Kendi Hallerini Yaşamak ve Yazmak
Gürcan Banger
Yazmak, yaşama izler bırakmaktır. Yazarsın; daha sonraki bir zamanda sen ya da bir başkası senin bıraktığın izleri sürer. O ipuçlarıyla daha sonra nedenleri ve gerekçeleri bulmak için akıl yürütmeler heyecan vericidir. Kişinin kendisini yazması önemlidir, değerlidir. Eğer kendini durmaksızın geliştirmeyi başarıyorsa (o zamandan bu zamana öğrendikleriyle) o yazdıklarında bugünün açıklamalarını ve geleceğin öngörülerini bulabilir.
Yazalım. Kendimi en tedirgin, keyifsiz ve rahatsız hissettiğim anların başında, olayların denetimim dışında beni sürüklediği ve yönettiği zamanlar gelir. Bu tür durumlarda olayların beni de sürükleyerek akıp gitmesi, topraktan kökleri sökülmüş bir bitki gibi hissetmeme neden olur. Bir de; kendimi dağınık, içe dönük, dış dünya ile ilişkilerini kısıtlamış hissettiğim zamanlarım olur ki; en sevmediğim görünümlerimden bir başkası budur. İşin aslı, böyle zamanlar, kişinin fizik olarak veya zihnen dinlenme dönemleridir. İnsanın dıştan görünen yüzü, kayıtsız ve silik bir hal almakla birlikte; içeride küllerinin arasından yeniden doğabileceği bir yenilik hazırlığı sürmektedir.
Yaşama Direnmek Gerek
İnsanın alaca karanlık dönemlerinde yapabileceği en başarılı etkinliği, inatla başını yerdeki çamurdan gökteki yıldızlara doğru kaldırabilmesidir. Bir insan olarak başarılı sayılabilecek kişi, sadece dalganın yükselişe geçtiği zamanlarda başarılı görünen kişi değildir. Başarılı sayıp örnek alabileceğimiz kişi odur ki; dalganın inmekte olduğu zamanlarda da ışık vermeye, pırıldamaya ve yaşam sevincini zenginleştirmeye devam eder.
İnsanın kendini kötü hissettiği zamanlarda ortaya koyduğu en belirgin davranış, çevresiyle olan iletişimini kısıtlamasıdır. Hâlbuki bu tür zor durumlarda bile insan, iletişim kurma becerisini kullanabilir ve geliştirebilir. Ama zor zamanlarda iletişim başarısını elde edebilmek için kişinin, önce bunu başarabileceği gerçeğini kabul etmesi gerekir. Konusu ne olursa olsun; bir işte başarılı olmanın vazgeçilmez ön koşulu, bu işe olumlu niyet ve kabullerle başlamaktır. Bulunduğu durumu doğru kavrayan kişi, bunu olumlu niyet ve kabullerle pekiştirdiğinde önemli bir başlangıç kazanımını elde etmiş demektir.
Örneğin bir bina üretilirken, ilk işlerden birisi olarak yapının temelleri hazırlanır. Bir yapı için en önemli parçalardan birisi olan temeller, toprak altında kalmakla birlikte; yapının yaşamı boyunca ona destek veren, dolayısıyla onun ayakta kalmasını sağlayan önemli unsurlar olarak var olmaya devam ederler. Yapının temeli; bir kapı, bir pencere, bir mobilya gibi göze görünmez; ama toprağın altında görevlerini yapmaya devam eder. Kişinin bilinçaltı da bir yapının temelleri gibidir.
Başarıya İnanç
Kendisiyle ilgili konularda başarılı olmak isteyen insan, öncelikle başarı düşüncesini kendi bilinçaltına kazımak zorundadır. Böylece (yapının doğru yapılmış temelleri gibi) yeterince özümsenmiş olan başarı düşüncesi de, bilinçaltında sürekli var olarak kişiyi doğru yönlendirmeye ve teşvik etmeye devam eder.
Bazı arkadaşlarınızla konuşmalarınızın, nasıl da hızla bireysel olumsuzlamalara savrulduğuna hayret edersiniz. Bu tür kişiler, sıklıkla kendi şanssızlıklarından, yaşam koşullarının getirdiği kısıtlamalardan, beğenmedikleri beden özelliklerinden ve olumsuz buldukları zihinsel ve duygusal niteliklerinden şikâyet ederler. Daha başlarken; kendine olumsuz ve kötümser bakan bir kişinin, başarı şansı yüksek değildir. Kendine verdiği emeğin katkılarıyla başarıyı ve geleceği yakalamak isteyen kişi, öncelikle kendi hakkındaki olumsuzlamalarını değişim ve dönüşüm sevinciyle değiştirmelidir. Gelecek, kötümserliğin ve olumsuzlamaların üzerine kurulamaz.
Bedenine, zihnine, duygu dünyasına –özetle kendine– olumsuz yaklaşan bir kişiye, çevresindeki başka insanların da olumlulukla yaklaşmasını beklemek hayal olur. Şans, kendine ve dünyaya olumlu bakabilmeyi başaran için bir fırsattır. Şans, çoğu durumda bir bakış açısıdır.