İyilik Üzerine Aforizmalar

Gürcan Banger

BİR: Giderek tükenen geleneksel kültür unsuru, iyilik yapmayı yarına bırakmayı adeta yasaklar. Öğütleri daima iyilik yapmanın yaşamın olağan unsurlarından birisi olmasıdır. Bu nedenle Şirazlı Sadi bugün ile yarın arasında iyilik ile bir bağlantı kurarken, “İyilik yapmayı bugünden yarına bırakmamalısın çünkü yarın geldiğinde sen olmayabilirsin” der.

İKİ: Tarih okumalarımız bize öyle gösteriyor ki, iyiliğin gerçek özünün kaçırılması pek de yeni bir şey değil. 8’inci yüzyılın İslam bilginlerinden Ömer bin Haris bu konuda şunları söylüyor: “Eskiden iyilik yaparlardı, söylemezlerdi. Sonra; hem yapmaya, hem de söylemeye başladılar. Şimdi ise yapmıyorlar, fakat söylüyorlar.” Söylendiğinden bu yana onüç yüzyıldan fazla geçmiş olan bu sözden hâlâ öğreneceklerimiz olmalı.

ÜÇ: Koşuşturmalı bir yaşam sıradanlığı içinde yanlış yapmak fırsatı her gün sayısız defa ‘elimize geçiyor’. Yaptığımız yanlışların kendimize olduğu gibi başka insanlara zarar verme ihtimali de çok yüksek. Ama gerçek anlamda bir iyilik yapma fırsatı, belki de ancak yılda bir kez önümüze geliyor. İşte; bu nedenle iyilik fırsatını kaçırmamak gerekiyor. Bir karşılık beklemeden iyilik yaparak hem kendi değerimizi hem de kendi mutluluğumuzu artırıyoruz.

DÖRT: İyilik yapmanın en basit tanımı ihtiyacı olana destek olmak değil mi? Ama bu destek sırasında asla kaybedilmemesi gereken öz, adalet duygusu olmalı. Bir başkasının hakkı olan veya kamunun malı olan bir nesneyi haksız biçimde birisine aktararak iyilik yapmış olmayız. Bu nedenle iyilik yapan kişinin ne yaptığını bilecek ölçüde erdemli, bilinçli ve güçlü olması gerekir.

BEŞ: İnsanın belki de doğumundan ölümüne kadar gerçekten sahip olduğu tek şey kendi yaşamıdır. Bu nedenle insan için önemli sorulardan birisi “Bugün kendin için ne yaptın?” sorusudur. Kendisi gelişemeyen bir ağaç başkaları için ne meyve ne de gölge verebilir.

ALTI: Fedakârlık konusunda pek çok kişiden farklı düşünüyorum. Çoğu zaman fedakârlık pasifist bir unsur olarak ele alınır. Kişi, kendi yaşamını başkaları için sınırsız ve kısıtsız şekilde harcar. Hâlbuki bir derenin suyu sonsuz değildir. Kaynak kuruduğunda, dere de akmaz olur. Benzer biçimde fedakârlık olgusunu kişiyi kurutacak hale getirmemek gerekir.

YEDİ: Fedakârlık, insanın kendi yaşamını (sahip olduğu ilk ve tek şeyi) feda etmesi anlamına gelmez. Asıl olan, yaşamın sürdürülebilirliği çerçevesinde iyi şeyler yapabilmektir. İyiyi yapabilmek için ise önce sağlık gerekir. Kendisi ve çevresi için bir şeyler yapmayı öngören kişinin, öncelikle kendi beden, zihin ve duygu sağlığına özen göstermesi gerekir.

SEKİZ: İnsanlık tarihini incelediğinizde en fazla istenen olgulardan birisinin güç olduğunu görürüz. Savaşta ve barışta insanlar gücü elde etmek ve ona sahip olmayı sürdürmek için pek çok girişimde bulunmuşlar. Mutluluk veya acının büyük bölümü, gücün kullanımından kaynaklanmış. Mutluluğun kökenine baktığımızda; gücün doğru kullanıldığı durumlarla doğru orantı görmek mümkün oluyor. Gücü arıyor ve istiyorsanız, onu insanlığın hizmetinde ve zenginliğinin artmasında kullanacağınız yol ve yordamları da arıyor ve istiyor olmalısınız.

DOKUZ: İyilik yapmak, insan olmanın hallerinden birisidir. İyilik, herhangi bir beklenti ile değil; sadece insani bir duygu ile yapılır. İyilik yapan, iyilik karşısında teşekkür bile beklemez. Ama iyilik yapmanın bir insanlık hali olduğu gibi, iyilik yapanın da teşekkür etmesi yine bir insanlık hali ve gereğidir.

ON: Size karşılığında hiçbir ödemek zorunda olmadığınız bir iyilik yapıldığında; en azından bir teşekkür borçlusunuz. Eğer bir teşekkürü sakınıyorsanız, kendinizde gözlemeniz ve denetlemeniz gereken bazı olumsuzluklar var demektir. Size hiç kimse mecbur olduğu için iyilik yapmaz. Mecburen yapılan da zaten iyilik olmaz.

ONBİR: Ne çok okuyarak ne de çok yaşayarak iyi insan olunabilir; olsa olsa okumuş veya çok yaşamış olunur. İyi insan olmak için okuduğundan ve yaşadığından, yaşadığının başarılısından ve başarısızından olumlu dersler çıkarmak gerekir. Bu dersleri de zihnin tozlu raflarına kaldırmak yerine insanın kendisine gerekli değişimi sağlamak üzere kullanması lazım gelir.

