Kent İçi Sorunlar ve Gerginlikler
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Kent, karmaşık ilişkilere sahip büyük bir sistemdir. Her örgütsel yapı da gördüğümüz tartışma ve çekişmelerin kentte de yaşanması kadar olağan bir durum olamaz. Bir sistemde farklı amaç ve hedefleri olan güç odaklarının var olduğu durumda ise çatışma kaçınılmaz olur. Önemli olan, bu çatışma eğilimini denetleyebilmek ve yönetebilmektir. Bunun ilk şartı ise (şikâyet etmek yerine) önce anlamak, sonra çözüm için girişimci olmaktır.
Çağdaş kentte ar-ge
Gelişmiş ülkelerin dikkati çeken özelliklerinden birisi; bilgiye, yüksek teknolojiye ve araştırma-geliştirme (ar-ge) faaliyetlerine yatırım yapmalarıdır. Bu yatırımcı yaklaşımın arkasındaki neden, giderek yükselen rekabet koşullarında yarışmacı üstünlüğü koruyabilmektir. Son yıllarda ar-ge konusunda yeni yaklaşımlar geliştiren ülkeler, maliyetlerini düşürmek amacıyla bu tür faaliyetlerini deniz aşırı ülkelere aktararak off-shore çözümler bulmaya çalışmaktadırlar. Böylece gelişmekte olan ülkelerde daha kolay bulunabilen genç ve gelecek ümidi veren insanlardan yararlanmak mümkün olmaktadır.
Son yıllarda üniversite ve yüksek okullarımızın Anadolu kentlerinde de yaygınlaştığını görüyoruz. Ne yazık ki, sayıları hızla artan üniversitelerimizin birincil varlık nedeni, bilim yapmak ve teknoloji geliştirmek değildir. Pek çok devlet ve vakıf üniversitemizin, ar-ge faaliyetlerinin henüz çok güdük olduğunu üzülerek görüyoruz. Çığ gibi büyüyen genç kuşağın, istihdam edilme sorununu çözemediğimizden sorunu, onları daha fazla okul sıralarında tutarak çözmeye -bir başka deyişe sorundan uzak durmaya- çalışıyoruz.
Giderek sayıları artan üniversitelerimizin, Batı’da olduğu gibi bölgesel ve yerel kalkınmaya daha fazla katkı koymalarını bekliyoruz. Bu tür yaklaşımların, orta vadede istihdam sorununun çözümüne de katkı koyacağından hiç kuşkum yok.
Bölgesel ve yerel kalkınma süreçlerinin bir parçası olmasını istediğimiz üniversitelerde yapılan çalışmaları izlemek ve mevcut araştırma içerik ve niteliğini görmek için Yüksek Öğrenim Kurumu’nun elindeki tez kütüphanesine bakmak yeterlidir. Ne yazık ki; yapılan çalışmaların pek çoğu, yaşanan bölgenin sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarının çok uzağındadır. Pek çok kentte üniversite ile ekonomi arasında karşılıklı etkileşim ve ortak çalışma ortamı oluşturulamamıştır.
İki üniversitesi olan ve üçüncüsü için değişik kanallardan çalışması süren Eskişehir de, elindeki akademik kaynakları ekonomi ve sosyal yaşamı zenginleştirmek için (bugünkü ‘janjanlı’ görünümüne rağmen) yeterince kullanmayan illerimizden birisidir. Hiç kuşkusuz; üniversitelerimizin ile olan katkılarını inkâr etmek mümkün değildir. Ama bu kurumların Eskişehir’e sağladığı kaynak akımlarıyla yetinmek çok büyük bir eksiklik olur. Çağımızda bilgi, üretim süreçlerindeki en önemli faktörlerden birisi olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle üniversitelerimizin ile olan katkılarını, çok daha büyük ve ivmelendirici boyutlarda görebilmemiz gerekir.
