Liderlik Üzerine
Gürcan Banger
Lider genellikle motive edici, etkileyici, güzel örnekler verebilen ve yol gösteren kişidir. Liderlik yapmanın gerekleri arasında insan, etkileme gücü, hedef ve iletişim olması gerekir. Dolayısıyla bir belediye başkanı lider olabildiği gibi, bir fabrikada bir çalışma takımında yukarıdaki özellikleri sağlayabilen bir kişi de lider olabilir. Ama bizim kültürümüzde liderlik; başbakanlık, parti genel başkanlığı veya yönetim kurulu başkanlığı olarak anlaşıldığından, insanların kendi liderlik niteliklerini geliştirmeleri de fazlasıyla öngörülen bir durum değildir.
Sorun, sadece liderlik kavramını doğru kavramayışımızdan kaynaklanmıyor. Aynı zamanda çevremizdeki ‘kötü lider’ örnekleri, yeni insanların kendilerini geliştirip toplum tarafından kabul görmelerinin de önüne geçiyor. “Doğrunun kendilerine menkul olduğu” veya “doğruyu yalnız kendilerinin bildiği” gibi görüntüler veren yöneticiler, liderliğin de böyle ‘otokratik, hegemonyacı ve jakoben’ bir tarz olduğu gibi yanlış bir izlenim yaratıyorlar. Kötü liderlik örnekleri de toplumun ilerleyişinin önünde engeller oluşturabiliyor. Despotik, hegemonyacı veya otokratik lider tipleri ise toplumun ihtiyacı olan yeni liderlerin oluşmasında ve ortaya çıkmasında handikaplar meydana getiriyor. Bu olumsuz örneklerin toplumunun vitrininde duran kişilerden oluşması ise toplumda demokrasi, katılım, paylaşım, duyarlılık ve sosyal sorumluluk gibi özelliklerin gelişmesinin önünü tıkıyor. Bu liderlik örneğinin, büyük bir yanlışlık eseri olarak ‘karizmatik liderlik’ olarak anlaşılması ve misal gösterilmesini ise içe sindirmek mümkün değil. Bu tür olumsuz örnekleri yakın ve uzak çevremizde kolaylıkla görebiliyoruz. Bu kötü örnek, kimi zaman bir parti başkanı, bazen ise bir yerel yönetici olabiliyor. Ama bundan daha kötüsü, halkın bu liderlik yorumunu içine sindirmiş olması… “Biz adam olmayız” ya da “Bunların hepsini asacak bir lider lazım” gibi bir yaklaşımla başlayan bir süreçte olumsuz lider örneklerine ‘gel gel’ yapmaya devam ediyoruz. Böylece duyarlı yurttaşlık, katılımcı demokrasi ve paylaşımcılık gibi önemli ve değerli kavramlar da bu liderlik tantanası içinde ‘güme gidiyor’.
Bir liderin kendisini geliştirmesi için öncelikle dinlemeyi, başka görüşlere saygı duymayı ve aykırılarla lehte olanları aynı objektif süzgeçten geçirip yararlanmayı bilmesi gerekir. Bir lider, kendini geliştirme konusunda asla ‘benimkiler ve ötekiler’ ayrımcılığı içinde olmamalı. liderliğin oluşmasında iki vazgeçilmez faktör var. Birincisi; lider, ‘ehven-i şer (kötünün iyisi)’ bir kişi değildir. Özellikleri ile bulunduğu topluluğu oluşturan kişilerden farklılaşmıştır. Pek çok nitelik bir araya gelerek onu bir lider yapmıştır. Bulunulan ortam ne olursan olsun; liderin ikinci özelliği ise güven konusunda kuşku yaratmamasıdır. Lider güvenilir bir kişidir. Lider, kendi güvenilirliği konusunda kuşku yaratmaz. Liderin güven konusu, ilgili topluluk içinde (kötü niyetli oyunlar ve entrikalar hariç) asla spekülasyon ve dedikodu konusu olmaz. Örneğin eğer liderin kendi yönetim veya denetimi altındaki ‘kaynakları’ kendi çıkarları için kullandığı gibi bir ihtimal varsa, lider özelliğini kaybederek hak ettiği bataklığa gömülmesi çok uzun sürmeyecektir.
Liderlik; kürsüde yüksek şiddetle bağırıp çağırmakla eş tutuluyor. Muhalif olunan kişi veya kesime ne kadar yüksek sesle ve sert üslupla cevap verilirse, sanki o denli fazla ‘lider’ olunuyor. Adeta aşırı miktarda motive olmak, daha ‘cazip’ lider olmakla eşdeğer oldu. Hâlbuki lider, öncelikle bir fonksiyon ve görev insanıdır. Bu nedenle önce varlık nedeni olan misyonunu ve hedeflerini (genel çerçeve olarak da olsa; dolayısıyla bunları yerine getirmek için gerekli plan ve programları) ortaya koymalıdır. Eğer liderliğe soyunan kişi, aynı zamanda da yönetimin başına gelmeyi istiyorsa bu isteğinin arka planını ortaya koymalıdır. Sadece kendini ve ilgili toplumu motive etme gayretiyle (ya da medya marifetiyle) lider olunmaz. Hava basılarak şişirilen balon, bir toplu iğne batışı ile söner.
“Hep ben”, “Daima ben”, “Ezelden ebede kadar ben” gibi bir tarz liderlik değildir. Olsa olsa böyle bir yaklaşıma egoizm ya da narsizm denebilir. Dünya örnekleri göstermiştir ki; kendini aşamamış narsist liderlerin sahneden silinişi bir balona toplu iğne batırılışı kadar kolaydır. Çabuk giderler ama geride bıraktıkları sorunlar, toplum için uzun süre acılı ağır yük olmaya devam eder. Teşbihte hata olmaz; liderlik konusuna yakıştırarak ünlü Alman şairi Goethe ile bitirelim: “Kendilerinden öğrendiğimiz kimselere usta deriz. Ama kendisinden öğrendiğimiz herkes bu unvanı hak etmez.”