Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Bir buçuk yaşını geçmiş olan bir erkek siyam kedim var. (Bu yazıyı yazdığımda durum böyleydi. Artık altı yaşında ve kendinden bir yaş küçük bir tane de erkek ‘kardeşi’ var.) Sokakta gördüğümüz kedilere oranla daha iri ve yapılı. Küçük boy bir panter havasında… Sanırım; ondan 1-2 kez söz etmiştim. Evde kimse olmadığı zamanlarda yalnız kalıyor. Her ne kadar bu kedi türü, uzun zamandır insanlara ait kapalı mekânlarda yaşıyorsa da; yalnızlığa alıştığını söylemek zor.
Siyam kedimin yalnızlık çekmemesi ve ona arkadaşlık etmesi için yaz ortasında ikinci bir erkek siyam kedisi aldım. Yeni yavru, henüz 4 aylık. İlki ile kıyaslandığında cüsse ve ağırlık olarak da çok küçük. (Bu yazıyı yazdığımda kedilerim sözünü ettiğim yaşlarda idiler. Şimdi 5 ve 6 yaşlarındalar.)
Büyük kedi, yavruyu ilk geldiğinde saldırgan bir tavırla karşıladı. 1-2 gün için bir arada yaşamalarının mümkün olmadığını düşünmüştüm. Daha sonra birbirlerine alıştılar. Bütün günü yan yana uyumanın yanında birbirleri ile oyun oynayarak geçiriyorlar. Birbirleri ile ‘güreş tutmaları’ konusunda onları ‘özgür’ bırakıyorum. Çünkü bu tür boğuşma oyunları onların doğasının bir gereği. Birbirleri ile oynadıkları bu ‘boğuşma oyunu’ ile doğal yaşama hazırlanıyorlar.
İlginç olan bir nokta var. Küçük kedi, hafif sıkletinin bir sonucu olarak daima altta kalıyor. Küçük yavru, her ne kadar büyük olanı ısırmaya ve alt etmeye çalışsa da; bu durum, asla değişmiyor. Daima küçüğe yönelik minik ısırıkları eşliğinde üstte kalan büyük kedi oluyor.
Küçük kedi, boğuşma sırasında canının yandığına dair küçük ‘miyav’ çığlıkları atıyor. Yanı başımda sürüp giden bu boğuşmaya engel olmak istediğim zamanlar oluyor. Küçüğü ‘kurtarmalıyım’ diye düşünüyorum. Sonra bu boğuşmaların onların doğası gereği olduğunu düşünüp ‘kurtarıp kurtarmamak’ arasında ikilemde kalıyorum. Boğuşmaya müdahale ettiğimde küçüğü kurtarmış olacağım ama bu kez de ‘doğanın hukukuna’ ve ‘kedilerin özgürlüğüne’ engel koymuş olacağımı düşünüyorum. Zor bir karar…
Kedilerin ağzı var dili yok. Büyük olan, ara sıra balkon kapısını açık bulduğunda komşuya kaçsa da; normal koşullarda her ikisi de benim istediğim gibi yaşamak zorundalar. Çünkü yaşadıkları mekânın egemeni benim. Olağandışı durumlar dışında nasıl bir yaşama sahip olacaklarına ve özgürlüklerini ne ölçüde kullanabileceklerine ‘ben’ karar veriyorum.
Hadi; işi biraz daha absürt hale getireyim. Diyeyim ki kedilere; “Ey kediler; ben size karşı demokrat davranmaya karar verdim. Bu ev içinde uykunuza, boğuşmalarınıza velhasıl genel anlamda özgürlüklerinize karışmayacağım. Canınız nasıl isterse öyle yaşayabilirsiniz. Yeter ki; evin birlik ve dirliğini bozmayın.” Sizce sonuç ne olur? Kedilerin yukarıda anlattığım yaşam modelinde bir değişiklik olur mu? Hayır, olmaz. Neden derseniz; cevabı basit… Çünkü büyük kedi, gücü elinde tutuyor. Evin içinde egemen olarak yalnız kediler kaldığında; güç, büyük siyam kedisinin elinde oluyor. Yavru kedinin, onun fiziksel güç uygulamasından kaçıp kurtulmak dışında bir seçeneği kalmıyor.
Demek ki; işin, benim onların hak ve özgürlüklerini tanımamdan öte bir yanı var. Belki de onları birbirlerini (yanlışlıkla da olsa) incitmemeleri için eğitmeliyim. Her an onlarla birlikte olamasam da; işin ‘bir arada ve barış içinde yaşam sistemine’ zarar vermeye başladığı durumlarda daha acil ve yaptırımcı önlemler almam gerekebilir.
Durum hep böyle mi kalacak? Tabii ki hayır… Yavru kedi, hızla büyüyor. Yakın bir zamanda gücü, büyük olan ile boğuşabilecek duruma gelecek. Ama bu gücü sağlayabilmesi için iyi beslenmesi (ve tabii ki benim mekânımda yaşadığından) iyi bakılması gerekiyor. Eğer küçük kedi yeterli desteği bulmazsa, büyük olanın iktidar baskısı altında ezilebilir. Böyle bir risk de var.
Kedilerin hikâyesi bitmez. İleride bir vesile ile yine yazarım. Bu sıralar eli kalem tutanların ciddi bir bölümü, İran ve Malezya hikâyelerine ‘takılıyor’. Hatta bu konuda bir İran yazısı da ben yazmıştım yaygın basından az önce. Bugün de kedilerimin öyküsünü anlattım size. Kıssadan hisse…