Üniversitelerimizin bölgesel ve yerel kalkınma sürecinde daha etkin rol alabilmeleri için, ekonomiye yön veren unsurlarla daha yoğun ve düzenli bir ilişki içinde olmaları gerekir. Bugün yapılan tüm çalışmalara rağmen ortak çalışmalar yeterli değildir. Bu etkileşimi sağlamak için sivil toplumun ekonomi alanında iş gören ticaret ve sanayi odaları ile iş adamı örgütlerinden yararlanılabilir. Üniversiteler bu kuruluşların katılımıyla birlikte -fonlanması örneğin odalar tarafından yapılan- enstitü tipi ortak oluşumlar gerçekleştirebilirler.
Bölgesel ve yerel kalkınmanın önemli unsurlarından bir diğeri, belediyelerdir. Ama örneğin Eskişehir özelini incelediğimizde; büyükşehir tipi yapılanmalarda, aynı kentsel mekânın birden fazla belediye tarafından yönetilmesinden kaynaklanan bir karmaşa doğmaktadır. Farklı düzeydeki belediyelerin farklı siyasi yönelimlere sahip olması, yerel çözümler bulunmasını zorlaştırmaktadır. Bu sıkıntının, ne yazık ki, kısa vadede kolay bir çözümü görülmemektedir.
Bölgesel kalkınma, öncelikle bölgede bulunan sosyal ve ekonomik aktörlerin bir araya gelişlerini zorunlu kılmaktadır. Bir araya geliş sürecinde temel ilke ise “İçeride dayanışma, dışarıda rekabet” olmalıdır.
Dayanışma, rekabet, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Vali
Yerel basının gazetelerinden birinde geçtiğimiz hafta sonu yapılan Kent Konseyleri toplantısı haberini hızlıca okudum. Haberin teması, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın toplantının ikinci gününde yaptığı sunuş ile ilgiliydi. Başkan sunuşunda Eskişehir Valisi’nin kentsel dönüşüm projesini mahkemeye götürdüğünden şikâyet etmiş. Mahkemeye götürülme nedeni ise bir mahalledeki kamuya ait sokakların da kentsel dönüşüm sürecine dâhil edilmesi…
Kentteki merkezî ve yerel kamu yöneticilerinin aralarındaki bu tür sorunları anlamakta zorlanıyorum. Bir kenti oluşturan paydaşlar arasında her zaman sorunlar ve tartışmalar olabilir. Ama bunu çok sayıda yabancının da olduğu Kent Konseyleri toplantısına taşımanın nasıl bir anlaşılabilir gerekçesi olabilir ki? Diğer yandan Vali’nin dönüşüm planına itirazı da çok haklı bir nedenden kaynaklanıyor. Başkan’ın bu konuyu deprem riski ile bağdaştırmasını biraz garipsedim. Vali’nin mevzuata uygun olmayan bir durumu görmezden gelmesi mi gerekiyordu? Eskişehir Valisi, “Aaa, madem deprem riski var; biz de kamunun malı olan sokakların dönüştürülmesini görmeyelim mi demeliydi?” Aile içinde çözülmesi gereken sorunları veya bunların bağlantılarını konuya taraf olmayan kişi ve kuruluşların önünde gerginlik yaratacak biçimde tartışmaya açmayı yararlı bulmuyorum.
Büyükşehir Belediyesi kanadında kendilerini eleştiren tüm kişi ve kuruluşları ‘düşman’ gibi algılama yönünde bir ‘gelenek’ oluştu. Kanımca; Büyükşehir kanadı başta Başkan olmak üzere gerginlik yaratma yerine (farklı görüşlere sahip kişi ve kesimlerle) çatışma yönetimi temelli bir görüşme, anlaşma ve uzlaşma yaklaşımı geliştirmeli. Bu kentin paydaşları arasında oluşan / oluşacak gerginliğin kente hiçbir yararı olmaz. Kent, belediye meclislerinden ibaret olmadığı gibi; herkes yerel yönetimlerle veya başkanlarla aynı görüşte olmak zorunda da değil. İşin özü; bu gerginliği kimin yarattığı üzerine kafa yorulacağına; herkes gerginliği düşürüp birlikte çalışma için adım atıcı olmalı.
Son söz: “Kızım, sözüm sana; ey bazı yerel basın, sen de anla artık!”