ONİKİ: MÖ 6’ncı yüzyılda yaşadığı söylenen bir Çinli düşünür Lao Tzu, yaşam çevresiyle doğru iletişim kurmanın değeri ve önemi konusunda şunları söyler: “Kişi, iletişimde iyi ise onda aceleci sözlere rastlanmaz; fakat her bir sözcük olumlu ve dengeli bir anlama sahiptir.” Yaşamda karşılaştığımız olay ve kişilerle ilgili aceleci söz ve davranışlar göstermek, yaşamla bir iletişim zafiyetine işaret eder. Böyle davranan çok okumuş veya çok yaşamış olsa bile yaşamın kendisi hakkında cahil demektir.

ONÜÇ: Dünya birlikte yaşamayı ve iletişim kurmayı başardığımız ölçüde daha anlamlı oluyor. Kendi önyargılarımızla kendi başımıza yaşamaya çalıştığımızda ise bir Medeniyetsizlik Cehennemine dönüşüyor. O cehennem ki; eninde sonunda orada her medeniyetsiz bir kor ateşte yanacak. Yaş ve okumuşluk düzeyi ne olursa olsun acilen kendini fark etmek ve değişim için çeki düzen vermek gerekiyor. Yaşam çevrenin farkında ol; canlı yaşama değer ver; insanlara sevgi, saygı ve ilgi göster!

ONDÖRT: İyilik yapan neden kendi içinde güçlü olmalıdır? Bu sorunun çok da zor olmayan bir cevabı var. 18’inci yüzyılın Fransız yazarı Étienne Pivert de Senancour şunları söylüyor: “Zayıf olduğundan dolayı iyilik yapanlar, bir başka durumda kötülük de yapabilirler.” İnsan kendini bilmeli.

ONBEŞ: İnsan, ışıkla gölgeyi birlikte öğrenir. Doğum ve ölüm de birlikte öğrenilen iki gerçektir –bir anlamda yaşamın ilk ve son gerçekleri… Çoğu zaman doğum sevindirirken, ölüm bizi üzer. Ölüm, yaşamı anlamlandırıyor. Muhtemelen yaşam da ölüme anlam veriyor. Ölümü iyi anlamak, yaşamın kavranmasını kolaylaştırıyor. İyiliği ve kötülüğü de birlikte öğreniyoruz. Siyah ve beyaz birlikte varlar.

ONALTI: Her birimizin yaşamında yollar ve kapılar var. Az önce yaşamla ölüm arasındaki kapıdan söz etmiştim. Bu bağlamda iyilikle kötülük arasındaki kapıyı da hatırlayabiliriz. Bu kapıyı açıp da yüzünü kötülükten yana dönenin, geriye dönüşü zordur. Birkaç adım atıldığında ise kötülüğün dünyası bir amansız canavar gibi kişiyi yutmaya hazırdır. Kötülük kapısı aralanamaz; aralıktan göz ucuyla bakılmak istediğinde bile –bir daha kapanmaksızın– sonuna kadar açılma ihtimalini içinde taşır.

ONYEDİ: İnsanlar makamla yükselmez. Eğer kişi, bir makamın kendisini yücelttiği fikrinde ise onda bir olumsuzluk, eksiklik, zafiyet var demektir. İnsanlar makamlara hizmet etmek için gelirler. Kişiler makamlarla yücelmez; makamlar kişilerin birikim, deneyim ve uygulamalarıyla değer kazanır. Bu bilince sahip bir insan, yaşamı süresince elde ettiği başarılar ve eriştiği makamlar nedeniyle şımarmaz. Elde ettikleri, onun yaşam karşısındaki ağırbaşlılığını da geliştirir. Aynı şekilde sosyal olarak kaybedilenler karşısında haksız ve adaletsiz biçimde başkalarını suçlamaya ve karalamaya; hatta gereksiz başkaldırmalara yönelmez.

ONSEKİZ: Kötü ruh, dipsiz bir kuyuya benzer. Kötülüğü ruhuna tohum olarak eken kişinin düşeceği bu dipsiz kuyudan kurtulması hiç de kolay değildir. Bu nedenledir ki; başkalarına kötülük yapmayı alışkanlık haline getirmiş kişi, aynı zamanda kendi düşeceği dipsiz kuyuyu da kazmaktadır.

ONDOKUZ: Her birimizin yaşamında yollar ve kapılar var. Az önce yaşamla ölüm arasındaki kapıdan söz etmiştim. Bu bağlamda iyilikle kötülük arasındaki kapıyı da hatırlayabiliriz. Bu kapıyı açıp da yüzünü kötülükten yana dönenin, geriye dönüşü zordur. Birkaç adım atıldığında ise kötülüğün dünyası bir amansız canavar gibi kişiyi yutmaya hazırdır. Kötülük kapısı aralanamaz; aralıktan göz ucuyla bakılmak istediğinde bile –bir daha kapanmaksızın– sonuna kadar açılma ihtimalini içinde taşır.

YİRMİ: Herkesin olduğu gibi benim yaşamımda da iyi ve kötü insanlar oldu; yaşadığım sürece olmaya da devam edecek. Ama kötülük karşısında tarafsız kalmanın mümkün olmadığına inanıyorum. ‘Kötü ruh’ kabul ettiğimi, dilim affetse kalbim affetmiyor; aklım affetse gönül dünyam affetmiyor. Ama gene de o sonsuzluğa açılan kapıdan geçip giden ‘kötü ruh’ için –benim için zor da olsa– kendi dünyamın sözcükleriyle “İyi bilirdim” demeye çalışıyorum.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

GÜRCAN BANGER, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Elektrik yüksek mühendisi. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Halen Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net danışmanlık ve eğitim firmasında proje koordinatörüdür. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak bloglarında (http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor.
Bu yazı Aforizmalar, İyilik, Kişisel gelişim kategorisine gönderilmiş ve , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir