Kendini Değiştirme Gücü

Gürcan Banger

Yaşama ‘ben’ olarak başlıyoruz. Her adımda kendimizi beceri ve yetenek olarak geliştiriyoruz. Ama bu süresi belirsiz yolculukta kendi başımıza değiliz. Yaşama ilişkilerle bağlanıyoruz. Önce aile ile başlayan ilişkiler manzumesi daha sonra arkadaşlar, meslektaşlar, tanışlar ve özel insanlarla devam ediyor. Tesadüfi veya zorunlu nedenlerle oluşan okul, iş, eğlence alanlarında oluşturup paylaştığımız ilişkiler var. Bu ilişkilerde düşünceleri ve duyguları paylaşıyor ve eylemlerde işbirliği yapıyoruz. İlişkilerimizi oluşturan demet içinde bir tanesi var ki, onu duygusal yönden ayırt edip daha anlamlı bulmamız ile öne çıkarıyoruz. Özel bir insanla böyle bir duygusal ilişki daha uzun ve derin birlikteliğe doğru yelken açabiliyor.

Bir duygusal ilişkide bulunduğumuz insana sunabileceğimiz en değerli armağanların başında, kendimizi geliştirip değiştirebilme gücü gelir. Bir sevgi ve bağlılık ilişkisinde yer alan taraflar kendilerini değiştirebilme becerisine sahip olduklarında, duygusal ilişkinin de uzun soluklu yaşayacak yeni beslenme noktaları bulması olağandır. İçe kapanarak, değişime yüz dönerek, kendi karakter özelliklerini karşıya dayatarak bir ilişkinin sağlıklı, uzun ömürlü ve keyifli olması mümkün değil. Sevgiyi yaşamak isteyen olmamız, gelişmeye ve değişmeye hazır ve istekli –bu yönde iyi niyetli olmamız– anlamına gelir. Gelişmeye ve değişime hazır olmak bir sevgi ilişkisinin de bir yaşam okulu olduğunu ima ediyor. Gerçek sevgi ilişkisi kişiyi değiştirir, geliştirir ve dönüştürür; bu olmuyorsa ilişkinin saygı, hoşgörü ve empati ile donanmış bir sevgi odağı üzerine kurulmuş olduğundan kuşku duymak lazım.

Bir Sade Yolculuk
Sadelik açısından bakarsak yaşam, basit bir yolculuğa benzer. Anlamlandırarak onu daha farklı hale getiriyoruz. Ama bazen aradığımız anlam, aşırı fiziksel beklentilere bağımlı kalıyor. Hâlbuki yaşamın güzel olması için eksiksiz olması gerekmiyor. Hayatın yaşla ve kısa erimli hazla değil, derinlemesine yaşamakla ilgili olduğunu gözden kaçırıyoruz.

Yaşamın her anında sınavlar var. Bunların bazılarında daha başarılı, kimilerinde ise başarısız olabiliyoruz. Başarı ve başarısızlık insanlar için. Yaşamın lezzeti, doğru yapılanlar kadar hatalardan da oluşuyor. Hataları olan bir yaşamın, atalet içinde ve tek bir dikili ağacı olmadan –maddi ya da manevi her ne ise o ağaç– geçirilen içi boş bir ömürden daha kötü olduğunu kim söyleyebilir?

Ünlü bir siyaset adamı, yaşamı bir bisiklete benzetiyor. Düşmemek için pedal çevirmeye devam etmemiz gerektiğine işaret ediyor. Yaşamın pedalını çevirmeye devam etmek, doğruların yanında yanlışlar yapılabileceğimize ikna olmak anlamına gelir. Her an daha kaliteli hale gelecek bir yaşam için yanlışlar ve başarısızlıklar kadar doğrular ve başarılar da ders niteliğine sahiptir. Çünkü yaşam, komediden trajediye kadar değişen farklı yönleriyle iyi öğreten bir kitaptır.

Eksilen Nefes
Yaşam kalitesini zamana, zamanın uzunluğuna veya kısalığına bağlamamak uygun olur. Çünkü iyi bir yaşam, uzun bir yaşamla eşdeğer değil. Çünkü her yaşamın kendisi, bir sonsuzlukla çevrili… Bizi saran sonsuz gizemin ruhunu yakalayabildiğimizde, yaşamın farklılığına yaklaşmış oluyoruz. İşte; bu nedenle yaşamın anlamı, yaşadığımız andadır. Her an, kendi anlamını kendi içinde taşıyor. Ne yazık ki, yaşamı anlamlandıranın kendimiz olduğunu hayli geç fark ediyoruz. Yaşamımızın unsurlarını anlamlandıranın kendimiz olduğunu fark edersek, o zaman yaşamımızın her biri bir anlam sonsuzluğu olan şimdilerden meydana geldiğini kavrayabiliriz. Bir anı kaçırmak, bir anlam sonsuzluğunu yitirmeye benzer. Yaşamın her anını yaşamak için ise zamanı yapay olarak hızlandırmaya çalışmamak gerekli.

Mevlana Celâleddin Rumî, kendi deneyim ölçeğinde yaşamın sırrı kabul ettiği bilgeliğe yaklaşmış bir derin anlamlar manzumesidir. Mevlana’nın yaşamın değerini sufi bilgeliği ile dile getiren, ‘kaçınılmaz biçimde eksilen nefese dair’ birkaç cümlesini hatırlayalım: “Kah cüzdanını, keseni para ile doldurmak kaygısı ile, kah iyi yemek içmek endişesi ile, bu aziz ömür geçip gitmekte, sayı ile verilen her nefes de eksilmekte.” Zaman bir avuç kum gibidir. Kaybetmemek için sıktıkça elinden daha çok kayar gider. Sıkmadığında ise tek tek taneleri rüzgâr savurur. Onu koruyup kollamanın, geliştirmenin sağlıklı yolları için emek vermek gerekir. Zamanı sevgi ile anlamlandırarak yaşamak lazım.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

GÜRCAN BANGER, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Elektrik yüksek mühendisi. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama, Endüstri 4.0 gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Halen Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net danışmanlık ve eğitim firmasında proje koordinatörüdür. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak bloglarında (http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor. Son yayınları: "Endüstri 4.0 ve Akıllı İşletme", Dorlion Yayınları, Eylül 2016; "Endüstri 4.0 Ekstra", Dorlion Yayınları, Mayıs 2017.
Bu yazı Anlam, Değişim, Kişisel gelişim, Yaşam kategorisine gönderilmiş ve , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın