Kenti Neden Kalabalıklaştırmamalısınız?
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi - Ana Sayfa
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
LinkedIn’de izle
Bir kente yerleşmek veya ziyaret etmek üzere birini davet ediyorsanız, öncelikle durup düşünmelisiniz. İlk adımda kendimize doğru soruyu soralım: “Kente davet nasıl olur?” Eğer kenti duyusal (örneğin görsel) anlamda bir cazibe merkezi haline getiriyorsanız bu, bir tür davet sayılır. Herkes ‘cicilerinizi’ görmeye gelir. Bunu da, en ucuza gelecek biçimde yaparlar. Kalabalıklara bakarak, bir ‘turizm cenneti’ haline geldiğinizi düşünürsünüz. Ama gerçekte kazın ayağı öyle değildir.
Uzatmadan konuya girelim. Kent, dev bir ekonomik işletmedir. Bu niteliğiyle de (kent toplumunun sosyal sorumlulukları ve kamunun vazgeçilmez sosyal adalet görevleri ayrı tutulursa) ekonomik işletmelere özgü kurallara bağlı olması gerekir. Bu kurallar aynı zamanda bireysel sorumluluklar anlamına da gelir. Bunun bir başka okuması ise kentteki (yerleşik veya ziyaretçi) her bireyin kullandığı kaynağı, yerine geri koyması (veya yenilemesi) şeklindedir. Örneğin eğer bir ziyaretçi kente verdiğinden daha fazlasını tüketiyor ise burada adaletsiz bir durum var demektir. Günübirlik turizm olgusu, bu durumun en ‘seçkin’ örneklerinden birisidir. Kentte yerleşik olanlar açısından bir başka örneği ise (tüketen fakat üretmeyen) açık ve gizli işsizler oluşturur. Kentin biteviye daha kalabalık hale getirilmesi bu iki örneğe uygun sonuçlar oluşturur.
Ne Demiştim?
Bir başka yazımda şunları dile getirmiştim: “Kente gelen her yeni kişi (ya da kuruluş), hizmet alacağı için kente yeni bir maliyet getiriyor. Buna karşılık söz konusu kişinin (ya da kuruluşun) kente gelmesinden dolayı kent, yeni bir gelir kazanıyor. Bu kişi başına ek maliyet ile kişi başına ek gelirin eşit olduğu nüfus büyüklüğü, bir kent için optimal (en uygun) büyüklük olarak algılanıyor. İzlenimim odur ki; kentin altyapısının bugünkü haliyle nüfusun daha fazla büyümesi, Eskişehir’in ‘en uygun büyüklük’ noktasından uzaklaşmasına neden olmaktadır. Ya kentin altyapısına yeni ve ciddi yatırımlar yapılacak ya da Eskişehir daha fazla nüfus olarak (hızlı) büyümemenin yollarını bulacaktır.”
“Bu tür bilimsel ve kuramsal çalışmaların kentin gelişimi üzerinde kısa erimde net etkileri olmayabilir. Ama Eskişehir gibi kalkış (take-off) noktasına ulaşmış bir kentin vizyonunun saptanabilmesi için, optimal (en uygun) büyüklük çalışmalarının yakıcı önemde olduğunu düşünüyorum.”
Kalabalıklaştırmaya Gelmeden Önce Ne Olmalı?
Geçici veya yerleşik nüfusu zorlamadan önce, gerçekleşmesi gereken şöyle bir vizyon çizmiştim: “Yeni türden bir Eskişehir tahayyülü kuralım. Böyle bir kent öncelikle bir sermaye merkezi olmalı. Aynı zamanda sermayenin yönetildiği ve denetlendiği bir merkez özelliklerine sahip olmalı. Sermaye birikimini sağlamamış bir kent, işletme sermayesi olmadan yola çıkmaya benzeyen bir firmaya benzer. Dolayısıyla ne kalıcı ne de sürdürülebilir olur.”
“Yeni Eskişehir, bir üretim merkezi olmalı. Başta teknoloji olmak üzere buluş ve yeniliklerin geliştirildiği bir merkez olarak öne çıkabilmeli. Ayrıca kentte üniversiteler, ar-ge merkezleri ve sınaî işletmeler aracılığı ile üretilen bilginin organize yapılar aracılığı ile dağıtımı ve pazarlaması sağlanabilmeli.”
“Üretim yapan firmalar, ürün ve hizmetlerini küresel pazarlarda sunabilmeliler. Bu üretimin pazarda konumlanabilmesi için gerekli borsalar, iletişim ağ ve merkezleri, sigorta – muhasebe – danışmanlık firmaları, danışmanlık kuruluşları, tasarım ofisleri ve sektörel dış ticaret oluşumları bulunmalı. Bu türden büyük kurum ve kuruluşların acenteleri, bağlantı noktaları veya yönetim birimleri kentte var olmalı.”
Bir kentin; gelen geçici veya yerleşik nüfusu kaldırabilecek altyapısı, ekonomisi ve demokratik kültürü olmalı. Bunları başarmadan yapılacak her davet, yozlaşmaya katkı sağlar.