Kibir, Olgunluk ve Bilgi Üzerine

Kibir, Olgunluk ve Bilgi Üzerine

Gürcan Banger

Türkçe Sözlük, kibir kavramını “kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme, benlik, gurur” olarak tanımlıyor. Ama kibre yaşam açısından baktığımızda burada sıralanan nitelemelerin gerekçeleri olmadan bu tanım biraz havada kalıyor. Kendi beceri, yetenek ve yetkinliklerinin doğru biçimde farkında olan, olgun bir kişi başkalarına oranla hangi konularda üstünlükleri olduğunu bilebilir. Ama durum son tahlilde kendini başkaları ile adil olmayan bir terazide tartıp övünme noktasına ulaşırsa kabul edilebilir olmaktan çıkar. Bilgisiz, deneyimsiz ve becerisiz bir övünme, kibri tanımamız için gerek ve yeter şartları oluşturur.

Abdullah bin Mesud, ilk Müslümanların altıncısıdır. Hazreti Muhammed’in meclislerinde sıklıkla bulunmuştur. Eshab-ı kiramın büyüklerinden kabul edilir. 70 tane sureyi Peygamber’in ağzından duyarak ezberlediği söylenir. Fıkıh ve hadis alanlarında yetkin olan Abdullah bin Mesud için Hazreti Muhammed, bir vesile ile kendisine ilişkin düşüncesini “İbn-i Mesud’un sözüne, bilgisine sarılınız” diyerek ifade etmiş. Abdullah bin Mesud’un İslam hukukuna ilişkin açıklamaları “Mevsuatü İbn-i Mesud” isimli eserde toplanmış; yine kendisinin ilettiği hadisler Ahmed bin Hanbel, Buhari ve Müslim gibi hadis yazarlarının eserlerinde yer almıştır. İslam fakih ve muhaddisi Abdullah bin Mesud şöyle der: “Sabah kalkarken ya bilgin, ya öğrenci ol. Bu ikisi dışında kalma. Çünkü bu iki nitelik dışında kalanlar; hem bilgisizdirler hem de bilgisizliğe razıdırlar.” İsa’dan 500 yıl kadar önce yaşamış olan Çinli düşünür Konfiçyüs, İbn-i Mesud’un işaret ettiği noktayı, kendi çağında bir başka biçimde dile getirmiş: “Bildiğini bilmek ve bilmediğini de bilmek… İşte; gerçek bilgi budur.” Bu yorumun bir başka biçimi ise Konfiçyüs’ten yaklaşık 100 yıl kadar sonra yaşamış olan Eski Yunanlı düşünür Sokrates’te ifadesini bulur: “Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir.

Değişik ülkelerde ve zaman dilimlerinde yaşamış bu üç farklı düşünürün yaklaşımlarındaki ana fikirleri damıtmaya çalışalım. Birincisi; insan kendini doğru tanımalıdır. Birikimi, bilgi düzeyi ve deneyimi konusunda doğru ve sağlam tespitleri olmalı ve kendi bilgisini çevresine alçakgönüllülükle sunabilmeyi başarmalıdır. Nasıl ki, ‘dünya malı’ olan maddi zenginlik övünülecek bir şey değilse; kişi, bilgisi konusunda da mağrur ve kibirli olmamalıdır.

İkincisi, Sokrates’in ifade ettiği gibi; yaşam uçsuz bucaksız bir bilgi hazinesidir. Birkaç kitap okumakla, değer verilen birkaç hatibi dinlemekle veya geçmiş hakkında duyduğu birkaç övücü sözden oluşan ezberlerle gerçek bilgiye sahip olunamaz. Bilginin her damlası onu edinmek için pek çok emek gerektirir. Bu nedenle kişi, bildikleri hakkında mağrur ve kibirli olmaktan kaçınarak; önce bilgiye, sonra bilgi sahibi insana saygılı olmayı öğrenmelidir.

Üçüncü önemli noktayı şöyle özetleyebiliriz. Bilginin değeri, bizim onu beğenip beğenmememizle ölçülemez. Bilginin değeri, bizim onu onaylayıp onaylamadığımızdan bağımsız bir meseledir. Dolayısıyla; bilgiye ve bilgi sahibi olana öncelikle tarafsız olarak yönelmeyi bilmek gerekir. Hiç kuşkusuz; herkes, kendi için önemli ve anlamlı olanı daha fazla öğrenmek ve bu alanda uzmanlaşmak isteyecektir. Ama malum bilgiyi veya bilgi sahibini onaylamadığımız için bu ikisini değersiz ve anlamsız bulmak ancak gaflet olabilir.

Dördüncü olarak; kişi, haddini bilmelidir. Haddini bilmek, alttan alma veya kendi dışındakilere sorgusuz sualsiz biat etme anlamına gelmez. Haddini bilmek, önce dinlemeyi bilmek demektir. Doğru dinlemeyi bilmeyen, doğru konuşmayı da başaramaz.

Herhangi bir konuda şu veya bu nedenle edindiğimiz bilgi birikimimiz olabilir. Ama muhtemelen o sıra görüşülmekte olan konu, bizim bildiğimizden daha fazla boyutlu ve derinlikli olabilir. Bu nedenle bilgi birikimimizin doğruluğu ve yetkinliği konusunda emin olmadan söz söylemeye kalkmak, bu konunun çalışanlarına ve uzmanlarına haksızlık ve saygısızlık etmek olur. Bilginin de eğrisi doğrusu olur. Yanlış bilgi, bizi hatalı yollara yöneltebilir. Bu yanlıştan dönmenin yolu ise saygıyla, sabırla, tevazu ile ve azimle doğru bilgiye ulaşmak için çaba harcamaktır. Yanlış bilgiden döndürecek olan, daima daha fazla, daha iyi ve en önemlisi doğrulanmış bilgidir.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Business philosopher. Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak çalışıyor. Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net'te proje koordinatörüdür. Düzenli olarak bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete, dergi ve bloglar var.
Bu yazı Bilgi - Enformasyon - Veri, Kişisel gelişim kategorisine gönderilmiş ve , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Kibir, Olgunluk ve Bilgi Üzerine için 2 cevap

  1. Recep Şimşek der ki:

    Gürcan Abi çok güzel özetlemişsin, eline emeğine sağlık. Sokrates’in “Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir.” sözü ile bilginin sonsuzluğunda bildiğinin ne kadar az olduğu konusundaki tevazusunu mu gösteriyor, yoksa çok şey bildiğini mi vurgulamak istiyor?

  2. Ramazan yanar der ki:

    Süper hocam çok güzel derlenip toparlanmiş bir yazı aklınıza saglik

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir