Kadınlar Değiştirebilir mi?
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Kadınlar, nüfusun yaklaşık yüzde 50’sini oluşturmakla birlikte istihdamda ancak yüzde 30 oranında yer almakta, karar ve yönetim mekanizmalarında ise yüzde 1 oranında temsil edilmekteler. Diğer yandan kadınları diğer sosyal topluluklardan ayıran önemli bir özellik var: “Erkek egemen düzende” toplumsal ve yaşamsal zorlukları önce insan, sonra kadın olarak iki kez yaşamak zorunda olmaları. Bu durum, kadınların düzeni değiştirmek için en azından iki kat nedenleri olduğunu vurguluyor. Demek ki, kadınların düzeni değiştirmek için yeterli nedenleri var; bir başka deyişle kadınlar, değiştirmek için gerekli gizil mantığa (rasyonele) sahipler.
Diğer ipuçlarına bakalım. Doğu’dan Batı’ya, kırdan kente, karadan denize doğru yoğun iç göç ve buna bağlı diğer sosyal süreçler kadının geleneksel yapısından çağdaş bir kimliğe doğru değişimini sağlamakta. 1950’lerde başlayan göç eğilimi, kırda yaşayan feodal nitelikli nüfusu kentlere taşıdı. Bir anlamda feodalite, kentteki (görece gelişmiş) kapitalizmi teslim aldı. Adeta tarih geriye gitti. Kırda yaşayan nüfusun yüzde 20’ye doğru yol alması ile birlikte bir U dönüşü zamanı gelmekte. Kentler giderek yeniden biçimleniyor. Kentlerin yeniden biçimlenmesi ise kadının yeni kimliğini oluşturmasında önemli bir etmen oluyor. Kadının ekonominin değişik katmanlarında giderek daha çok yer alması kimliğinde önemli değişmelerin başlıca nedenlerinden birisi. Kadının elde ettiği yeni ekonomik pozisyonlar, yeni demokratik pozisyonlara yol açıyor.
Göçün önemli etmen olduğu unsurlardan bir diğeri de siyasal iktidarda da gözlemlenen, siyasal İslam’ın büyüyüp genişlemesi olgusu. Bu olguya zamanın ve değişimin ruhunu gözden kaçırarak, demokrasinin onarılmaz kayıpları olarak korkuyla bakan kesimler, düşünceler var. Ancak İslami kesimin eğitimli ve çalışan kadınları, Doğu dünyasına özgü bir kadın hareketinin (bir tür Doğulu feminizmin) temellerini atacakları konusunda ciddi ipuçları veriyor.
Örneğin siyasal İslam, bir yandan gelişip genişlerken bir yandan da kadını ikinci cins sayan tavrından kaynaklanan kendi iç çelişkisini keskinleştirerek (kendine özgü çatlağını derinleştirerek) kadın sorununu genişletiyor. Bu durumu, yalnız Türkiye’de değil; İran ve Mısır gibi ülkelerde de gözlemliyoruz. Doğu ülkelerinde değişimin ve sekülerleşmenin ilk talipleri ve öncüleri çoğu zaman kadınlar oluyor. Doğu ülkelerinde yaşayan kadınlar ne ailenin, ne iş alanlarının, ne toplumun ne de demokrasinin ikinci sınıf katılımcıları olmayı reddetmeye başlıyorlar.
Yukarıda sözü edilen kadınlar lehine objektif koşullar varken kadınlar neden değişimde ve kendi temsillerinde etkili olamıyorlar? Sanırım, bu hedefe ulaşabilmek için ülke ve toplum koşullarını doğru anlayıp değerlendiren bir kadın söylemine ihtiyaç var. Bu söylemin Batı tarzı feminizmden de farkları olması gerektiğine inanıyorum.
Toplumsal modernleşme sürecimizi incelediğimizde kadın söyleminin diğer söylemler tarafından örtüldüğünü görürüz. Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında kadın söylemi, genelde ulusallık söylemi içinde erimiştir. Ulusallık söylemi içinde kadın yurttaşlardan kadınlıklarının önüne ulusal özlem ve beklentileri koymaları istenmiştir. Sol söylemde ise kadınlar, geleneksel kolektivist dünya anlayışı çerçevesinde kendilerini tam olarak ifade edememişlerdir. Sağ söylem ise kadınları ya pasifize olarak ya da ‘erkekleşerek’ var olan düzen ile uzlaşmaya sevk etmiş, bu süreçte kadınlar, “egemen erkek düzeninin” bir parçası olmuşlardır.
Kadınların toplumun etkili özneleri olabilmeleri için öncelikle ekonomik ve sosyal olarak yaşama ilişkin pozisyonlarda daha fazla yer almaları gerekmektedir. Bu bağlamda kadınların giderek artan oranda eğitimli olmaları, çalışan nüfus içinde daha yüksek istihdam payı almaları, ekonomik girişimciler olmayı istemeleri ve bu yolda çaba harcamaları vazgeçilmezdir. Kamuoyu soruşturmalarının da gösterdiği gibi, toplumumuzda iş yaşamı, en önemli eğitim araçları arasında yer alıyor. Diğer yandan özellikle sivil oluşumların kadın söylemi ve hareketine ilişkin tartışmalarını ve sorgulamalarını yerel ve ulusal düzeyde sürdürmeleri gereklidir. Özellikle yerel kadın hareketlerinin ve yerele uygun projeler yaratılmasının katkıları olacağını düşünüyorum.
Mücadele sürecinde kadınların yapacakları önemli hata, arasında kadın sorunsalını siyasal ve hukuksal bir dar alana sıkıştırmak olacaktır. Kadınlar ulusal ve yerel projelerle ekonomik yapıyı ve çalışma yapısını dönüştürecek eylemlilik içinde olmalıdırlar. Evet; kadınlar değiştirebilirler. Değiştirmelidirler.