Kentsel Dönüşüm ve Kentin Kimliği
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Kentsel dönüşüm gündemi ile birlikte kentin kimliği konusu ile bir kez daha karşı karşıyayız. Kentin kimliği, hiç kuşkusuz kentsel dönüşüm kapsamında kalan konulardan ibaret değil; kentin bütününü kapsıyor. Kentin kimliği geçmişten geleceğe doğru kentin dokusunu ve yapısını koruyup geliştirerek ilerlemesi anlamına geliyor.
Kentsel dönüşüm projelerinde imar değişikliklerinin başta rant olmak üzere toplumsal ve kamusal olmayan esaslar üzerine temellendirilmesi, kentsel mekân kullanımında bozulmaya neden oluyor. Bu olumsuz sürecin yaşanmasının tek sorumlusu, değişikliklerden medet uman ‘rant kovalayıcıları’ değil. Sağlıklı birçok boyutlu gelişim planının olmayışı ve dar alanlarda özel planların hatalı kurgulanması gibi unsurlar nedeniyle üretilmiş sorunlar da olabiliyor.
Mekânsal Değişim
Günümüzde kentlerimizde gözlenen mekânsal değişim yaklaşımı, büyük ölçüde parsele dayalı bir anlayıştır. Kentin değişimi, parsel bazında ve / veya tek tek uygulamalar tarzında oluşur. Pek çok örnekte gözlediğimiz imar planı değişikliklerinin de ruhu budur. Parseli esas alan değişim anlayışı, kentsel mekân dönüşümünü denetlenemez hale getirmesi ile dikkati çeker. Her parselde farklı uygulama yapılmasından dolayı bir süre sonra bu değişim birikimi, istenmeyen bir nitelik değişimine neden olur. Kent yöneticileri ve plancıları, beklenmeyen toplam sonucu gördüklerinde şaşkınlık ifadesinden öte bir önleme başvurmazlar. Mekânsal değişimin tamamı incelendiğinde; hiç de hoş olmayan bir görünüm ve fonksiyonel yapılaşmanın yaratılmış olduğu fark edilir.
Böyle bir karmaşanın oluşmaması için; bir ‘bölgesel yapılaşma’ anlayışı oluşmalı. Bölgesel yapılaşma tasarımı anlayışı, mekânın yeniden düzenlenmek istendiği her bölgenin kendine özgü bir karakter ve tema oluşturmasını sağlar. Hiç kuşkusuz böyle bir yaklaşımın, öncelikle yeniden yapılaşmanın söz konusu olduğu adada veya alt bölgede yaşayan halkın katılımını ve sosyal rızasını içermesi gerekir. Böylece orada yaşayan halkın ihtiyaç ve talepleri ile uyumlu, toplamda bir tema oluşturabilecek bir mekânsal düzenleme mümkün olacaktır.
Bugün şehirlerimizdeki sorunların en önemlileri arasında imar ve mekânın yeniden düzenlenmesine ilişkin sıkıntılar yer alıyor. Pek çok yerleşimde planlama ve bütçeleme anlayışı gelişmemiş olmakla birlikte; imar uygulamalarına özen gösterilen yerlerde de bu konu, aşırı teknik biçimde ele alınıyor. Bu anlayış, bir kentin geleceğine yönelik mekân düzenlemesinin kentsel tema ve biçim, peyzaj, tarihin ve kültürün korunmasına ilişkin yaklaşımları ve tasarım mekanizmalarını ihmal etmesine neden olmakta. Kentin yeniden düzenlenmesi, sadece teknik olarak yapılabilecek bir işlemler dizisi değildir; bu süreç halkın katılımını, bağlılığını, duygularını ve mutluluğunu dikkate almak zorundadır.
Bir kentin tamamı, bir bütünlük oluşturmasa da; alt bölgeler ve buralarda tematik etkin cepheler oluşturularak bir kentsel uyum sağlamak mümkündür. Böyle bir kentsel mekân duygusunu yaratabilmek için öncelikle değişim fikrinde değişiklik yapmak gerekiyor. Çözüm ne şekilde olursa olsun o yerleşimin tarihten gelen ve geleceğe uzanan bütünsel kimliğini yitirmemesi lazım.
Bina Bazında Kimlik Konusu
Kentlerde önemli alanlardan birisi, tarihten süzülüp bugüne erişebilmiş olan geleneksel semtlerdir. Örneğin Eskişehir’in Odunpazarı semti bu seçkin örneklerden birisidir. Bu tür alanların bölgenin tarihi yapısı ile uyumlu bir şekilde geliştirilmesi gerekir.
Kentin değişik alt bölgelerini (örneğin adaları) bütünsel kimliğe uygun geliştirirken diğer yandan tek tek fiziksel mekânların (binaların) da bu anlayışa uyumlu olması gerekir. Binalarda uygunsuz renklerin, uzantıların, süslemelerin veya dışarıdan görülen aksesuarların kullanımın önüne geçilmelidir. Genel kabul görmüş ‘kimliğin korunması anlayışı’ çerçevesinde yurttaşlar, fiziksel mekânın içini kendi ihtiyaçlarına uygun olarak düzenleyebilmekle birlikte dış görünümde bütünsellik kuralına uygun olmak zorundadırlar. Belli bir tarihe sahip çağdaş kentlerde izlediğimiz durum budur.