İşgücünün Değişen Durumu
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Çağdaş iş kültürünün en önemli bileşenlerinden birisi işgücü, bir başka deyişle insan kaynağı… Her ne kadar teknoloji iş dünyasını etkileyecek dev adımlarla hareket etse de işgücünün rolünde eksilme olmuyor. İşgücünün kullanımı bir alanda gerilerken bir başka alanda öne çıkıyor. Bir ürün ya da hizmetin ortaya çıkması için gerekli olan unsurlara üretim faktörleri adı verilir. Klasik iktisat anlayışı bu faktörler arasında toprak, sermaye, emek ve girişimciliği sayar. Sonraki dönemde bilgi ve ilgili unsurlar da üretim faktörleri arasına eklenmiş.
Bugünün iş kültürü literatüründe ilgi görenler arasında iş kaynakları yönetimi, işletmede çalışanların kalıcılığının sağlanması ve yetenek yönetimi gibi konular var. İş dünyası düşünürlerinin ve yazarlarının işgücü konusuna gösterdikleri ilgi, işgücü, emek ya da insan kaynağı dediğimiz üretim faktörünün hâlâ önemini koruduğunu doğruluyor.
Değişen İşgücü Anlayışı
1970 öncesi dönemin özelliği, “bir işçi için bir iş” olarak ifade edilebilecek bireysel olarak tanımlanmış iş kavramının varlığı idi. Esnek üretim modellerine geçilmesi ile birlikte her işçi, bir takımın parçası olmaya başladı. Bu dönemde işler, bireyler yerine gruplara esas alınarak tanımlandı. Bu yeni durum, çalışanların tek başlarına başarılı olmanın yanında bir takım elemanı olarak başarı göstermeleri gereğini de doğurdu. Günümüzde iş süreçlerinde çatışma yönetiminin, liderliğin ve takım çalışmasının önemsenmesinin altındaki mantık budur.
Belli büyüklükteki firmalar açısından bir insan kaynakları bölümünün olmaması veya personel yönetimi için geliştirilmiş kurallar bulunmaması, bir anlamda ‘işletme kültürünün ayıbı’ olarak kabul ediliyor. Çünkü dün emek piyasasından sağlanan niteliksiz işgücü, bugünün yönetim ve işletme anlayışları uyarında yetersiz bulunuyor. Her çalışan için bir oryantasyon eğitiminin uygulanması, (her ne kadar iş dünyamız bu konuda yeterince başarılı değilse de) iş yaşamının olağan faaliyetlerinden birisi haline geldi.
Eğitim
Okulda alınan eğitimin, hızlı değişen bir dünya için yeterli olmadığı konusunda genel bir uzlaşma oluştu. Bu nedenle hizmet için eğitimin varlığı ve sürekliliği, yeni türden iş yaşamı için son derece önemli kabul ediliyor. Çağın anlayışı, insan yaşamı ile işgücü niteliğini de geliştirmek üzere eğitimin sürekliliği ihtiyacı açıkça ortada.
İşgücünün niteliğinin iyileştirilmesi ihtiyacının dayandığı birkaç nokta var. Öncelikle klasik iktisatçıların hayallerinden olan tam istihdama ulaşılmasının bir hayal olduğu hemen herkes tarafından kavrandı. İşsizlik olgusu, artık ekonomilerin net göstergelerinden birisi olarak literatürde yerini aldı. İşsizlik oranının aşağı veya yukarı hareket etmesi, hükümetlerin ekonomik başarı veya başarısızlığı olarak kabul ediliyor.
İşsizliğin tüm ekonomilerde ciddi bir sorun olarak var olması, iş bulabilmek için insanların yoğun bir yarış içine girmelerini gerektiriyor. Bu yarışta farklılaşabilmek ise yüksek nitelikli eğitim ihtiyacını artırıyor. Geçmişte devletin görev alanı içinde yer alan eğitim - öğretim, kamunun bu görevi tam olarak yerine getirememesi nedeniyle başka kurum ve kuruluşlar tarafından karşılanmaya başladı. Bu süreci başarıyla yöneten ülkeler bulunduğu gibi, devletin sektörden çekilmesi ile yozlaşmanın yoğun yaşandığı örnekler de var.
Değişen Şartlar
Reel sosyalizmin bir güç olarak bulunduğu dönemde, devletin de farklı konumlanması nedeniyle emek dünyası açısından bir dayanışma ve bilinç süreci yaşanıyordu. Bugün ise işgücü sektöründe verilen mücadele çok farklı bir görünüme sahip.
Geçmişte dayanışma üzerine kurgulanmış olan işgücü sektörü, günümüzde bir yarışma ve rekabet anlayışına sahip. Buna karşılık geleneksel sendikacılık emeğin korunup geliştirilmesinde (gerekli değişim ve dönüşümü sağlayamayarak) bu yarışma ve rekabetin çok gerilerinde kalmış gibi görünüyor.