Kusursuz İnsan
Gürcan Banger
Bir Çin atasözü, “Kusursuz iki insan vardır”, diyor; “Biri ölmüştür, diğeri de doğmamıştır.” Bir imkânsızlığı anlatmak için çarpıcı bir söyleyiş. Gerçekten kusursuz insan olabilir mi? Muhtemelen hayır; olsa olsa kusuru görebilecek olan kişi, bunun farkında olacak zihinsel ve duygusal yetkinlikte değildir. Kusur, yaşamın bir parçasıdır. Olağan bir yaşam içerisinde (kusursuzluğunu mutlak olarak kabul ettiklerimiz dışında) kusursuz olanı bulmak imkânsız gibidir.
Kusur, sözcük anlamı olarak “eksiklik, özür, elverişsiz durum, bilincinde olarak veya olmayarak bir işi gereği gibi yap(a)mama” şeklinde yorumlanır. Genelde olumsuz bir anlam içermesine rağmen, farklılık yaratması açısından ayırt edilebilen bir güzelliğin de yaratıcısıdır. Bir insanın kusur gibi görünen bir özelliği, pek çok örnekte onun farklı güzelliğinin nedenlerinden birisidir. Bu nedenle kusura (bütünden ayırarak) kendi içinde değil, yapısında yer aldığı bütünlük ile birlikte bakmak gerekir.
İnsan kusurlarından söz ettiğimizde; burada özellikle üzerinde durulan, (fiziksel olmaktan daha çok) olumsuz karakter ve davranış özellikleridir. Dünya kültürlerinde başka insanların kusurlarının ifadesiyle ilgili pek çok bakış açısı geliştirilmiştir. Örneğin bir düşünür, fizikçi ve devlet adamı olan Benjamin Franklin, “Üstümdeki lekeleri göstermeden önce parmaklarını temizle” der. Buradaki yaklaşım, karşı tarafa kusur ifade etmenin, kişinin kendisine de sorumluluklar yüklemesidir. Bir konuda öğüt vermek isteyen insanın, önce kendisinin farkında olması ve benzer kusurları üzerinde taşımıyor olması gerekir.
İnsanlar, kusursuz görünmenin yollarından birisi olarak, başka insanların kusurlarını işaret etme yolunu benimserler. Aslına bakarsanız; insanlara kusurlarımızı fark ettirmenin “en kolay” yollarından bir tanesi, onlara öğüt vermeye çalışmaktır. Doğal olarak; öğüt verip öneride bulunanın ilgili konuda kendisinin başarısız veya eksikli olması, söz konusu öğüdün değerini de düşürücü etki yapar.
Kişinin kusur konusunda yapabileceği en erdemli davranış, öncelikle kendi kusurlarının farkında olmasıdır. Gerçekten insanın sahip olabileceği en ciddi kusurlar arasında, kendi kusurlarından habersiz olması gelir. Kendinin kusur anlamında farkında olan kişinin önünde iki yol vardır. Ya bu kusurun giderilmesi yönünde emek verilecektir ya da kusurun başka insanlar tarafından görülmesi önlenmeye çalışılacaktır. Dürüstlük taslamanın altındaki temel güdülerden birisi, çoğu zaman kendi kusurlarını başkalarından saklama duygusu değil midir?
Yaşam, büyük ve sürekli bir okuldur. Bu okuldaki en bilge öğretmenlerden ikisi, kendi kusurlarımız ve başkalarının kusurlarıdır. Bu bilge öğretmenlerle o an nasıl bir eğitim süreci geçirdiğimiz, devam eden yaşam karnemize başarı notu olarak geçecek bir unsurdur. Kendi kusurlarımızın farkında olmaktan ve bunlara karşı tutumumuzdan öğreneceğimiz pek çok yaşam dersi vardır. Başkalarının kusurları ise bize kendimizin farkında olabilmesi için verilmiş iyi fırsatlardır. Yaşamı doğru kavramış kişi, başkalarının kusurlarını görerek kendi kusurlarını düzeltebilendir.
Kusurların bir gönül sarhoşluğu içinde kaybolup gittiği durumlar vardır. Ayaklarımızın yere düzgün basmadığı öyle anlar vardır ki; bu dönemlerde ne kendi kusurlarımızın farkında oluruz, ne de karşımızdaki insanın gerçek durumunu ayırt edebiliriz. Örneğin Rousseau’nun dediği gibi, “Aşkın gözleri ne kadar keskin olursa olsun, kusurları görebilir mi?”
Yaşamda farklılıktan kaynaklanan güzellik olarak algıladığınız örneklere bir kez daha dikkatle bakınız. Aslında bu güzelliklerin bazılarının, kusur diyebileceğimiz unsurlar olduğunu fark edeceksiniz. Kusur bir gerçektir ama ona nasıl baktığımız en az kusurun kendisi kadar önemlidir.