Kentsel Sorunların Altyapısı
Gürcan Banger
BİR
Küreselleşme kavramı ile her an daha fazla ve çeşitli bilginin üretimi kadar bilginin gelişen medya organları ve İnternet de dâhil olmak üzere bilişim ve iletişim araçları ile daha hızlı yayılımı ifade ediliyor. Küreselleşmenin bir diğer önemli boyutu ise farklı ülkeler arasında ekonomik ilişkilerin yoğunlaşması ve bu uluslararası bağımlılık ilişkisi ile adeta yeni bir dünya ekonomisi yaratılmasını anlatıyor. 20’nci yüzyılın son çeyreğinden başlayarak uluslararasılaşmanın ve dış ticaretin öneminin artmasının birincil nedenlerinden birisi budur.
İç ve Dış Dinamikler
Küreselleşme, bilginin dünya üzerindeki yayılımını hızlandırırken, bu süreci daha etkin ve verimli kullanan ülkelerin kültürlerinin daha iyi bilinir ve kolay benimsenir hale gelmesini de sağlıyor. Böylece hızla gelişen bir kültür aynılaşması süreci yaşanıyor.
Küreselleşmeden olumlu etkilenen olduğu gibi; bu süreçten olumsuz etkilenen ülkeler ve kentler de var. Küreselleşmenin etkileri, söz konusu ülkenin ekonomik yönden gelişmişliği ile çok yakından ilgili… Eğer bir ülkede ekonomik, sosyal veya kültürel iç dinamikler, küreselleşmenin etkilerini değerlendirebilecek olgunluk ve güçte iseler, bu süreçten etkilenme biçimi de olumlu ve yararlı oluyor. Zayıf iç dinamiklere sahip ülkeler ise küreselleşmenin baskısı altında eziliyor; güç ve kimlik kaybına uğruyorlar. Özetle; iç ve dış dinamikler arasındaki etkileşme ve denge durumu, küreselleşmenin etkilerinin ne yönde oluşacağını ciddi anlamda belirliyor. Bu bağlamda bir kentin olumlu etkilenmesinde iç dinamiklerin sağlamlığına olan ihtiyacın altını çizmek gerekir.
Kent ve Siyaset
Küreselleşme sürecini dikkatle incelediğimizde; 1970’li yıllardan başlayarak kentlerin görünürlük açısından ülkelerin önüne geçmeye başladığını fark ediyoruz. Son yıllarda ulusal ekonomiler bir anlamda gölgede kalmaya başlarken, kent ekonomileri daha fazla seçilir ve ayırt edilir hale gelmeye başladı. Kent turizmi gibi kentin tamamını bir ürün ve hizmet karması olarak pazarlamayı hedefleyen yaklaşımların, son yıllarda popüler olmasının arkasındaki neden de budur. Zihninizi yokladığınızda; pek çok ünlü kenti en azından ismen bildiğinizi, fakat bu kentin hangi ülkede olduğunu hatırlamayabildiğinizi fark edeceksiniz. Özetle; kentler, küresel ekonomik ve sosyal yaşamın derhal fark edilen uç noktaları olmaya başladı.
Kentler arasında pastadan daha fazla pay alma yarışının arkasındaki mantık budur. Bu süreçte kent yöneticileri, ulusal hâsılaya katkı koymaktan daha fazla, kendi kentleri için daha çok getiri ve daha iyi yaşam koşulları aramaya başladılar. Türkiye’deki küreselleşme – kent ilişkisini incelediğimizde; kentlerimizde yaşanan değişimin, iç dinamiklerin zayıflığı nedeniyle dış faktörlerin etkisinde kaldığını gözlüyoruz. Küreselleşmenin etkileri, öncelikle büyük kentlerimizde görülüyor; ne yazık ki, iç dinamiklerin etkisizliği geri dönüşü oldukça zor, tehlikeli bir sürece işaret ediyor. Özetle; küresel çağda kentler ön plana çıkarken, bizim kentlerimizin bu süreçten etkilenmesi olumsuz yönde gelişiyor. Bir başka deyişle; kentlerimiz, bir yandan küreselleşmenin tehditlerini göğüsleyemezken, diğer yandan da olumlu katkıları olabilecek küresel faktörleri, değer yaratan mekanizmalar haline dönüştürmekte zayıf ve eksiklidir.
Son yıllarda kentlerde yaşanan en önemli değişikliklerden birisi, yerel hizmetlerin giderek kamu hizmeti özelliğini kaybediyor olmasıdır. Mesele, belediyelerin yerel hizmetleri ulusal veya küresel taşeronlar aracılığı ile daha az maliyetli sunmaya çalışmaları değildir. Yerel hizmet anlayışının yerini, hızla piyasa hizmeti anlayışının almaya başladığını yaşadığımız kentlerde de gözlüyoruz. Vatandaşa hizmet sunulmasında; kamu yararı ve sosyal hedefler anlayışının yerini kazanç elde etme ve kâr yapma yaklaşımının aldığına dair kuşkumuz kalmadı. Hizmetler satışa sunularak ticari hale getirilirken, 1980 sonrasında gündeme gelen liberal rüzgârların etkisiyle kentli yurttaş kavramının yerini de kâr elde edilmesi gereken müşteri yaklaşımı almaya başladı. Mevcut ekonomik düzen, her şeyi alınır – satılır meta haline dönüştürüyor. Bununla yetinmiyor; siyasal yozlaşmanın bir sonucu olarak proje diye yaptıklarını da (kamusal vergiler bir yana) vatandaşa ödetmenin düzeni geliştiriliyor. Kamu kavramının hızla silikleştiğini gözlüyoruz.
