Lâedri
Gürcan Banger
Arapça kökenli bir sözcük olan lâedri, yazarı bilinmeyen, anonim demektir. Yaygın olarak bilindiği halde yazarı bilinmeyen şiirler hakkında da kullanılır.
Tarihimizde ve geleneğimizde bu tür başka eserler de vardır. Zamanın bilge kişisi olan hoca efendi bir kitap yazmış ama üzerine kendi ismini koymamıştır. Kitabın kendi fiziksel mülkü –fani bedeninin uzantısı– olmaktan çıkarak kamunun malı olmasını istemiştir adeta.
Bu, bir yanıyla alçakgönüllülüktür. Kendi eserini kamuyla paylaşacak kadar yüksek nitelikli tevazudur. Ama bir yanıyla da kendi güzelliğini ve niteliğini görmektir, övmektir. Sanırım; kitabın üzerine kendi ismini yazmamakla bir yandan da “nasıl olsa siz benim üslubumdan ve yazımdan tanırsınız” demektedir. Geleneksel kültürümüzün önemli bir parçası olan tasavvufun ruhu da bu iki yönlülüktür aslında.
Bu anlayışı Fransız yazar André Maurois, “Büyük adam büyük olduğunu; fakat büyüklüğün küçüklük olduğunu bilir” diyerek bir başka biçimde vurgular.
Siyah ve beyazı birlikte öğreniriz. Çünkü insanın yaşamı öğrenmesi, karşılaştırmalar üzerine kurulur. Eğer siyah ve beyazdan herhangi birisi olmazsa diğeri de olmaz. Çünkü insan olarak farkları öğreniriz.
Müzik de böyledir. Müzik, notaların kendileri değil; notalar arasındaki farklılıktır. Müziği yaratan farklardır.
Bu nedenle insanlığın düşünce serüveninde de siyah-beyaz karşıtlıkları sıklıkla bulunur. Şirazlı Sadi, meyve veren bir ağacın yükselmesini ifade ederken şöyle der: “Meyvelerle yüklü dal, başını yere koyar.”
Doğa yasalarında da siyah ve beyazı birlikte bulmak mümkündür. Evren yasaları, maddenin iki temel eğiliminden söz ederler. Bu eğilimlerden birisi, en kararlı hal olan katı hale dönüşmek; diğeri en kaotik (karmaşık, özgür) hal olan gaza dönüşmektir. Evren, bu iki eğilim arasında dengede durmaya devam eder.
Benzer biçimde; özellikle Doğu felsefesi de kendini bu karşıtlık üzerine kurmuştur. Siyah ve beyaz gibi ama daha düşünsel derinliğe sahip olarak “varlık ve hiçlik” çelişkisi, Doğu felsefesinin ana temalarından birisidir.
Alçakgönüllülük, yeniden
Tevazu konusuna dönelim. Manchester Okulu’nun liberal düşüncelerinden esin almış olan, 19. yüzyılın İskoçya’lı gazetecisi Samuel Smiles da tevazu konusunu kendince şöyle yorumlar: “Büyük adam mı olmak istiyorsunuz? O halde işe aşağıdan başlayınız. Görkemli bir bina mı yapmak istiyorsunuz? Önce temelin mütevazı olmasına dikkat ediniz. İnşaatınız yükseldikçe temel daha derine gömülmelidir. Sade bir alçakgönüllülük, güzelliğin tacıdır.”
Bu konuda ders veren değerli sözlerden birisi Hz. Ali’ye aittir. Şöyle der: “Yüksekliği istedim; onu, alçakgönüllülükte buldum.” Değerli bir yaşam felsefesinin bir cümlede çok anlamlı bir ifadesi…
Son olarak; siyah-beyaz kuralını tekrar hatırlatmak isterim: Siyah beyazla, beyaz ise siyahla birlikte var. Bu ikisinin birlikteliği yaşamın durumunu belirliyor. Alçakgönüllülük iyidir. İyidir ama Fransız yazar ve düşünür Jean-Jacques Rousseau’nun dediği gibi “Aşırı tevazuun da, gurur gibi kendisine özgü tehlikeleri vardır.”