Küçük İşletmelerde Yeniden Yapılanma
Gürcan Banger
Türkiye’deki toplam işletme sayısının yaklaşık yüzde 99’undan fazlası kısaca KOBİ olarak isimlendirilen küçük ve orta büyüklükteki işletmelerden oluşuyor. Bilindiği gibi; çalışan sayısı 10 ile 250 arasında ve cirosu 25 milyon TL’den az olan işletmeler KOBİ kategorisinde ele alınıyor. Çalışan sayısı 10’dan az olanlara ise (genelde bunlar da KOBİ gibi düşünülmekle birlikte) mikro işletme adı veriliyor. Ülkemizdeki işletme toplamının yaklaşık yüzde 96’sı, 1-9 çalışana sahip mikro işletmelerden oluşuyor. Gene yaklaşık olarak KOBİ’lerin yüzde 82’si hizmetler ve ticaret, yüzde 13’ü ise imalat sektörlerinde faaliyet gösteriyor.
Çalışanlar açısından bakılırsa KOBİ’lerde toplam çalışanın yüzde 96’sının da 1-9 işçiye sahip mikro işletmelerde olduğu görülecektir. Ayrıntılardan kurtulduğumuzda karşımıza çıkan gerçek, işletme ölçeğimizin mikro ve küçük işletme noktasında olduğudur. Bu veriler, işletme yaşam eğrisi istatistikleriyle desteklendiğinde ekonomimizin ana sorunları arasında işletmelerin küçük ve yaşamlarının kısa oluşunun belirleyiciliği ortaya çıkar.
Küçük İşletme Nasıl Kurulur?
Mikro ya da küçük işletme kuran girişimcilerin, bir başka yerde ücretli çalışma dışında iş dünyasına ilk kez girdikleri istatistiklerle doğrulanabilir. Bu kişilerin kendi işlerini kurmadaki temel güdüler arasında başkasına çalışmak yerine kendi işini yapma düşüncesi gelir. Gene bu girişimcilerin yaptıkları iş konusunda gerekli “teknisyenlik bilgi ve becerisine” sahip oldukları görülecektir. Örneğin kendi işini kuran girişimciler arasında mühendislere, teknisyenlere, ustalara, kalfalara veya bir büyük işletme de çalışmış şeflere ve ustabaşılarına sıklıkla rastlayabiliriz.
Yeni girişimcilerin üniversite mezunu mühendisler olduğunu düşünelim ve okulda devam ettikleri dersleri listeleyelim. Bunlar arasında genelde işletme bilgisi, iş kültürü, girişimcilik ve/veya işletme yönetimi gibi derslerin olmadığı ya da varsa da son derece sınırlı olduğu görülecektir.
Benzer şekilde lise seviyesindeki meslek okullarında da girişimcilik ve yöneticilik dersleri verilmemektedir. Var olanlar ise son derece kitabi bir çerçevede kalmaktadır. Gene bu bağlamda (kamu veya özel) büyük işletmelerde çalışarak teknik deneyim elde eden yeni girişimcilerin iş yaşamlarında girişimcilik ve yöneticilik bilgisine hâkimiyetleri mümkün olmamaktadır.
Bir işletmenin kurulması, yönetilmesi, kalıcı kılınması ve büyütülmesi konusunda gerekli bilgi ve deneyime sahip olmayan girişimciler tarafından kurulan işletmelerin yaşam eğrisini tahmin edebilirsiniz. Bu tür işletmelerin ömrü, ne yazık ki birkaç yılı geçmiyor. Bu tespit, sadece bizim ülkemiz için geçerli değil. Girişimciliğin üst düzeyde olduğu ABD’de her yıl kurulan bir milyon küçük işletmenin kuruluştan sonraki on yıl içinde sadece yüzde 4’ü ayakta kalıyor. İş ve girişim imkânlarının çok daha sıkıntılı olduğu ülkemizde bu değerin çok daha aşağılarda gerçekleşmesi hiç şaşırtıcı olmaz.
İş Kültürü Eğitim ve Danışmanlık Hizmetleri
İyi bir teknisyen olduğu halde girişimcilik ve yöneticilik hakkında yeterli bilgi ve deneyimle donanmamış olan işletmelerin kendiliğinden başarılı olmasını beklemek onlara haksızlık olur. Kalıcı olup büyüyebilenlerin biraz şans, biraz da (farklı biçimlerde) konjonktürü iyi değerlendirmeleri ile başarıyı yakaladıklarını izliyoruz.
Mikro işletmelerle KOBİ’lerin sağlıklı yaşamaları için eğitim ve danışmanlık hizmetlerine ihtiyaçları olduğu ortadadır. Diğer yandan ne yazık ki, Türkiye’de oluşmuş iş kültürü ve literatürü Batıdan kopyalanmıştır ve büyük işletme odaklıdır. Dolayısıyla çoğunluğu mikro ölçekli olan ülkemizin işletmeler evreninde bu türden bilgiler yararlı olmamakta ve istenen sonuçları vermemektedir. Aile şirketlerinin kurumsallaşma sürecindeki başarısızlıklar da bu yanlışın farklı görüntülerinden birisidir.
İşin çözümü, mikro ve küçük işletmelerin yeniden yapılandırılmasına ağırlık ve önem vermekten geçiyor. Bu amaçlı destekleri artırırken diğer yandan küçük işletmelerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin literatür ve deneyimi geliştirmek zorundayız.