İKİ
Geçtiğimiz 20’nci yüzyılın son çeyreği, üretim teknolojisi sorunlarının aşıldığı ve üretimin genel anlamda bir problem olmaktan çıktığı bir dönemdir. Günümüzde üretim sorunlarının yerini, pazarlama ve satışta yaşanan rekabet sorunları almıştır. Bugün işletmeler bir mal veya hizmeti üretmekten daha çok, onu satabilmek ve rekabetçi piyasalarda ayakta kalabilmek çabası içindedirler. Mal ve hizmetin kolaylıkla üretilebildiği bu dünyada bilişim, iletişim ve lojistikteki gelişmeler sayesinde ürüne ve fiyat – stok bilgisine ulaşmak da kolaylaşmıştır.
Kırlar ve Kentler
Kırlar, tarımsal üretimin alanlarıdır. Kentler ise tarihte sınai üretimde öne geçişleri ile ayırt edilmişlerdir. Fakat yukarıda sözünü ettiğim mal ve hizmet üretimindeki patlama, kentleri tüketim mekânları haline dönüştürmüştür. Bu süreçte, kentlerin üretim merkezleri olmaktan daha çok tüketim alanları haline dönüştüğünü gözlüyoruz. Ekonomileri ve sosyal yapılanmaları güçlü olan kentler, küreselleşmenin kenti sanal bir tüketim dünyası haline dönüştürmesini engellerken; iç dinamikleri gelişmemiş, zayıf yapılı kentler bu rüzgârlara direnmekte zorlanmaktadır.
Küreselleşmenin en sevimsiz görünümlerinden birisi; kentleri aynı mekânsal görünüm, aynı yapım malzemesi ve aynı kültürel doku ile doldurmasıdır. Herhangi bir kentin merkezine gittiğinizde; çevrenizi saran küresel markaların veya her yöndeki aynı görünüme sahip mağazaların etkisiyle hangi kentte olduğunuzu bile şaşırabiliyorsunuz. Sonuçta, bir kenti diğerlerinden ayıran en önemli özellikler yok oluyor ve bir kentsel kimliksizleşme başlıyor. Vatandaşların yaşadıkları çevreye yabancılaştıkları, kimliksiz bir kentte mutlu olabileceklerini düşünmek bir hayalden fazla bir şey değildir. Özetle; eğer bir kent yöneticisi için başarı söz konusu olacaksa; marifet, bir kenti diğerleri ile aynılaştırmakta değil, aksine o kentin farklılıklarını koruyup geliştirmektedir.
Kent Turizmi
Eğer kenti bir turistik ürün olarak pazarlayacaksanız; yerli veya yabancı turist, o kente bir başka kente benzediği için değil, aksine diğerlerinden farklı olduğu için gelmeyi tercih edecektir. Bir kenti; adı ne olursa olsun, hangi kıta veya ülkede bulunursa bulunsun bir başka kente benzetmeye çalışmak, değerlendirmek istediğiniz o kentin yerel kimliğini yok etmek ve o kenti farksızlaştırmak anlamına gelir. Kimliksiz bir kente; hiç kimse ne gelmek, ne de o kentte yaşamak ister. Mutlu eden kent olmanın yolu, aynılaştırmaktan değil, farklılık yaratıp geliştirmekten geçmektedir.
Bir kenti küreselleştiren yaklaşımın, dünyanın belli başlı büyük yerleşimlerinde olan kent mobilyalarına bağlayanlar da vardır. Onlar, kendi kentlerine baktıklarında Amsterdam’ı, Londra’yı, New York’u, Strazburg’u, Prag’ı veya Viyana’yı görmek isterler. Böyle bir yönetim anlayışıyla; genelde ucuz yapım malzemesi ile üretilmiş, taklit kent eşyaları bir anda şehrin her noktasını sarıverir.
Bir kentin küresel olmasını, kentsel mekânın tasarımı ve kullanımı olarak algılayan anlayışlar da mevcuttur. Bu tür zihniyete sahip yöneticiler, kenti örneğin dev beton yapılarla doldurmaya çalışırlar. Bunların kente yapıştırdıkları yollar, köprüler veya yapılar, adeta Taş Devri filmlerinde kol saati kullanan kahramanları hatırlatır. Yapılanların ne yeridir, ne zamanıdır ne de bunlar bir ihtiyacın karşılanmasına hizmet etmektedir.
Yerel Kimlik
Yukarıda özetlenen küreselleşme adına denenmiş anlayışların hepsinin, ortak bir noktası var. Bu anlayışlar, bir kentin özgünlüğünü ve farklılığını yok ediyorlar. İşin ilginci, bunu da gelişme, kentleşme, çağdaşlaşma veya Batıya uyum sağlama adına yapıyorlar. Dünyaca ün kazanmış kentlerin tümünün, ancak belli büyüklük sınırları içinde kaldığını ve en önemlisi bu kentlerin, tarihin derinliklerinden gelen yerel özgünlükleri ile farklılıklarını koruduklarını unutuyorlar.
Bugün tüm dünya açısından ciddi tehditlerinden birisi, doğal ve kültürel ortak mirasın yitirilmesidir. Yaşadığı kent için bir şeyler yapabilme kaygı ve çabasında olan kişi ve kuruluşlar, küreselleşme ile birlikte hızlanan aynılaşma ve tarihsel mirası yok etme sürecine karşı durmalıdırlar. Her kent, yaşamına kendi özgünlüğü ile devam etmelidir. Her yerleşim yeri, kendisi olmalıdır.