İyi Olmak, İyilik Yapmak
Gürcan Banger
İyilik sözcüğünü günlük yaşamımızda ne çok kullanıyoruz? Nitelik açısından sıralamaya koymak istediğimiz şeylerin dile getirildiği her vesilede iyiden ve kötüden söz ediyoruz. İyi bir şey yaptığımızda da adına iyilik yapmak diyoruz.
İyilik yapmak, insan olmanın hallerinden birisidir. İyilik, herhangi bir beklenti ile değil; sadece insani bir duygu ile yapılır. İyilik yapan, iyilik karşısında -eğer yeterli olgunluk düzeyine erişmiş ise- teşekkür bile beklemez. Ama iyilik yapmanın bir insanlık hali olduğu gibi, iyilik yapanın da teşekkür etmesi yine bir insanlık hali ve gereğidir.
Size karşılığında hiçbir ödemek zorunda olmadığınız bir iyilik yapıldığında; en azından bir teşekkür borçlusunuz. Eğer bir teşekkürü sakınıyorsanız, kendinizde gözlemeniz ve denetlemeniz gereken bazı olumsuzluklar var demektir. Size hiç kimse mecbur olduğu için iyilik yapmaz. Mecburen yapılan da zaten iyilik olmaz.
Yaşam çevresine özen ve dikkat
Teşekkür gereğini unuttuğumuz gibi; bir iş arkadaşımızın özveri veya başarısını, bir yakınımızın sevgisini, bizi sevenlerin ilgisini gözden kaçırabiliyoruz. Ne yazık ki, bazen iş işten geçtikten sonra fark ettiğimizde, geriye sadece ah-vah edip üzülmek kalıyor. Eğer biraz şanslı isek, fark etmediğimizi geri dönüp yakalama fırsatımız olabiliyor. Ancak hasta olduğumuzda, sağlığın değerini kavrıyoruz. Erozyon geldiğinde, ağacın anlamını fark ediyoruz. Sevilen bir insan, yaşamın ufkunda kaybolduğunda, onunla daha dolu ve yoğun değerlendiremediğimiz zamanların derdine düşüyoruz.
Farkındalık
İnsanın kendisini geliştirme konusunda yapması gerekenler arasında, farkındalığın artırılmasını ilk sıralarda düşünürüm. Kişi, kendinin ve çevresinin ne denli farkında olursa, yaşam başarısının da o oranda yüksek olacağı kanaatindeyim. Tabii ki; farkındalık, çevremize şöyle bir göz atmaktan daha fazla bir şeydir. Emek ve akıl ile duygusal yaklaşım bir arada, doğru bir karışım olarak kullanmak gerektirir.
Sadece kitap okuyarak insanları tanımak mümkün değildir. İçinde insan unsuru olan konuları kavramak için, insanlarla zaman geçirmek ve insanlar arası tonları fark etmeye çalışmak gerekir. Bu iletişimi kurarken de sabırsız olmamak ön koşuldur. Kendimizi, sabrı ve dikkati bir bilge gibi kullanma yönünde zorlamamız gereken durumlar olabilir.
Eğer insanlarla iletişim bir daire ise, kendimizi ne bu dairenin merkezine, ne de dairenin dışına koymalıyız. Kendimizi merkeze koyarak yapılan bir iletişim, kendimizden başkası olmaz. Böyle bir durumda başka insanları tanıyıp öğrenmek yerine, kendimizi -bir genetik kopya gibi- tekrar etmiş oluruz. İnsanları tanımaya yönelik bir iletişim, eşitlerin iki yönlü, apoletsiz bilgi, fikir ve duygu alışverişi olmalıdır.
Körler ve sağırlar
Eğer yukarıda sözünü ettiğim dairenin dışında yer alırsanız, bu kez “Körlerle sağırlar, birbirini ağırlar” türünde bir iklimin oluşmasına neden olursunuz. Bir iletişimde tümüyle dışarıda kalarak, kişisel gelişiminize katkı koyacak deneyimler elde etmeniz mümkün olmaz. Dışarıda durmak, objektif olmak anlamına gelmez. Objektif olmak, iletişim sırasında yargılamamaktır. Karşı tarafın yaklaşımını, kendi sistematik bütünlüğü içinde önyargısız olarak anlamaya çalışmaktır.
Bu söylediğim, ayırım gözetmeden herkese karşı aynı yansız tavrı göstereceğimiz anlamına gelmez. Sadece bir yargıya veya karara varmadan önce, yeterli bilgi edinilmesi gereğini ortaya koyar. Acele ile varılmış yargılar, geçmiş deneyimlerimizin olumsuz bir sonucu olarak yansıyabilir. Ama kişinin kendi geçmişinin olumsuzluklarından kurtulması da, hiç kolay değildir.
Kusurlarımızı örtmek yerine onların gün ışığına çıkmalarını sağlamak, duygusal yaşamımızın çok daha uzun ömürlü olmasını sağlayacaktır. Bir de; düşünün bakalım; son günlerde kimlere teşekkür etmeyi unuttunuz?
İyi olmada zafiyet
Eğer iyi insan olma özelliğinden zayıf ve eksik nasiplenme diye bir olgu varsa, buna medeniyetsizlik demek yanlış olmaz. Eğer medeniyetsizlik diye bir olgu mevcutsa ve bunun bin türlüsü varsa; hiç kuşkusuz, bunların tümünde saygı, hoşgörü ve empati zafiyeti var demektir.
Ne çok okuyarak ne de çok yaşayarak iyi insan olunabilir; olsa olsa okumuş veya çok yaşamış olunur. İyi insan olmak için okuduğundan ve yaşadığından, yaşadığının başarılısından ve başarısızından olumlu dersler çıkarmak gerekir. Bu dersleri de zihnin tozlu raflarına kaldırmak yerine insanın kendisine gerekli değişimi sağlamak üzere kullanması lazım gelir.
Ne çok okumak, ne çok yaşamak ne de yüksek görevler almış olmak, insan olarak üstün melekelere sahip olmak için yeterli değildir. İnsan kendi medenilik konumunu görmek için yalnız kendi aynasını kullanmamalı, başka insanların aynalarında da nasıl görünebildiğini bilmelidir. Hatta iyi insan olma mertebesine ilişkin kararda diğerlerinin aynaları öncelikle hak ve hukuk sahibi olacaktır.
Medeniyetli ve iyi insan olmanın şartlarından birisi, yaşam çevresi ile olumlu ilişkiler kurabilmek. Buna insanlardan diğer canlılara ve çevremizde cansız görünen her ne varsa onları da dâhil ediyorum. Çünkü iletişim kurmak yaşamı anlamlandırmak manasına geliyor. Hele ki, yaşam olumlu anlamlandırılmaya başlandığında, yaşam sevinci artıyor ve tüm olumsuz şartlara rağmen yaşamanın tadına varılabiliyor.
İletişimsiz yaşam mümkün değil
İletişimsiz bir yaşam mümkün değil. Yaşam çevresiyle iletişim kuramayan kişi, bu ihtiyacını kendisiyle konuşarak gidermeye çalışıyor. İnsanın yalnız kendisiyle yetinmesi ise iyi insan olma açısından bir risk ve medeniyetsizliğe açılan bir kapı olabiliyor.
Kent içinde veya kırsalda yürümeyi severim. Bu yürüyüşlerim sırasında bir iş yapanlara “Kolay gelsin” demek hoşuma gider. Yolda karşılaştığım tanışlarıma gülümseyip “Merhaba” demek ne hoştur! Kimi zaman yolda karşılaştığım muhtemelen benden yaşlı bir amca, “Hayırlı günler” dediğinde içimi bir sevinç alır; o kısacık anda yaşamla bağlarımın sağlamlaştığını hissederim.
Lao Tzu, MÖ 6’ncı yüzyılda yaşadığı söylenen bir Çinli düşünürdür. Yaşam çevresiyle doğru iletişim kurmanın değeri ve önemi konusunda şunları söyler: “Kişi, iletişimde iyi ise onda aceleci sözlere rastlanmaz; fakat her bir sözcük olumlu ve dengeli bir anlama sahiptir.” Yaşamda karşılaştığımız olay ve kişilerle ilgili aceleci söz ve davranışlar göstermek, yaşamla bir iletişim zafiyetine işaret eder. Böyle davranan çok okumuş veya çok yaşamış olsa bile yaşamın kendisi hakkında cahil demektir.
Dünya birlikte yaşamayı ve iletişim kurmayı başardığımız ölçüde daha anlamlı oluyor. Kendi önyargılarımızla kendi başımıza yaşamaya çalıştığımızda ise bir Medeniyetsizlik Cehennemi’ne dönüşüyor. O cehennem ki; eninde sonunda orada her medeniyetsiz bir kor ateşte yanacak. Yaş ve okumuşluk düzeyi ne olursa olsun acilen kendini fark etmek ve değişim için çeki düzen vermek gerekiyor.
Son söz: Yaşam çevrenin farkında ol; canlı yaşama değer ver; insanlara sevgi, saygı ve ilgi göster!
tek kelime ile ”muhteşem” olmuş
Değişik bakış açıları kattı, teşekkür ederim