam’ın siyasallaşmasındaki en önemli faktörlerden birisi, ABD’nin bu bölgede uyguladığı (sonuçta binlerce insanın canına mal olan) politikalardır. Bu destek programı, ‘Yeşil Kuşak’ olarak isimlendirilir. Bu Amerikancı politika, SSCB’nin dağılması süreci ile birlikte ABD’nin aleyhine dönmüş; örneğin İran Devrimi ile birlikte ABD, çok önemli bir müttefikini kaybetmiştir.
Tabii ki; Türkiye’de yaşanan süreç, İran’la kronolojik bir benzerlik taşımıyor. Ama siyasal İslam’ın yükselmesine neden olabilecek bir ortamda muhtemel gelişmeleri dikkate almanın önemi var. Örneğin bu dönemde AKP iktidarının başta işsizlik ve gelir dağılımı olmak üzere ekonomik ve sosyal başarılar elde etmesini zorunlu kılan bir zaman dilimini yaşıyoruz. AKP’nin olası ekonomik başarısızlığı nelere mal olabilir, bunu düşünmek ve öngörmek zorundayız.
Gazeteci Taha Akyol 1996’da yazdığı bir dizi yazıda İran İslam Devrimi’ne doğru akan süreçle ile ilgili olarak M. L. Fischer’ın bir kitabından alıntılar aktarıyor: “Devrim, en azından erken aşamalarında İngiliz, Fransız, Amerikan ve Rus devrimlerinin klasik kalıplarını izlemiştir. Zenginliği artan bir toplumun birden ekonomik çöküntünün darbesini yemesi, sıkıntıdaki hükümetin sadece düşük gelirlilerden değil, fakat aynı zamanda lokomotif sektörlerden de zorla gelir temin etmeye kalkışması, böylece hükümeti desteklemesi gerekenlerin bile tepkisini çekmesi, neticede hükümetin meşruluğunu reddeden moral ideolojiye ağırlık kazandırdı ve hükümet daha da demoralize oldu.”
Hiç kuşkusuz; AKP iktidarı, Pehlevi’nin hükümeti değildir. Böyle bir tarihsel benzetme yapmak saçma olur. Ama unutulmamalıdır ki; AKP, Türkiye’de siyasal İslam’ın tek sahibi ve temsilcisi de değildir. Siyasal İslam, AKP’yi aşan boyutlarda olan ve uygun iklimde büyümeye devam eden bir ideolojidir. AKP’nin ekonomik alandaki başarısızlığı, siyasal İslam’ın kitlelerle cisimleşmesi için sadece vesile olacaktır. Öyle anlaşılıyor ki, (Türkiye’nin geleceği açısından) bugün yumurta küfesi AKP’nin sırtındadır.
Hocam konuyu farklı bir bakış açısıyla ele almışşsınız. Bir de Humeyni’nin başa geçtikten sonra yaptığı referandumlarla ve beraberindeki değişikliklerle hakimiyetini nasıl sağlama aldığı konusuyla, bugünün Türkiye’sindeki benzerliklere dayanan bir bakış var. İşte bir örnek; http://www.odatv.com/n.php?n=1979da-iran-da-evet-demisti-1909101200